Kimlik Siyaseti Kalmadı Emekçi Karşıtlığı Verelim

Siyasi otorite "Altı AVM-üstü rezidance" dışı oryantalist Topçu Kışla kaplaması misali "demokrasimizi" Taksim'deki inşaat malzemesine katarak üzerine tonlarca biber gazı sıktı..

Siyasi otorite “Altı AVM-üstü rezidance” dışı oryantalist Topçu Kışla kaplaması misali “demokrasimizi” Taksim’deki inşaat malzemesine katarak üzerine tonlarca biber gazı sıktı.. 
“Kamu sağlığı ve güvenliği” bahanesiyle emekçileri Taksim’e sokmayan devlet dün İstanbul cadde ve sokaklarında kamu sağlığını hiçe sayarak “demokratik alan benim tekelimdedir, tartışmam” şiddet tebliğini gerçekleştirdi.. 
1970 yılından beri kapanmayan Unkapanı ve Galata köprülerinin kapanması, E-5’ten en özel motor seferlerine varıncaya dek 15 milyonluk kentin deniz-kara toplum ulaşımını yasaklayarak savaş ve felaket film senaryolarını andırır önlemlerle “yaşamı” durdurdu.. 
Zaten hayatımızı içi boş manasız plastik hamura çeviren 40 bin polis, yüzlerce TOMA’sıyla “sıkı bir otoriter devlet gösterisinin” sırası gelmiş arası bir hayli açılmıştı. 
Barış sürecinde “itinayla” adımlar atan “global sistemin” tarih yazdığını beyan ettiği ülkemiz tam da “Başkanlık sistemi iliştirilmiş yeni Anayasa” çalışmalarına gömülmüşken devlet de bir silkinip kendine gelmeliydi.. 
Şu hızlı takvimde “kimlik siyaseti” yapamayacağına göre gergin-güvenlikçi strateji bu defa Taksim meydanını “rest alanına” dönüştürerek milli hafızadan “devlet-karşıtı” emekçi tanımını ve “karanlık” 1 Mayıs hatıralarını çağıracaktı… 

Kamusal alanın sahiplaerine rıza göstermezsen…
 

Çünkü zamanın ruhu “kimlik siyasetinden” boşaltılan alanı “sınıf siyasetini” görkemli kalabalıkla doldurarak Taksim’de ağırlamayazdı.. 
Pragmatist “demokrasi” tezahürü geçen yıl Taksim’i işçi sendikalarına ve emekçilere açar siyasi popülizmini yapar bu yıl isterse “kapatır” otoriter gücünü dosta düşmana gösterirdi… 
Gelinen tarih itibarıyla “sermaye birikim meydanı” Taksim’de “can güvenliği sağlanamayacağı” gerekçesiyle izin vermeyen devlet aklı selimi Taksim’e üç km ötede ara sokaklarda “emekçi avına girişir” ve “marjinal gruplar” gaz maskeli, kasklı, çelik yelekli polislere saldırdı “propagandası” işletilirdi… 
TV’lerde Taksim meydanının köşesindeki inşaat alanının üzerine konuşlanıp “bakın bakın nasıl çukur dolu” medyatik propaganda da sizin boğazınıza düğümlenir.. 
Ve hükümetin “plaketle” taçlandırdığı Hey Tekstil’in tazminatsız işten attığı 448 gündür direnen emekçi Ali Ekber Alp’in 17 yaşındaki kızı Dilan’ın kafatasını kıran “gaz kapsülünü” fevkalade orantılı güç diye addedemezdiniz…
Oysa sendikalar daha “30 bin metrekare bize yeter, kimsenin burnu bile kanamaz, bütün düzenlemeleri biz yaparız, Taksim 1 Mayıs’ın Türkiye’deki tarihsel mekanıdır değiştirilemez” taleplerini iletirken meydan “acele” üzeri “polis” yazan bariyerlerle çevrilivermişti.. 
Çünkü piyasacı-rant projeleri üzerine kurulan yeni Türkiye gerçeğinde “Taksim’i” yasaklamak Türkiye’nin artık Taksim kadar kalan “toma-biber gazı konuşlanmış, üç kişinin yanyana gelemediği milli demokratik alanını” kontrol etmekti.. 
Dayatmacı Taksim’i yayalaştırma projesinden, Gezi Parkı’nda 70 yaşındaki ağaçları keserek “Topçu Kışla” imitasyon AVM projesi Emek Sineması protestolarına katılanların “çiçek saksısını yere attı” diye 6 yılla yargılandığı tarihlerde elbette Taksim aslında Türkiye’de “biten kamusal alanı” temsil ediyordu… 
Eğer “Kamusal alan ne” diyorsanız kamusal alan; her neredeysiniz yolda, işte, evinizde, işyerinizde “vatandaşım, demokratik haklarım var” dediğiniz an “sizin can pazarınıza” çevrilen üzerinden “rant ve rıza” üretilen etrafı çevik kuvvetle sarılmış alandı… 

Etiketler

Bir yanıt yazın