Beyoğlu'nun aralık sonuna kadar ziyaret edilebilecek kapsamlı sergisi 'İstanbullaşmak', izleyiciyi, şehirle ilişkilendirmekle kalmıyor.
Serginin niyeti, izleyicinin hayatına -tek bir kelimeyle de olsa- dokunup ona şehirle iletişim kurabilmesi, merak ettiklerini sorabilmesi, hatta bu soruları tartışabilmesi noktasında destek vermek.
“Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkım duygusu, yoksulluk ve şehri kaplayan yıkıntıların verdiği hüzün, bütün hayatım boyunca, İstanbul’u belirleyen şeyler oldu. Hayatım bu hüzünle savaşarak ya da onu, bütün İstanbullular gibi en sonunda benimseyerek geçti.” der Orhan Pamuk, ‘İstanbul: Hatıralar ve Şehir’de. Doğsun, büyüsün ya da çok sonradan yerleşsin, tüm İstanbullulara bir süre sonra böyle bir hüzün çöreklenir. Sürekli bir terk etme isteğiyle birlikte… Ama o istek, daha insan yerinden kalkmadan, başka bir yerde yaşayamayacak olma hissiyle anında törpülenir. Çünkü -Orhan Pamuk’un da fazla uzaklaşmadan aynı kitapta dediği üzere- “Hayat o kadar berbat olamaz, diye düşünürüm bazen. Ne de olsa, sonunda insan Boğaz’da bir yürüyüşe çıkabilir.”
En mühimi bir şekilde şehirle kurulan ilişki. İyi kötü, mutlu mutsuz… İlişkisiz ve iletişimsiz olmaz. SALT Beyoğlu’nun ikinci kapsamlı sergisi ‘İstanbullaşmak’ tam bunu yapıyor. İzleyiciyi şehirle ilişkilendiriyor. Vaat ettiği üzere… SALT’ın Programlar Direktörü Vasıf Kortun, taa en başta verdiği bir röportajda ne demişti: “Yaptığımız işin kamusallaşması, üzerine konuşulup tartışılması lazım. Burada sadece sanatla uğraşmıyoruz. İlgilendiğimiz konular birer araç. Başka şeyler var. İki kişi arasında, işle insan arasında, işle izleyici arasında bir hikâye var. Asıl derdimiz o hikâye. Yoksa projeleri izleyicisiz de yaparsın. Her şey orada bitiyor; izleyicide, onun reaksiyonunda, onun hayatına nasıl dokunduğunda…”
Kavramsal çerçevesi Pelin Derviş, Bülent Tanju ve Uğur Tanyeli tarafından geliştirilen ‘İstanbullaşmak’; bir şekilde, hatta bazen tek bir kelimeyle, izleyicinin hayatına dokunuyor. Eğer izleyici merdivenleri çıkarsa… Çeşitli kültür kurumlarının yanı sıra, birçok kişisel ve özel arşivde yer alan 400 kadar medyanın toplandığı interaktif bir veritabanından ibaret sergi; kendini, ziyaretçiye özel tasarlanmış bir arayüzle sunuyor.
Veritabanında 1999’dan 2011’e kadar üretilen sanatçı videoları, fotoğraf serileri, belgesel filmler, haber klipleri, karikatürler ve mimari projeler var. Bunlar, 80 ayrı kavram altında gruplanmış.
Yalnız algı biraz farklı, hatta azıcık tersten. ‘Kayıtdışı’nın tanımı Cecil Balmond’un deyişiyle şöyle örneğin: “Fırsatçıdır; yeri ve zamanı yakalar ve onları kullanır.” ‘Yozlaşma’nınki ise “Sıra dışının, marjinalin, vesairenin temizliğini gerekçelendiren söylemdir.” şeklinde. ‘Asayiş’, “Patetik bir büyükşehir talebi” sergiye göre. ‘Koruma’ ise “Ölüyü bile öldürür.”
Beyoğlu’na gidip merdivenleri çıkmak istemeyenler, Evren Yantaç’ın tasarımı ve Hüseyin Kuşçu’nun yazılımıyla oluşturulan veritabanına database.becomingistanbul.org adresinden ulaşabiliyor aslında. Ama bu durumda serginin iletişimi gözeten yan etkinlikleri kaçırılmış oluyor. Sergiye, İstanbul’la ilgili merak edilen sorulara cevap arayan iki yan etkinlik eşlik ediyor. Bunlardan 90 adını taşıyanında; katılımcılar; konuşma, gezi, sunum ve performanslardan oluşan tartışmalara katılıyor. 90 gün boyunca, 90 ayrı tartışma… Sorular arasında; “5. köprü ne zaman yapılacak, İstanbul’un yiyecek trendleri neler, Boğaz’daki akıntılardan elektrik üretilebilir mi, İstanbul güvenli mi, Çamlıca Tepesi’ndeki antenler hâlâ işlevsel mi?” gibileri var.
Sorulacak sorusu olanlar; SALT Beyoğlu’nun girişindeki 90 kutusuna ya da Facebook’taki SALT Online-Proje İstanbul sayfasına uğrayabilir. Bir diğer yan etkinlik ise Yapım Aşaması: Beyoğlu. Orada da Beyoğlu’nda gerçekleştirilmesi planlanan kentsel dönüşüm projeleri, bir kentsel tasarım oyunu aracılığıyla tartışılıyor. İzlediniz ve tartıştınız ve tabii ki hüzünlendiniz diyelim; boşverin. Orhan Pamuk’un dediği gibi: “Hayat o kadar berbat olamaz, diye düşünürüm bazen. Ne de olsa, sonunda insan Boğaz’da bir yürüyüşe çıkabilir.”