Şehirlerin artan konut krizleriyle mücadele etmek için yenilikçi ve bütünsel yaklaşımlara odaklanan UNStudio, Konut (Kriz) Raporu’nu yayınladı.
İnsan merkezli teknolojik çözümleri yapılı çevreye entegre eden Amsterdam merkezli uluslararası mimarlık firması UNStudio, yayınladığı raporda korona sonrası konut tasarlama yaklaşımı hakkında değerlendirmelerde bulunuyor.
Rapor şu şekilde:
“Düşük maliyetli konutların mali açıdan uygun olabilmesi için faydacı olması gerektiği yaygın bir yanılgıdır. 1920’li yıllarda Amsterdam Okulu’nu tasarlayan mimarların başarısı ve mirası, kritik bir bütçe dahilinde ‘tam bir mimari deneyim’ elde edilebileceğinin kanıtıdır. İyi tasarım, yalnızca şanslı bir azınlığın keyif alabileceği bir şey olmamalı; aksine herkes için olmalıdır.” Ben van Berkel
İş için şehirlere taşınan insan sayısının artmasıyla birlikte aşırı konut kıtlığı sorunu, küresel şehirlerde ve gelişmekte olan ülkelerde uzun süredir kendini göstermektedir. Bununla birlikte son yıllarda birçok Avrupa şehri kendi konut sıkıntılarını yaşamaya başladı ve önümüzdeki 10 ila 30 yıl içinde çok sayıda ev inşa etmek için hedefler belirledi.
Şehirlerimizin potansiyellerini tam olarak yerine getirebilmesi için şehir hayatında kilit rol oynayan işçilere, genç profesyonellere, reklamcılara ve öğrencilere yeterli ve uygun fiyatlı konutlar sağlanması gerektiği bilinen bir gerçek. Ancak piyasa ortalamasının üzerinde fiyatlandırmalarla birlikte bu gruplar sürüler halinde ayrılmaya zorlanıyor. Şehirlerimiz artık herkes için çalışmıyor.
Planlama düzeyinde yoğunlaştırma kavramı önemli bir engel oluşturmaktadır. Talep edilen konutlar, insanların çalıştığı ve toplu taşımanın sağlandığı doku içerisinde yer aldığı için tek işlevli banliyö yerleşim bölgelerin oluşturulması kabul edilebilir bir cevap değildir. Öyleyse halihazırda yer sıkıntısı yaşayan şehirlerimizi, yüksek hacimli yeni evleri
barındıracak şekilde nasıl planlayabiliriz? Mevcut altyapılarımızın ve hizmetlerimizin bu tür bir büyümeye yeterince hizmet edebilmesini sağlamak için ne yapılması gerekiyor?
Bu sorunları çözmek son derece karmaşık bir meseledir. Birçok ölçeği kapsar ve birden çok paydaşın özel eylemlerini gerektirir. Aşağıdaki raporda, bir dizi Avrupa şehrinde halihazırda atılmakta olan adımlardan bazılarını ve hem kısa hem de uzun vadeli hedeflere katkıda bulunabileceğine inandığımız bir dizi olası başka yaklaşımı ana hatlarıyla açıklayacağız.
Peki bu çıkmaza nasıl düştük?
Şu anda çoğu şehrin yeterli miktarda ekonomik ve sosyal konut stokuna sahip olmamasının pek çok nedeni bulunmaktadır. Suçun bir kısmı yetersiz yatırım, planlama ve öngörüye yüklenebilirken diğer faktörler, son yıllarda bu sorunu önemli ölçüde şiddetlendirdi.
Son zamanlarda birçok Avrupa kenti aşırı yüksek kira artışları yaşadı. İnsanların büyük çoğunluğunun ev satın almak yerine kiralamayı tercih ettiği bir şehir olan Berlin, 2008’den bu yana kira fiyatlarını ikiye katladı. Benzer şekilde Amsterdam belediyesi her yıl 11.000 yeni sakin hedeflerken ev fiyatları 2010’dan bu yana neredeyse %50 arttı. Bu durum, şehirde kilit rol oynayan işçilerin daha önceleri barınabildiği ve yaşamını sürdürebildiği mahallelerin soylulaşma sürecini hızlandırdı. Sorunun bir diğer kaynağı ise tükenmekte olan konut stokunun turistik hedeflerle kısa süreli kiralamalar için sunulmasıdır.
Hangi adımlar atılıyor?
Avrupa’da birçok şehir sorunu çözmek için adımlar atıyor. Örneğin Birleşik Krallık’ta ‘modası geçmiş ve etkisiz’ planlama sistemine yönelik radikal reform önerileri gündeme gelirken Londra’da, 2021-26 yılları için 4 milyar sterlinlik finansman sağlamış Affordable Homes Programme (Uygun Fiyatlı Evler Programı), 2021 yılının nisan ayından itibaren 82,000 yeni ev inşa etmeyi planlıyor.
Öte yandan Berlin, şehirdeki soylulaştırmayı yavaşlatmak amacıyla 2020 yılının ocak ayında beş yıllık bir kira dondurma sistemi başlattı. Bir vatandaşın özel konut derneklerine satılan kamu konutlarını yeniden kamulaştırma girişimi de devam eden gelişmeler arasında yer alıyor. Sosyal konutlar için bekleme listesinin 15 yıldan fazla olduğu Amsterdam, maksimum fiyat artışını enflasyonla birlikte %1 olarak belirledi. 2018’den 2025 sonuna kadar toplamda 52,500 ev inşa etmeyi hedefliyor. Bunların 17,500’ü sosyal konut, 10,500’ü ise öğrenciler ve gençler için uygun fiyatlı evler ve odalar olacak. Buna ek olarak yeni inşa edilen evlerin sadece sosyal konut veya orta fiyatlı evler olarak kiralanmasına izin verilecek.
Yukarıdaki eylemler, her ne kadar övgüye değer olsa da, kentsel alanda enerji dönüşümü, mobilite, iklim adaptasyonu gibi daha geniş toplumsal zorluklara yönelen uzun vadeli ve bütünsel planlamayı dahil etmek yerine konut politikalarında izole değişikliklerin ötesine geçmiyor. Şehirlerin mekânsal gelişimine ve kentsel alandaki çeşitli iddialardan kaynaklanan sorunların çözümüne bütünsel bir yaklaşım benimsenmesi durumunda çok daha fazlasını başarabileceğimize inanıyoruz.
Böylesi bütünsel bir yaklaşım için hükümet, politika yapıcılar, planlayıcılar, yatırımcılar, geliştiriciler, mimarlar, mühendisler, yükleniciler ve sakinler gibi tüm paydaşlar planlama ve inşa etmenin sosyal, ekonomik ve siyasi hedeflerle sorunsuz bir şekilde örtüştüğü entegre senaryo ve stratejiler izleyerek kendi rollerini oynamalılar. Şehirlerimiz gelişmek istiyorsa, tüm taraflar uzun vadeli hedeflere bağlı kalmalı ve bireysel çıkarlarını ortak bir hedefle değiştirmelidir: dengeli bir yaşam ve çalışma hayatını teşvik eden, iyi bir toplu taşımayı ve erişilebilir bir konut pazarını barındıran sürdürülebilir şehirler.
Bu öneriler hakkında daha fazla bilgiye 18 Mart 2021’den itibaren ‘Wat wij willen is nog nooit gebeurd’ (İstediğimiz hiçbir zaman olmadı) adlı yayından ulaşabilirsiniz.
Peki bu gerçekten bir tasarım problemi mi?
Yönetim kurulu genelinde yaratıcı planlamalar ve ilerici politikalar olmadan yeterli ve uzun süreli ilerleme sağlanamaz. Bununla birlikte, bu adımların atılmasından itibaren çok kısa bir sürede büyük hacimli evlerin inşa edilmesi gerekiyor.
Yeni nesil sosyal konut planı hakkında konuşan Londra Belediye Başkanı Sadig Khan şunları belirtti: “Yüksek kaliteli evler zenginlerin özel alanı olmamalı. Bu nedenle, Uygun Fiyatlı Evler Programı’nın merkezinde uygun fiyat ve kalite olmak üzere iki hedef belirledim. Londra’ya, mükemmel tasarım, güvenlik ve sürdürülebilirlik söz konusu olduğunda ulusal düzeyde standartlar belirleyen yeni nesil bir sosyal konut sunmak istiyorum.”
Bu tür vaatlerin yerine getirilmesi, şehir planlamacılarının ve tasarımcıların büyüklük, kentsel yoğunluk, hareketlilik, kapsayıcı ve güvenli mahalleler, yeterli olanaklar ve kentsel yeşil alanların birleştirilmesi ile ilgili sorunlara uygulanabilir çözümler bulması gerektiği anlamına gelirken bir yandan kendimize de şunu sormalıyız: Bu bağlamda ‘mükemmel tasarım’ ne anlama geliyor? Çağdaş ev bizlere ne sağlamalı?
Yeterli gün ışığı, iyi havalandırma, dış mekâna erişim, malzeme kalitesi, iyi mekânsal organizasyon ve konfor seviyesi gibi temel unsurlar bulunuyor. Ancak günümüzde, tasarımcıların göz önünde bulundurması gereken net sıfır karbonlu binalar, döngüsellik, değişen demografik özellikler ve yaşam tarzları, çok amaçlı esnek düzenlemeler, sosyal bağlantı ve topluluk için ortak alanların sağlanması gibi meseleler önem kazanıyor.
Avrupa’nın dört bir yanındaki şehir, konut krizlerini çözmek için adımlar atıyor. Önümüzdeki yıllarda çok sayıda ev inşası için finansman sağlıyor. Bu durumda aciliyetten kaynaklanan acelenin faydacı veya yetersiz tasarım çözümleriyle sonuçlanmasından kaçınmak çok önemli. Mimarların kritik bir bütçe dahilinde faaliyet gösterebilmek adına, gereken miktarda “yüksek kaliteli evi” zamanında ve bütçe dahilinde teslim edebilen, entegre tasarım ve inşaat çözümleri geliştirmesi gerekiyor.
Yani evet. Bu gerçekten de bir tasarım meselesi.
Ancak, bu bize tek bir soru bırakıyor:
Nasıl?
Hızlı ve uygun fiyatlı tasarım / yapım süreçleri için olası bir çözüm:
Modüler Tasarım Kılavuzları
UNStudio’nun ilk projelerinin çoğu Hollanda’daki konut tasarımlarıydı. Ben van Berkel, bu projelerin “Hollanda bağlamında nasıl tasarım yapılacağı” konusunda gelişimlerine katkıda bulunduğunu belirtti. İlerleyen yıllarda UNStudio dünya çapında çok sayıda konut projesi tasarladı. Bu projeler, bütçesi ne olursa olsun “kaliteli konut”un ne olduğu ve olması gerektiği konusundaki bilgimizi ilerletti.
Hollanda hükümeti, konut sıkıntısını gidermek için 2030 yılına kadar Hollanda’da 1.000.000 yeni ev yapılması gerektiğini belirtti. Bunların çoğu, özellikle Amsterdam’ın metropol bölgesi olmak üzere “büyük 5” şehirde inşa edilmeli. Ancak şu ana kadar hedeflere ulaşılamadı.
UNStudio olarak modülerliğin yalnızca binaların fiziksel bileşenleri ile ilgili olduğu kanısının aksine yeni evlerin acil tedarik sorunu için bütünüyle entegre bir modüler tasarım yaklaşımı uyguluyoruz. Bu yaklaşım, kritik bütçeleri kontrol etmenin ve önemli ölçüde hızlanmanın yanı sıra tasarım ve inşa sürecinin başlangıçtan itibaren çok yönlü kontrolünü birçok proje genelinde mümkün kılıyor.
“Diğer bir yaygın kanı, karmaşıklığın veya varyasyonun maliyetli olduğudur. Bu anlayışa göre basitlik veya tekdüzelik, sosyal veya uygun fiyatlı konut tasarımı için uygulanabilir tek yaklaşımlardır. Genellikle çalışmalarımızın çoğunda görünen karmaşıklık algısı, belirli sayıda temel modülün tekrarına dayanıyor. Bu tür modüler tasarım, düşük maliyetle ve yüksek hızla varyasyon ve çoklu yinelemeler oluşturmamızı sağlarken aynı zamanda performans artıran pragmatik işlevlerin entegrasyonunu sağlayıp bina deneyimini birçok açıdan geliştiriyor.”
Ben van Berkel
UNStudio, 7 yıldan daha kısa sürede 37 ayrı istasyon tasarlamayı ve inşa etmeyi hedefleyen Doha Metro Ağı için Modüler Tasarım El Kitabı oluşturdu. Yapısal bileşenlerden kaplama malzemelerine ve hatta tabelalara kadar her şeyi detaylandıran kılavuz, inşa sürecinde birçok paydaş için kapsamlı bir tasarım, mimari detay ve malzeme bilgisi sağlıyor. Böylece, farklı firmalar aynı anda çeşitli büyüklükte istasyonlar inşa ediyor olsa bile hem mimari hem de iç mekân açısından tutarlı bir tasarım, malzeme seçimi ve kalite sağlanıyor.
Modüler Tasarım El Kitabı yaklaşımının halihazırda planlanan çok sayıda ev için önemli ölçüde avantaj sağlayabileceğine ve mevcut hedeflerin karşılanabileceğine inanıyoruz.
Entegre modüler yaklaşımın avantajları
Modüler Tasarım Kılavuzları’ndan yararlanmanın birçok faydası bulunuyor:
Yapısal çeşitlilik, konuma ve ölçeğe uyacak şekilde gruplandırılabilen ve yapılandırılabilen temel modül setleri aracılığıyla elde edilebilir. Önceden üretilip yerinde inşa edilebilen bileşenler hem zamandan hem de maliyetten tasarruf sağlar. Böyle bir yaklaşım, tasarım kılavuzlarındaki yönergeleri ve şartları takip eden birden fazla yüklenicinin aynı anda farklı yerlerde tutarlı bir inşa gerçekleştirebileceği anlamına gelir.
Bununla birlikte, önceden belirlenmiş seçenekler çeşitli malzeme ve detay kombinasyonlarının elde edilmesini sağlar ve sonuçta iki bina aynı olmaz. Kalitenin en baştan belirlenmiş olduğu süreçte maliyet hesaplama konusunda kesinlik sağlanarak çıkabilecek sorunlar giderilir. Yönetmeliklere ve yerel bina standartlarına uygunluğun sağlanmış olduğu genişletilmiş modüler yaklaşım, sürdürülebilirlik standartları, tasarım ilkeleri, malzemeler, kurulumlar ve teknolojiler gibi unsurları tüm geliştirmelere entegre edebilir.
Ayrıca, tüm tarafları ilgilendiren döngüsel ilkeler ve binaların tam ömrü en baştan belirlenebilirken, WELL Yapı Standartları tüm sisteme uygulanabilir. Son olarak, zaman içinde meydana gelen herhangi bir değişiklik, geliştirme veya yenilik kılavuza dahil edilebilir. Böylece bu yaklaşım, çok sayıda binanın ve projenin tasarım ve eşzamanlı inşaat süreci için geleceğe hazırlıklı bir seçenek haline gelir.
Teknolojinin entegrasyonu ve verilerin gelecekteki kullanımı
Şehirlerimizin gelişimi için bir diğer önemli mesele, konut geliştirmeleri ve yaşam harcamaları ile ilgili veri kullanımı için yeni modellerin oluşturulmasıdır. Akıllı Şehir projeleri, tüm dünyada verimliliği artırmak için verilerden yararlanıyor. Bizler bunun yanı sıra verilerin yerel düzeyde toplanıp bireysel hanelerin sosyal ve ekonomik yararına uygulanabileceğine inanıyoruz.
UNStudio’nun kardeş şirketi UNSense, şu anda Hollanda’da, Helmond’daki Brainport Smart Bölgesi’nde, ‘Yaşayan 100 Ev’ adlı bir proje üzerinde çalışıyor. Bu proje, veri ve teknolojinin mahalle düzeyinde uygulandığı sürekli gelişen bir gerçek yaşam öğrenme ortamı geliştirerek sakinlerin kendi verilerinin değişiminden eşit olarak yararlandıkları, alternatif ve daha adil bir ekonomik model geliştirmeyi ve test etmeyi hedefliyor.
Yeni mahallenin bel kemiği dijital bir platform olan “People Data Platform” etrafında şekilleniyor. Mevcut birçok veri değişim sisteminin aksine, bu platform Eşit Değişim prensibini kullanır. Veriler tek bir teknoloji şirketi veya bir grup tarafından değil, sakinlerin kendileri tarafından kontrol edilir. “Kullanıcı onayı”nın önem kazandığı sistemde sakinler ve kullanıcılar kendi verilerinin sahibi olurlar. People Data Platform aracılığıyla hangi verileri korumak istediklerine, hangi verileri kiminle paylaşmak istediklerine kendileri karar verebilirler. Kendi toplulukları içinde verileri etrafında geliştirilen hizmetler üzerinde kontrol sahibi olurlar. Bu sistem Eşit Değişim temelli yeni bir ekonomik modelin temelini oluşturur.
Böylece tarafsız yönetim altındaki bu sistem, veri alışverişinin sağladığı karla ilgili kesin ve güvenilir bilgiler sağlayacak. Veri alışverişiyle ortaya çıkan katma değer tüm taraflar için eşit ve somut hale gelecek.
Sonuç olarak, şehirlerimizi geleceğe hazırlamak için her gelirden insana yeterli konut sağlamak acil önlem alınması gereken bir konu. Bunu başarmak için birden fazla paydaşın birlikte çalışarak entegre çözümler üretmesi gerektiğine inanıyoruz. Ağdaki aktörlerden biri olarak mimarların sorumluluğunun farkındayız. Bu acil sorunun üstesinden gelmek için özel ve ilerici tasarım çözümleri geliştirmeyi sürdürüyoruz.