Dünkü yoğun siyasi ve adli gündeminin önemli başlıkları arasında belki de kaynayıp gitti. İstanbul'un 3'ncü Boğaz Köprüsü için ihale vardı.
Şimdilik, hiç kimse bu işe talip olmayınca, ertelendi. Çünkü, 18 şirket şartname almasına rağmen, dün ortalarda kimse görünmedi.
Yap-İşlet-Devret modeli ile inşa edilmesi planlanan ve 6 milyar dolar maliyetli ‘Kuzey Marmara Otoyolu’ na kazma vurulması işleminin biraz daha gecikeceği anlaşılıyor. Gerçi, Ulaştırma Bakanlığı bu projeyi “öyle ya da böyle” gerçekleştirme kararlılığında ama, eminim birileri bu haberi duyunca karalar bağlamıştır. “Eyvah ! Yoksa, üçüncü köprümüz olamayacak mı?” diye kaygılanmışlardır.
Ama, aralarında benim de bulunduğum pek çok kişi, ki sayısının sadece İstanbul’da milyonlara ulaştığını biliyorum, sevinç çığlıkları atmaktan kendilerini alamamıştır.
Tam bu satırı okurken, malum birilerinin hemen üzerimize atlayıp, “Zaten siz Keban Barajı’na da karşı çıkmıştınız.. Zaten siz birinci köprüye de karşı çıkmıştınız.. Siz televizyona da karşısınızdır.. Gelişmeye karşısınız.. Kalkınmaya karşısınız.. Siz var ya siiizzz…” diye malum teranelere sarıldığını duyar gibi oluyorum.
Şimdi, bırakın bu bayat ve sözde kalkınmacı (modern??) sloganları da, şu sorulara yanıt verin:
1. Köprüye karşıyız.. Birinciye de karşıydık.. Çünkü, bu kentin nüfus ve alan olarak büyümesine çözüm bulmak yerine, üstelik tam tersine körüklerken, araç sayısının ve buna bağlı trafik sorunun da büyüyeceğini tahmin edemediniz mi?
2. Ettiyseniz, sorarım size: Boğaz geçişine bir türlü yeterli çare olmayan köprülerden daha kaç tane yaparsanız bu sorun çözülür ?
3. 1973’ten bu yana, yani yaklaşık 40 yılda iki tane yaptınız, çare oldu mu?
4. Üçüncüyü de yapsanız, örneğin bundan 35 yıl sonra 8’nci veya 9’uncuyu yaptıktan sonra, 19’ncuyu ne zaman tartışacaksınız?
5. Bu kenti hala böyle plansız ve hesapsız büyütmeye, ulaşımı sadece otomobil vb. tekerlekli araçlar bazında çözeceğinizi sanmaya devam ederseniz, 19 köprü de yeter mi? Yetecek mi?
6. Toplu ulaşımı; verimli, ucuz, temiz ve hızlı gerçekleştirmeye harcayacağınız para ve kaynaklar ile planlama, daha ne kadar tekerlekli bireysel ulaşıma harcadıklarımızın gerisinde kalacak?
7. Kalkınmak ve büyümek ile “şişmek” (obezite boyutunda şişmek) arasındaki farkı ne zaman kavrayacaksınız?
8. Çevreyi düşünmeden, “yıkın, kesin, tarayın, döşeyin, geçin” anlayışı ile sürekli asfalt yol ve su yollarının üzerine köprü üstüne köprü yaparak , hoyratça dünyamızı koskoca bir açık otopark haline getirmek, gelecek nesillerin nefes borularını kesmek büyük bir sorumsuzluk değil mi?
9. Ulaşım sorununa, hep aynı girdabın içinde dönüp dolaşmak anlamına gelen ve aslında “çözüm olmayan çözümler” bulduğunuzu sanarak niye kendinizi ve bizi kandırıyorsunuz? Bir örnek vermek gerekirse, kapınızın güvenli olması için aslında doğru dürüst bir kilit lazımken birbiri ardına incecik telden çengeller yapmak, çözüm müdür? İsterseniz 20 tane yapın, kapıyı tutar mı?
10. İstanbul’un daha fazla büyümesini önlemeyi ve bu yolla trafik sorununun da en azından bugünkü boyutlarında kalması ve belki de (inşallah) iyi bir planlama ile bir gün daha fazla köprüye gerek kalmadan çözülmesini hiç düşündünüz mü?
Daha da sıralayabilirim bu faydalı ve gerekli soruları…
Önce bunları dürüstçe yanıtlayın, sonra gelin “Siz Birinci Boğaz Köprüsü’ne de karşıydınız.. Siz barajlara da karşısınız.. Siz televizyona da karşıydınız..” diye malum sözde eleştirilerinize yanıt verelim..
Evet.. Birinci köprüye de, aynen yukarıda anlatmaya çalıştığım nedenlerle karşıydık. Akşamları birer pavyon dekoru çiğliğinde ışıl ışıl aydınlatsanız da, bana bir türlü şirin gösteremiyor..
Çünkü ben bu güzelim kentte, sardalya kutularına tıkıştırılmış gibi, 15 – 20 milyon kişilik bir insan deposu gibi yaşamak istemiyorum. Her gün neredeyse 1000 tanesi trafiğe salıverilen araçlarla, canım İstanbul’un koca bir otopark haline dönüştürülmesine karşı çıkıyorum. Yetmeyince yol üstüne yol, köprü üstüne köprü yapmak gibi cinayet anlamına gelecek sözde çözümlere isyan ediyorum.
Merak edenler için (ve tabii, hemen o aptal soruyu soracaklar için) peşinen yazayım:
Evet ben de otomobil kullanıyorum ve bu köprülerden geçiyorum. Hem, toplu ulaşım çok çok yetersiz olduğu için, hem o kadar iyi yüzücü olmadığım, hem de arabamın denizde seyretme yeteneği olmadığı için..
Haa.. Bir de, aklı evvel yöneticilerimiz deniz yolunu kullandırmamak için ellerinden geleni yaptıkları için…