Hüseyin Kahvecioğlu Planlama Dergisi'nin 2011/1-2 sayısında yayınlanan "Kent, Kentsel Tasarım, Yarışma" başlıklı yazısında yarışmalar konusuna değiniyor.
Makale ister 1 sene, ister 10 sene önce kaleme alınsın “yarışma” konusu hiçbir zaman güncelliğini ve önemini yitirmiyor.
Kentler sadece planlama ve tasarım alanlarının değil, diğer pek çok disiplinin de üzerinde söz ve düşünce ürettiği geniş bir konu alanı. Dolayısıyla kentlerin geleceğine dair düşünce üretmek artık belli bir döneme kadar olduğu gibi, ilgili disiplinlerin kendi sistematikleri çerçevesinde çalıştıkları, sınırları belirgin ve tarifli bir alan olmanın çok ötesine geçmiş durumda. Paralel olarak kentsel çevrelerin niteliği üzerine yapılan değerlendirmeler, teknik ve bilimsel alanın koyduğu kriterlerin ötesinde bir tartışma alanı yaratmakta. Peňalosa bu durumu “iyi bir şehir” tanımlamasının daha çok ideoloji alanına girdiği, iyi bir kentsel çevre oluşturma konusunda bilimsel veya teknik olarak doğru veya yanlış olduğu söylenebilecek genel geçer bir yaklaşım olmadığı şeklinde ifade etmektedir. Kenti neyin daha yaşanabilir kıldığı sorusunun cevabının, mühendislikten çok duygusal alanda bulunabileceğini vurgulamaktadır (PEŇALOSA, 2007). Bu yaklaşım bir ölçüde provokatif görünse de, konunun doğasını anlatmak açısından ilgi çekici. Artık kentler pek çok farklı alanın birincil ilgi odağında ve kentlerin geleceği üzerine düşünce ve karar üretme konusu bu gelişimden doğrudan etkilenmekte.
Daha yaşanılabilir çevreler oluşturmak için, kentin dinamik yapısını anlamak, olasılıkları öngörmek, gereksinimleri belirlemek ve bunlar ışığında gelecek senaryoları kurmak gereklidir. Alınan kararlar çoğunlukla basit bir neden/sonuç ilişkisi ile açıklanamayacak, somut ve belirgin olan kadar muğlâk olanın da etkili olduğu, karmaşık, çok yönlü, çok katmanlı ve dolayısıyla da çok aktörlü düşünce üretme süreçlerini zorunlu kılmaktadır. Bunun sonucunda, kent gibi çok katmanlı ve karmaşık bir yapının geleceğini planlamak veya kentsel ölçekte bir alana dair tasarım geliştirmek konusunda başvurulacak yöntem ve bilgi alanları önem kazanmaktadır. Geçmişin genel geçer, lineer ve hiyerarşik sistematiğine karşı, ilgili disiplinlerin temel bilgi alanı ve yöntemlerinin üzerine, her defasında o deneye ve deneyime özelleşebilen yöntem ve bilgi alanı geliştirmek neredeyse kaçınılmaz olmaktadır. Bir başka ifade ile “soru” ve “sorun”un muğlâklaşabildiği, hiyerarşik yaklaşımların her zaman beklenen sonucu vermediği, bilimsel yaklaşımların “sezgi” ve “duygu”nun boşluğunu tam dolduramadığı durumda karar üretmek için başvurulacak yöntemin seçimi özel bir önem taşımaktadır. İşte bu nokta, “yarışma” olgusunun kendine özel potansiyeli ile kentsel tasarımın buluşabileceği yaratıcı bir alanın göstergesi niteliğindedir. Belli disiplinlerin kolektif birikimlerinin bir soruna odaklandığı zengin bir “düşünce, karar ve çözüm üretme platformu” olma özelliği ile yarışma yöntemi, kentsel tasarım alanının dinamiklerinin en iyi değerlendirilebileceği çözüm üretme yöntemi olarak görülebilir. Bu algılayış, özellikle Avrupa’da kentlerin geleceği veya kentsel alanların gelişimi konularında çözüm ve düşünce üretmek için yarışmaları özel ve önemli bir alan haline getirmiştir.
Avrupa ülkelerinde özellikle kamuyu ilgilendiren yapılar ve kentsel ölçekli tasarımlar için yarışma yöntemi, şeffaflığın, katılımcılığın ve kolektif birikimden yararlanmanın pratik yöntemi olarak yaygın bir şekilde başvurulan bir yöntemdir. Yarışmalar sadece uygulamaya yönelik süreçler olarak görülmemekte, aynı zamanda kentlere ait kararların oluşturulmasında kamuoyu duyarlılığını sağlamak, karar vericilere yol gösteren çerçeveler yaratmak gibi daha çok söylem oluşturmaya yönelik amaçlara da hizmet etmektedir (LEHRER, 2011). Bu tür yarışmaların çarpıcı örneklerinden biri 2004 yılında Katalan Mimarlar Birliği (CoAC) öncülüğünde İspanya’da açılan konut yerleşimleri yarışmasıdır. Bu tarihteki tahmin ve öngörülere göre gelecek yirmi yıl içinde Barselona Metropoliten Alanı nüfus artışı ve göç nedeniyle 400.000 yeni konuta ihtiyaç duyacaktır. Yarışmanın konusu bu ihtiyaca yönelik çözüm ve öneriler geliştirilmesidir. Bu yarışmayı önemli kılan nokta, yarışmanın kamu idaresi tarafından değil, aksine kamu idaresine yol göstermek, konuyu tartışmaya açmak ve kamuoyu duyarlılığı oluşturmak için mimarlık meslek kuruluşu ve onun yayın organı tarafından düzenlenmiş olmasıdır. Yüksek katılımın sağlandığı, nitelikli bir jüri değerlendirme sürecinin gerçekleştirildiği ve sonuçların etkin bir şekilde kamuoyuna yansıtılıp tartışıldığı bu organizasyon, kentlerin planlanıp tasarlanması konusunda düşünce ve karar üretmek için yarışmaların ne kadar verimli ve zengin bir ortam olabileceğini göstermiştir (ANON., 2004).
Avrupa’dan ikinci bir örnek ise, gelenekselleşmiş olan Europan yarışma dizisidir. Temelde yeni fikirlerin geliştirilmesi ve genç meslek insanlarına uygulama olanağı tanımayı amaçlayan organizasyon, Avrupa’nın pek çok ülkesinin katılımı ile 1989 yılından bu yana iki yılda bir düzenlenmektedir. Her dönemde, paralel olarak Avrupa’nın pek çok kentinde belirlenmiş alanlara ilişkin öneri ve çözümler geliştirmek yarışmanın konusunu oluşturmaktadır. Amaç her alan için uygulamaya dönük önerilerin geliştirilmesiyken, aynı zamanda belirlenen çeşitli üst temalar çerçevesinde kent ve kentsel tasarım üzerine zengin bir düşünce üretme platformu oluşturulmaktadır. Yarışmanın formatında yer alan “site forum” aşamasında, katılımcı ülkelerdeki tüm yarışma alanları ve konuları yarışmanın ilanından önce, ortak bir platformda sunulup tartışılmaktadır. Bu yönü ile yerel yöneticiler, jüri üyeleri, danışmanlar ve konunun diğer ilgilileri çok farklı deneyimleri birbirlerine aktarırken etkileşimli bir düşünce üretme ortamı yaratılmakta, farklı deneyimlerden yararlanma olanağı doğmaktadır. Bu yıl 11’incisi düzenlenen Europan yarışmasının, ilk 10 döneminde Avrupa’nın değişik şehirlerinde, kentsel tasarım ölçeğinde yaklaşık 600 alan için çözüm üretilmiş, binlerce katılım içinde 1200’den fazla proje ödüllendirilmiştir. Yarışmaya konu alanların yaklaşık üçte ikisi için seçilen öneriler uygulanmak üzere gündeme alınmış ve sonuç olarak müelliflerin % 25’i, ürettikleri düşünceleri kentsel tasarım ölçeğindeki uygulamalara dönüştürme şansı bulmuşlardır (ANON., 2011). Verilen bu iki örnek, amaçları ve organize ediliş biçimleriyle, yarışmaların sağladığı olanaklardan başarıyla yararlanılan deneyimlerdir.
Ancak unutulmaması gereken bir nokta var ki, yarışmaların başarısı, geri plandaki temel amaçlara ve her bileşeni ile organizasyonun niteliğine bağlıdır. Bir görüşe göre yarışma süreci, ancak gerisindeki kurumsal destek, katılımcılar, jüri ve danışmanların iyi olduğu kadar iyi olabilir. Aksi halde yarışmaların en yüksek nitelikli sonucu garanti etmesini beklemek bir ilizyon olacaktır (BECKER, 1992). Yarışmaların bu zaafına ilişkin tespitleri Jack Nasar’ın kitabında ayrıntısıyla görmek mümkün. Nasar çalışmasında özet olarak, özellikle star mimarların katıldığı davetli yarışmalarda, yaygın bir şekilde inanıldığı gibi kamusal gerekler ve kullanıcı beklentilerinin değil, daha çok kutsanmış bir mimarinin belirleyici olduğunu vurgulamaktadır. Aynı çalışmada, demokratik bir toplumda kamuyu ilgilendiren konularda kararın kamu tarafından verilmesi gerektiği, yarışmaların ise çoğu zaman bunu sağlayamadığı öne sürülmektedir. Sanatın özgürlüğünü desteklemek adına kamunun karar alma konusundaki rolünün ve sorumluluğunun bir jüriye devredildiği belirtilmekte; jürinin ise seçim ve değerlendirmesini elitist bir tavırla yaparak, yaptığı seçimi “halkın aydınlanmasına yönelik” bir tasarım olarak sunduğunu belirtmektedir (NASAR, 1999) . Bu değerlendirmeleri doğrulayacak pek çok örnek bulmak mümkün. Ancak bunlardan çıkacak sonucu, yarışmaların tümüne genellemek veya yarışma yönteminin doğasından kaynaklanan sorunlar olarak görmek doğru değil. Daha çok yarışmanın ne amaçla açıldığına ve nasıl uygulandığına bağlı olarak ortaya çıkan durumlar olduğu kabul edilmeli.
Buraya kadarki tespitler daha çok kent, kentsel tasarım ve yarışma ilişkisinin kendi doğaları üzerinden açıklanmasına yönelik. Bir anlamda idealize edilmiş bir durumu ve buna yaklaşmış bazı örnekleri içermekte. Ülkeler veya bölgeler özelinde bakıldığında farklılıklar görülebilir. Örneğin gelişmişlik açısından eşdeğer kabul edilebilecek Kuzey Amerika ile Avrupa arasında bile konuya bakış ve uygulama açısından önemli farklılıklar vardır. Her iki coğrafyanın, kentsel tasarımla doğrudan ilişkili olan “kamusal mekan”, “sivil inisiyatif”, “katılım” gibi konulara bakışında, kendi sosyal ve kültürel özelliklerinden kaynaklanan farklılıklar vardır ve bu farklılıkların kentsel tasarım sürecinde yarışma yöntemine verilecek önemi de etkileyeceği açıktır.
Ülkeler ve coğrafyalar arasındaki farkı daha keskin kılan etkenler de var. Türkiye’nin de içinde yer aldığı bir grup ülkenin, özellikle son 10-15 yılda dünyadaki gelişmelerden etkileniş biçimleri, sosyal, kültürel ve ekonomik alanları neredeyse yeniden tanımlayacak kadar önemli sonuçlar yaratmaktadır. Konumuz açısından baktığımızda, kentlerin planlanması ve kentsel tasarım ölçeğindeki uygulamalarda karar ve çözüm üretme yaklaşımlarının bu gelişmelerden doğrudan etkilendiği görülmektedir. Artık ekonomik ve politik alanın kentler üzerindeki baskısı giderek artmakta, kentlerin şekillenmesinde, geçmişe oranla çok daha belirleyici olmaktadır. Türkiye’nin son dönemlerde kent planlama ve kentsel tasarım konularında yaşadığı deneyimler bu üst ölçekli gelişimle doğrudan ilişkilidir. Kentsel tasarım konusuna yaklaşımı önemli ölçüde değiştiren bu gelişim, bir paradigmadan bir başka paradigmaya geçiş olarak da görülebilir. Geçmişten bu yana süregelen yaklaşımlarla yeni yaklaşımlar, iki ayrı eksen, iki ayrı paradigma olarak değerlendirilebilir. Birincisi, yani geçmişten bu yana süregelen, ilgili disiplinlerin veya akademik alanların, temel amaçlarının gereği olan ve daha yaşanabilir çevreler elde etmeye yönelik, ideal olanı hedefleyen yaklaşımlarıdır. İkinci grup yaklaşımlar ise, planlama ve tasarım disiplinlerinden çok, ekonomi ve politika alanının dinamikleri üzerine yükselen ve kentlerin görünümünü değiştirmekte birinci gruba göre daha baskın olmaya başlayan yaklaşımlardır. Bu ayrışma, sadece kente dair karar üretme alanına özgü olmayıp, aynı zamanda her alanda izi sürülebilecek olan farklı dünya görüşlerinin kentsel tasarım alanındaki yansıması niteliğindedir. Temelleri farklı ideolojilere dayanmaktadır. Yeni paradigma, kentsel ölçekli tasarım kararlarında, içinde yaşayanlar için daha yaşanabilir çevreler üretmekten çok, kentin yarattığı değerlerin “kâr realizasyonuna” ve paylaşımına dayalı yaklaşımları ön plana çıkarmaktadır. Böyle olunca, kente veya herhangi bir kentsel çevreye ilişkin karar üretme sürecinde, planlama ve tasarım disiplinlerinden çok gayrimenkul veya finans gibi ekonomik sektörlerin koşulları belirleyici olmaktadır. Kentsel tasarım alanı önemli bir yatırım alanıdır ve projelerin öncelikleri, yarattıkları ekonomik değerlere göre belirlenmektedir. Bu ciddi bir eksen kayması anlamına gelmekte ve karar üretme yöntemlerini de değiştirmektedir. Yazının giriş kısmında bahsedilen “kentsel tasarım alanı ile yarışma yönteminin birbiri ile uyumlu,verimli ilişkisi” zeminini kaybetmektedir. Zira birinci yaklaşım ne kadar, katılımcı, çok aktörlü ve kamu yararı eksenli yaklaşımları gerektiriyorsa, ikinci yaklaşım bütün bunları bir anlamda dezavantaj olarak görmektedir. Bu yüzden karar üretme süreçleri ve bunların operasyonel karşılığı olan tasarımların elde edilmesinde başvurulan yöntemler, dar çerçevelerde geliştirilmektedir. Yani yarışma gibi, kolektif birikimin şeffaf bir organizasyonla çözüme odaklandığı bir süreç, bu yeni bağlamla uyuşmamakta, kararların uygulama aşamasına kadar kamuoyu ile paylaşılmadığı kapalı süreçler tercih edilmektedir. Dolayısıyla Türkiye’de, kentsel ölçeğe varan önemli proje ve yatırım kararlarının, gerekli bilgi paylaşımı ve katılım sağlanmaksızın sürdürülmesi, özellikle son 10 yılda kamuoyunu oldukça meşgul eden tartışma ve gerilimlerin kaynağı durumundadır.
Yukarda belirtilmeye çalışılan iki farklı tavrı, çok çarpıcı bir şekilde İstanbul’da Harem-Moda arası sahil kesimi ile ilgili yaklaşımlarda görmek mümkündür. 2001 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından Harem ile Moda arasını konu alan bir kentsel tasarım yarışması açılmıştır. Yarışmanın amacı özetle, “mevcut üst plan kararlarını yeniden değerlendirip alanla ilişkisini kurmak, yakın ve uzak çevre ile bütünleştirici mekansal ve işlevsel düzenlemeler yapmak, alanın devamındaki sahil şeridinde yapılmış uygulama ve hazırlanmış projelerle ilişkileri kurmak, ulaşım altyapısını geliştirmek, Kadıköy İskele Meydanı ve çevresine yeni bir kimlik ve düzen kazandırmak, proje alanının kaybolan tarihsel ve kültürel kimlik değerlerinin yeniden ön plana çıkarılmasını sağlamak” için planlama çalışmalarına veri teşkil edecek fikir projelerinin elde edilmesidir (ANON., 2001). Aynı şartnamede, yarışmacılar için çizilen çerçeve genel olarak, planlama ve kentsel tasarım disiplinlerinin gereklilikleri ile uyuşur niteliktedir. Ulaşımdan arazi kullanımına, tarihi gelişimden kültürel değerlere, kamusal beklentilere kadar pek çok konuya vurgu yapılmaktadır. Kısacası, kentin önemli bir bölgesinin geleceği için, ilgili uzmanların, disiplinlerin ve meslek alanlarının kolektif birikiminden yararlanılmak istenen açık ve katılımcı bir süreç hedeflenmektedir. Yarışmanın sonuçları ve bu sonuçların uygulamaya yansıyıp yansımadığı ayrı bir tartışma konusu olabilir. Burada vurgulanmak istenen, kamu yönetiminin İstanbul’un en önemli ve kıymetli alanları ile ilgili karar ve çözüm üretmek için nasıl bir yönteme başvurduğudur. Bugünden geriye bakınca çeşitli açılardan eleştiriye açık olsa da genel anlamda oldukça ideal ve “iyi niyetli” bir girişim olduğunu
söylemek abartı sayılmaz. Henüz kente dair karar üretme süreçlerinde “ikinci paradigma” egemenliğini ilan etmemiştir. Kadıköy yarışmasının açılış tarihi tam bir geçiş dönemindedir. Zira yarışma açıldıktan sadece birkaç yıl sonrasında, İstanbul’da kentsel ölçekli alanlara ilişkin karar üretme biçimleri önemli ölçüde değişmiştir. Bahsedilen “ikinci paradigmanın” etkisi kısa sürede söz konusu yarışma alanına ilişkin kararların alınış biçimine de yansımıştır. Yarışma alanı içinde kalan ve Haydarpaşa Limanının başka bir alana nakledilmesi ile boşalacak olan büyük bir kıyı arazisi, kısa süre öncesinde açılan yarışmada belirtilen amaçlar tamamen unutularak, arz ettiği ekonomik değer ve yaratacağı rantın ön plana çıktığı bir yaklaşımla değerlendirilmeye başlanmıştır. Kamu idaresinin yanı sıra, planlama alanı dışındaki yeni kuşak aktörler alana ilişkin çeşitli düşünceler üretmektedir. Pek çok girişimci ve yatırımcının söz konusu araziye ilişkin hazırladığı ve ilgili kamu kurumlarına sunduğu projeler kamuoyu ile paylaşılmazken, kamu yönetimi alanın geleceği konusundaki tavrını açıkça ortaya koymaktan uzak durmaktadır.
Haydarpaşa Liman bölgesi örneğine, hem İstanbul’dan hem Türkiye’nin farklı şehirlerinden pek çok örnek eklemek mümkün. Ancak konuya yarışmalar çerçevesinde bakıldığında, bu yeni dönemde kentsel tasarım ölçeğinde proje üretmek için açık yarışmalara başvurulmamasının ardında, söz konusu yeni dinamiklerin büyük bir etkisi olduğunu söylemek mümkün. Sonuç olarak, Türkiye’de yarışmalar konusu ele alındığında tartışma ağırlıklı olarak yarışmaların organizasyonel yapısına, jürisine, yönetmeliğine, şartnamesine odaklanmakta. Yani tüm sorunların çözümü bizzat yarışma sürecinin kendi dinamikleri içinde aranmakta. Oysa bütün sorunlarına rağmen, Türkiye’de, diğer pek çok uygulamaya kıyasla yarışma mekanizması göreceli olarak oldukça iyi çalışan bir yöntem. Bu konuda, göz ardı edilemeyecek bir deneyim ve birikim oluşmuş durumda. Kendi yapısal sorunlarını çözmek konusunda önünde önemli bir engel de yok. Ancak yarışmaların yeterince başvurulur bir yöntem olmaması ve gerçekleşen yarışmaların uygulamaya nadiren yansıyabilmesi gibi sorunlar, ağırlıklı olarak kente ve kentsel ölçekli alanlara kamu yararı ve daha yaşanabilir çevreler elde etme anlayışı ile tezat oluşturan farklı bakış açılarından kaynaklanmaktadır.
Kaynaklar
ANON., (2001), Kadıköy Meydanı – Haydarpaşa – Harem Yakın Çevresi Kentsel Tasarım Proje Yarışması Şartnamesi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Projeler Daire Başkanlığı, İstanbul.
ANON., (2004) 400.000: International Housing Competition in Catalonia, Quaderns d’arquitectura i urbanisme, Publicació del Col-legi d’Arquitectes de Catalunya.
ANON., (2011) [http:// www.europan-europe.com/e11/en/home/why.php], erişim 19 Mart 2011.
LEHRER, U., (2011) “Urban Design Competitions”, Companion to Urban Design, Edited by: Tridib Banerjee and Anastasia Loukaitou-Sideris, Routledge (pp.304-316).
NASAR, J. L., (1999) Design by Competition: Making Design Competition Work. Cambridge University Press, New York.
PENOLASA, E., (2007) “Politics, Power, Cities”, The Endless City: The Urban Age Project by the London School of Economics and Deutsche Bank’s Alfred Herrhausen Society, Editors: Rick Burdett, Deyan Sudjic, London School of Economics Publication, Phaidon Press.