İstanbul'da kentsel dönüşüm adı altında ilginç, ilginç olduğu kadar da vatandaşı nasıl memnun edeceği belli olmayan birtakım faaliyetler var. Bu faaliyetlerin hukuki altyapısı eli kulağında, çıkmak üzere.
Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar, Kentsel Dönüşüm Yasa Tasarısı’nın Bakanlar Kurulu’nun imzasından çıktığını, tasarının gelecek haftalarda Meclis’e geleceğini belirtmişti. Kültürel ve tarihî mirasın yerine asla yenisini koyamıyorsunuz. Korumanın ilk ve en önemli şartı ise “yaşatmaktan” geçiyor, yıkıp yerine yenisini yapmaktan değil. Ama yıkım kentsel dönüşümün vazgeçilmezi olmuş durumda. Bayraktar da, geçenlerde Kentsel Dönüşüm Yasası’nın olmazsa olmazlarından birisinin yıkım olduğunu söylememiş miydi?
Tarihî kent merkezleri, rantın iştahıyla dönüştürülmek için sırasını bekliyor. İstanbul’un yeni şantiyeleri, TOKİ’vari betonlaşmaları artık buralardan göğe yükselecek. Bunlardan biri de İstanbul’un en eski, en farklı mimarisine sahip, farklı etnik ve azınlık grupların yaşadığı Tarlabaşı’nda gerçekleşiyor. Sırada, Fener ve Balat var. Bundan önce aynı filmi Sulukule’de seyretmiştik. Film Sulukule’de şöyle başlıyordu; belediye ilk önce mülk sahibine gidiyor, iki seçenek sunuyor, ya evini değerinden çok ucuza satarak hak sahibi olmaktan çıkacak ya da projede kalmak için arsasının üçte birine razı olacak. Şimdi Tarlabaşı’nda hummalı bir kamulaştırma, binaları ele geçirme ve dolayısıyla insansızlaştırma operasyonu yürütülüyor. Kentsel dönüşüm faaliyeti, tamamen kamu otoritesinin kararıyla, hiçbir yarışmaya ya da tartışmaya mahal vermeden bir gayrımenkul yatırım şirketine veriliyor.
Şu âna kadar çok güvenilir rakamsal veri olmasa da, 61 bin metrekarelik bir alanda aşağı yukarı 1000 civarında yaşam birimi yıkılmış, yine güvenilir olmamakla birlikte 5000’e yakın insan yerinden edilmiş, evlerinden çıkmaya zorlananlar şehrin uzak yerlerinde yaşamaya zorlanmış durumda. Tarlabaşı’nın göbeğindeki 20 bin metrekarelik alan, kentsel dönüşüm projesinin ilk etabı kapsamında boşaltılıyor. 2014’te bitecek proje 278 binayı kapsıyor.
Tarlabaşı’ndaki kentsel dönüşüm işini üstlenen şirket Çalık Gayrimenkul ile GAP İnşaat. Geçenlerde şirket yetkilileri düzenledikleri basın toplantısında Tarlabaşı’nın örnek bir proje olacağından dem vurmuş. 220 dönüm arazide 280 binanın 400 hak sahibiyle görüşmeler tamamlanmış. Hak sahiplerinin yüzde 75’i ile anlaşmalar sağlanmış, yüzde 25’i için de kamulaştırma yapılmış. “Tarihî alanda dönüşüm yapmak çok zormuş, birçok kurumdan onay almak gerekiyormuş, tarihî vasfa sahip parçalar saklanıp yeni yapılacak binalarda kullanılıyormuş.” Böyle binbir zahmet çekerek yapılıyor intibası verilmeye çalışılan faaliyetler zaten standart, restorasyonların olmazsa olmazı.
Bu arada, kentsel dönüşümde halkın sürece katılımı, bilgilendirilmesi ve şeffaflık esası hak getire. Projenin açıklanmasının üzerinden yıllar geçmiş olmasına rağmen, henüz Beyoğlu Belediyesi ile GAP İnşaat arasında nasıl bir sözleşme imzalandığını, hak sahiplerinin kaçının şirkete ne kadar bir bedel üzerinden mülklerini devrettiği bilinmiyor. Projelerin tasarım ekibi kimlerden oluşuyor, bugün yapılacak projeler nasıl bir süreçten geçirildi, hangi fikirler tartışmaya açıldı, bunlar da bilinmezlerden bazıları.
Diğer yandan, Uluslararası Af Örgütü, geçen temmuz ayında Tarlabaşı tahliyeleri için acil eylem çağrısında bulunmuştu. Yine UNESCO da, geçen yıl 5366 sayılı yasanın “tarihî mirası olumsuz etkileyeceğinden” endişelendiğini açıklamıştı. Projenin iptali için bireysel olarak takipte olanlar var, iç hukukta sonuç alınamaması halinde işin AİHM’e kadar götürülmesi gündemde.
Böyle zamana yayarak, kentin tarihî alanlarına sızarak kentin sosyal, kültürel ve mimari dokusuyla oynayarak, estetikten tamamen yoksun, kitch ötesi, ruhsuz semtler peydahlanıyor. Bugün saat 11:00’de yokedilme sırasına girmiş olan Taksim Gezi Parkı’nda vatandaşlar bu dehşetengiz gidişata dur diyecek. Farklı görüşlerden çeşitli örgütler, platformlar, eylemciler, sanatçılar, akademisyenler, milletvekilleri ve çeşitli meslek grupları, kamu yararına olduğu iddia edilen ancak, kültürel ve tarihî miras olma özelliği hiçe sayılan kentsel dönüşüm projesini protesto edecek. Aslında sadece kentsel dönüşüm projeleri değil, üçüncü köprü, Marmaray, Avrasya Tüneli ve Kanal İstanbul gibi kâbus projeler başta olmak üzere, rant kaygısı ile yapılan bir dizi kentsel dönüşüm ve yenileme projesi de protestonun kapsamı içinde.
Hükümetin dönüşüm adı altında başta İstanbul olmak üzere Türkiye’nin kentleri ve kentlileriyle hesaplaşma inadının daha başındayız.