Mimarlık ve karikatür iki farklı disiplin gibi görünse de karikatüristlerin eleştirel bakış açıları ister istemez mimariyi ve kenti de yakalıyor.
Peki Türk çizerler için, karikatür sanatının siyaset ve sosyal hayatla içiçeliği, her an deneyimlediğimiz mimari ve kent ile hangi alanlarda, nasıl kesişiyor?
Sık sık kente ve kente dair sosyal bakışa siyasi eleştirilerde bulunan usta karikatürist Behiç Ak aynı zamanda mimar.
Penguen dergisinin genç çizerlerinden Cem Dinlenmiş kentsel dönüşüm ve kültürel mirası ele alırken, güncel konular üzerinden kentsel kavramları tartışmış.
İbrahim Tapa 2008 senesinde gerçekleştirilen “İstanbul Karikatürleri” sergisinde kentin genel problemlerine değinirken, unuttuğumuz bir şeyi de bize hatırlatıyor: İstanbul’un 18 yüzyılda değişimini sağlayan su kültürü.
Uykusuz çizeri Memo Tembelçizer ise Arkitera için mimari ve kente dair görüşlerini paylaştı:
“Liseyi bitirip kıyafet zorunluluğundan kurtulduğumdan beri nedense herkesin bir karnaval havasında kendine çılgın kıyafetler tasarlayacağı beklentisi içindeyim. Herkes tamamen kendi beğenileri doğrultusunda süper kahramanlar gibi kostümler, çiçekli pantolonlar, puantiyeli pardösüler, kolyeler, bilezikler, şapkalar, pelerinler giysin istiyorum. İnsanların kendilerine sıfırdan özgün kıyafetler yaratmak yerine, mevcut moda anlayışının kısıtlı seçenekleri dahilinde birbirine benzeyen kıyafetler giymelerine hiç alışamadım. Aynı şekilde sokakların birbirine benzeyen binalarla dolu olmasına da alışamıyorum. Arzu ediyorum ki, her bir bina sadece kendinden sorumlu şekilde sıfırdan tasarlansın. Sokaklarda düz cepheler ve eş yükseltiler değil, girintiler, çıkıntılar, tümsekler, çukurluklar, kuleler, tüneller, kemerler bulunsun. Şehirde dolaşmak iki boyutlu bir yollar haritasında dağil de, üç boyutlu bir teraslar, geçitler sisteminde dolaşmak olsun. Bu tür bir mekanı düşünürken kafamda bir bilimkurgu filmindeki metropol görüntüsü ile taştan yapılmış bir ortaçağ Avrupa küyünün birleşimi var. Taştan yapılmış fütüristik bir mimari.
Mesela Kanyon Alışveriş Merkezi binasının piramitler gibi taştan yapılmış, eski Yunan tapınaklarının sütunları ve saray süslemeleriyle bezenmiş hali. Modern mimarinin süslemeyi unutmuş olmasına çok üzülüyorum. Modern mimarlar genel formu şekillendirmeye o kadar hakimler ki yaptıkları binaya uzaktan baktıklaında tüm projeyi tek bir süs gibi algılıyorlar gibi hissediyorum. Halbuki süsün tekrar eden küçük motiflerle bordürleri vurgulamak, alanlarıdoldurarak boşlukları anlamlandırmak, gözü yakalayıp oyalamak gibi bir işlevi var ve bu biçimdeki süs bugün mevcut değil.
Arzu ediyorum ki, taş yahut cam cepheleriyle olsun, beton ya da kaplama duvarlarıyla olsun, tüm ciddiyetiyle kocaman görkemli formlardan oluşan binaların yakışıklılığını çiçeklerle ve parlak renklerle birazcık bozalım. Çiçekli barok gökdelenlerin avlularında çiçekli pantolonlarımızla dolaşalım. Tamam kabul, herkes süper kahraman kostümü giymesin, ama birazcık kiç her zaman her şeyi daha eğlenceli yapar. Görkemi de bozmaz. Hem görkemli hem eğlenceli, sanırım mimariden de hayattan da beklentim budur. “
Aynı zamanda mimar olan Deniz Dokgöz, güncel projeleri daha soyut bir dille ele almış.
Son olarak sizleri Bahadır Baruter’in gözünden bir İstiklal Caddesi izlenimiyle baş başa bırakalım.