Kentsel tarım, sürdürülebilir kentsel gelişmenin sağlanması açısından önemli bir araç. Kentlerimizi kurarken tarım arazilerimizi korumanın yanında kent içi tarım alanları oluşturmayı ihmal etmemeli, tarihi bostanlarımızı rant uğruna AVM’ye çevirmemeliyiz.
Kent denildiğinde birçoğumuzun aklına komşuluk ilişkilerinin bittiği beton yığınları, insan ve araç yoğunluğu ile koşuşturma ve kargaşa geliyor. Tarım konusu pek de kent ile bağdaştırabildiğimiz bir konu değil. Bizim bildiğimiz kent ve tarım birlikteliği daha ziyade rant odaklı şekillenen kentsel arazilerin tarım arazileri üzerinde oluşturduğu baskı ve oluşan beton yığınları. Doğrusu böyle mi olmalı?
Ülkemizde 2012 yılında çıkarılan 6360 sayılı yasa ile büyükşehirlerimizin sayısı 30’a yükseldi. Belediye sınırı il sınırına genişletildi. Yaklaşık 39 bin köyün yarısı mahalle statüsü kazandı, köy kavramı bitti. İstanbul’da deprem toplanma alanlarının bile imara açıldığı dikkate alındığında tarım arazilerimizin daha hızlı bir şekilde betonlaşacağı tehlikesi ile karşı karşıyayız. Oysa nüfusumuz artıyor ve besleyebilmek için tarım arazilerimizi korumamız şart.
Kırsal alanda yaşayanlar azalırken kentli nüfusu hızlı bir şekilde artıyor. Özellikle az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin halkları gıda ihtiyaçlarını karşılamak ve ek gelir sağlamak için, gelişmiş ülkelerde ise ciddi çevresel ve sosyal problemlerin bir alternatifi niteliğinde kentsel tarım giderek yaygınlaşıyor.
Kentsel tarım sadece kent sakinlerinin bahçecilik yapması için belli bölgelerin düzenlenmesi ya da kişilerin bahçe, balkon ve teraslarında küçük çaplı üretim yapması gibi bir hobi faaliyeti değil, aynı zamanda yapıldığı bölgelerdeki toplulukları etkileyen, gıda güvencesi ve güvenliğini sağlayan, kent içi doğayı koruyan, şehrin formunu değiştirebilecek bir potansiyeldir. Diğer yandan kent üzerindeki ısı adalarını dağıtabilmekte, sel taşkınlarını azaltabilmekte, özellikle kirli bölgelerde hava kalitesinde iyileşme sağlayabilmektedir.
Büyük kentlerde dar gelirli insanların sağlıklı beslenmelerinin önündeki en büyük engellerden biri taze gıdaya ulaşmadaki yetersizliktir. Bu noktada kentsel tarım alanları temel ürünlerin üretiminden çok küçük çaplı hayvancılık ile yaş sebze ve meyve üretimi açısından bu insanların taze gıdaya ulaşabilmeleri açısından son derece önemlidir.
Kentsel tarım, önemli düzeyde göç alan Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler için de istihdama katkısı açısından önemli bir araçtır. Üreticinin tüketiciye ulaşmadaki kolaylığı da ürününü marketlere satmaktan çok daha fazla kazanç getirmektedir. Ayrıca konvansiyonel ürünler gibi uzun mesafelere taşınmadığından enerji tasarrufu sağlanmakta, sera gazı çıkışı azalmakta, ısıyı tutan beton aksam azaldığı ve hava akımı sağlandığı için de daha sağlıklı bir yaşam alanı oluşmakta, kent içi biyoçeşitlilik artmakta, su daha verimli kullanılmaktadır.
Özellikle İstanbul gibi kentlerde çoğu boş alan kaçak çöp ve hafriyat döküm alanı olarak kullanılarak görsel kirliliğin yanında sağlıksız alanlar meydana gelmektedir. Üzerleri ot ve çalıyla kaplanan alanlar suç mahalline dönüşmektedir. İşte bu noktada kentsel tarım yine önemli bir fonksiyon üstlenmekte, oluşturulan topluluk bahçeleri ve kent çiftlikleri bulundukları ortamın görselliğini geliştirmenin yanında güvenliği de tesis etmektedir.
Kentsel tarımın en önemli faydalarından biri de insanları sosyalleştirmesidir. Bugün büyük kentlerimizde sosyal ilişkiler oldukça zayıflamış, bireyselleşen insanlar onca kalabalık içinde yalnızlaşmışlardır. Kentsel tarım toplumun fertlerini bir araya getirmenin yanında, ürünün çoğunlukla doğrudan pazarlanması nedeniyle üreticiler ile tüketiciler arasında güvene dayalı ilişkiler tesis eder. Kentsel tarım ile uğraşan kişiler zamanla birbirinden haberdar olmaya ve kooperatifleşmeye başlar. Aslında ülkemizin özellikle son zamanlarda ihtiyaç duyduğu en önemli gereksinimler tam da bunlardır.
Kentsel tarım yaygın olarak uygulandığı ülkelerde konutların bahçelerinde, topluluk bahçelerinde, kent içerisinde betonlaşmamış özel ve kamusal alanlarda, yol ve dere kenarlarında, taşkın yataklarında, su havzalarında, sulak alanlarda, teraslar oluşturarak yüksek eğimli arazilerde ve kentlerin yakın çevrelerindeki tarım alanları üzerinde yapılmaktadır. Kentsel tarım anlaşılacağı üzere özel bilgi ve beceri isteyen bir uğraşıdır. Ülkemizin bu alanda gerek bilgi gerekse deneyimli teknik personel açığı bulunmaktadır.
Kentsel tarım sürdürülebilir kentsel gelişmenin sağlanması açısından önemli bir araçtır. Kentlerimizi kurarken öncelikle tarım arazilerimizi en üst düzeyde korumanın yanında kent içi tarım alanları oluşturmayı da ihmal etmemeli, Osmanlı’nın taze sebze ve meyve ihtiyacını karşılamak üzere oluşturduğu tarihi bostanlarımızı rant uğruna AVM, iş merkezi, rezidans, otoparka çevirmemeliyiz.