Cengiz Aktar'ın 13 Kasım 2012 tarihinde Taraf Gazetesi'nde yayınlanan yazısı.
Ne bilgisayar oyunu Urban Terror’un Türkçesi ne de kör şiddetin kentlileri hedef alması… Tekadamın İstanbul ve İstanbul üzerinden bütün memlekete biçtiği elbisenin bedeli. İcraatını tenkit edenlere ânında yapıştırdığı terör sıfatı memleketin topyekûn maruz kaldığı inşaat taarruzuna ne de yakışıyor.
Haziranda bu köşede danışsız, denetsiz ve düzensiz kalkınma furyasının memleketin üzerine kâbus gibi çökmekte olduğundan bahsediyordum. Gelmekte olan uygulamaların hukukî, idarî ve malî altyapısını oluşturan hazırlıkları irdeliyordum. Eli kulağında çıkmak üzere olan “tabiatı yok etme yasası” ve belediye yasasında kabul edilen değişiklikle artık mevzuat altyapısı tümüyle hazır. Uygulamanın gayet sembolik bir şekilde İstanbul’un Taksim Meydanı’ndan başlaması kanaatimce hiç tesadüf değil.
“Cetvel ve gönye terörü tepemizde dolaşıyor”! 1865’te Victor Fournel “Paris nouveau et Paris futur” (Yeni Paris, Gelecek Paris) kitabında o dönem Paris’in maruz kaldığı devasa bayındırlık çalışmalarını böyle tarif ediyor. Bu işlerin sorumlusu, Fournel’in “düz çizginin Atillası” lakabını taktığı 19. yüzyıl Paris’inin meşhur belediye reisi Haussmann.
Paris’in düzenlenirken “düzlenmesi” o devirde sık kullanılan bir kavram. İçinde insan yaşayan bir yerleşimin girinti, çıkıntı ve asimetrisinin düzlenmesi. Buldozer lafındaki dozerin karşılığı. Sulukule’yi dümdüz edenler de mezbelelikten bahsederdi ya. Haussmann’ın bir ara Sultan Abdülhamid’in davetlisi olarak İstanbul’a geldiği, kendisine kenti Paris gibi düzleme görevi verildiği ve Sultanahmet esnafının büyük itirazı sonucu çekip gitmek zorunda kaldığı rivayet olunur.
İstanbul’un modernleşmesi elbet şimdi başlamıyor. Zeynep Çelik’in “Değişen İstanbul:19. yüzyılda Osmanlı Başkenti” eserine bakmak kâfi. Daha yakında Dalan döneminde yapılan berbat müdahaleler var. Üstelik kimse kentte iyileştirme yapılmasın demiyor. İtiraz edenler oldubittiye, gizli kapaklı iş yapma biçimine, hukuk karşısında pervasızlığa ve benbilirim küstahlığına karşı.
Örnek: Gezi Parkı dükkânları birdenbire karantina altına alındı ve işyerleri çevresi dükkân sahiplerinin demesiyle “Nazi Kampları” gibi giriş ve çıkışa izin verilmeyen alanlara çevrildi.
Örnek: Taksim’in artık yaşanmayan bir alan olduğu iddiasının karşısında Kongre Vadisi’nin gerçekten insansızlaştırılması başarısı…
Belediyenin neyi iyi yaptığına gelince: Kış ayazında kentte çiçeklendirme; İstanbul’da yaşayan hayvanların dahi kullanmadıkları kaldırımlar yaparken Beyoğlu kaldırımını yıllardır yapamama ustalığı…
Bu müzmin beceriksizlik, hesap vermezlikle birleşince ortaya belediyenin websitesindeki “Taksim Meydanı Düzenleme Animasyonu” çıkıyor. Baktığınızda yayalaştırma adı altında tamamen arabaya öncelik veren bir proje olduğu açık.
Herhalde şunu hâlâ kavramış değiliz: Korhan Gümüş’ün tesbitiyle “trafiğin nedeni trafik”! Sorun aşırı miktarda vasıtanın trafiğe çıkması. Örnek Taksim emr-i vakisi sonrasında trafik o bölgede nispeten hafifledi. Neden? İnsanlar keşmekeşten ürküp arabalarına binmedikleri veya Taksim’e gitmeyi erteledikleri için. Demek ki trafiği asgariye indirmek, yayaya gerçekten alan açmak, kaldırımları araba işgalinden kurtarmak, toplu taşımaya öncelik vermek mümkün.
Bugün şehrin yaya veya vasıtalı ulaşımı bir tımarhane görünümü arzediyor. Şehrin bina stoku karşısında hep yetersiz olmuş yol ağı iyice tıkanmış durumda. Tıkanıklığın nedenlerinden biri de araba parkı eksikliği. Neden yeterli park yeri olmadığı mâlum. Apartman inşaatları esnasında yeraltı parkingi yapmayıp bodrum yapma hakkını belediyeye vergi olarak verme açgözlülüğünden. Onyılların mirası bu. Bütün bunlara rağmen sanki normal işleyen bir kent ulaşımı varmışçasına köhne mevzuatı öne sürerek ve esas “arabayı çekme, resmini çek, eve yolla” diyen İçişleri Bakanlığı genelgesine rağmen sadece belli yerlerde araba çekerek halkı haraca kesen ekipler var. Bu işgüzarların bir kere dahi kaldırıma hatta bazı sokakların ortasına park etmiş bir arabayı çektikleri görülmemiştir.
İşte hukuksuzluğun hukukun yerine geçtiği kentte terör estiren sistemden örnekler… Terör illâki bildiğimiz ateşli silâhla olmuyor. Tünel, paravan, kepçe, beton mikseri, buldozer, fore kazık makinesi ve araba çekici kent terörünün edevatı…
Pekâlâ, tepkiler ne kertede? Bir defa artık aşağı yukarı herkesin bir şekilde nemalandığı bir rant sistemi yerleşti. Kentsel dönüşüm adı altında başlayan inşaat seferberliğine enerji, ulaşım ve elbet tüketimi dâhil ettiğin zaman millî hâsılanın neredeyse tamamını tarif etmiş oluyoruz. İkincisi sektörün yarattığı iş imkânları holdinginden taşeronuna kadar sistemle işbirliğine davet çıkarıyor. İhaleyi kapan mimar, mühendis denetsiz iş yapmaktan gayrımemnun değil. Üçüncüsü ve en vahimi kentsel dönüşüme verilen bazı tepkiler AK Parti karşıtlığıyla karışıyor. Taksim’de yakın zamanda işittiğim en komik slogan Mimarlar Odası’nın “Karanlığa hayır”ıydı!