WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı) 22 Mayıs Dünya Biyolojik Çeşitlilik Günü için "Korunan Alanlar" raporu yayımladı.
Avrupa genelinde korunan alanların ülke yüzölçümüne oranının %25’in üzerinde olduğu belirtilen raporda, Türkiye’de bu oranın sadece %8,7 olduğu vurgulanıyor. Rapora göre, sürdürülebilir bir Türkiye için yapılması gereken ise yeni uluslararası hedefler doğrultusunda, 2030’a kadar korunan alanların en az %30 olması.
“Tehlike altındaki yabani bitki ve hayvan türlerinin, ekosistemlerin korunması için bilinçli çabaların ve planlı eylemlerin gerçekleştirildiği yerler olarak tanımlanan korunan alanlar, doğanın insan eliyle büyük ölçüde dönüştürüldüğü günümüz dünyasında elimizde kalan son doğal kaleler.”
WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı) tarafından yayımlanan “Korumazsak Kaybederiz: Sürdürülebilir Bir Türkiye İçin Korunan Alanlar Hedef: 2030’a Kadar %30” başlıklı raporda, iklim düzenleme, toprak oluşumu, canlı topluluklarının göçleri, karbon ve su döngüsü gibi ekolojik süreçlerin, genetik kaynakların, ve tehlike altındaki türlerin devamına yardımcı olan bu alanların, insan yaşamı ve parçası olduğumuz ekolojik sistemin sürdürülebilirliği için hayati öneme sahip olduğuna dikkat çekiliyor. Rapor, Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesinin kabul edildiği gün olması nedeniyle Birleşmiş Milletler tarafından Biyolojik Çeşitlilik Günü ilan edilen 22 Mayıs öncesinde kamuoyuna sunuldu.
Raporda, korunan alanların artırılması yönündeki yeni hamle ve gerekçeleri şu şekilde özetleniyor: Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi’nin kabulünden (1992) bu yana konulan hedefler ve 30 yıldır gösterilen çabalar, doğadaki yok oluş sürecini bir miktar frenledi, ancak biyoçeşitlilik kaybındaki düşüş eğilimini tersine çevirmeye yetmedi. WWF’in 2020 Yaşayan Gezegen Raporu’na göre, son 50 yılda omurgalı canlı popülasyonları %68 azaldı. Hükümetlerarası Biyolojik Çeşitlilik ve Ekosistem Hizmetleri Bilim ve Politika Platformu’nun (IPBES) 2019 raporu da, dünyada 1 milyon canlı türünün tehdit altında olduğunu ortaya koydu. Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi kapsamında 2010’da kabul edilen ve korunan alanların, karasal ekosistemlerde %17’ye, deniz ve kıyılarda %10’a çıkarılmasını öngören 2020 hedeflerine (Aichi Hedefleri) erişilemedi. Şimdi 2030 için yeni hedeflerin belirlenmesi gündemde ve bilim insanları, Dünya’nın sağlıklı bir şekilde işleyişini garanti etmek için karasal ve denizel ekosistemlerin en az üçte birinin (%30) koruma altına alınması ve bu alanlarda her şeyin doğal dinamikleri içerisinde seyretmesine izin verilmesi gerektiğini söylüyor.
WWF-Türkiye raporunda, korunan alanlara yönelik dünya genelinde karşılaştırmalı verilere de yer veriliyor: 1970 yılında küresel ölçekte korunan alanların karasal yüzeye oranı %2,6 iken aradan geçen 50 yılda beş kat artarak 2020 yılında %13,2’ye ulaştı. Hâlen AB ortalaması %25,9 olan korunan alanların ülke yüzölçümüne oranı Polonya, Almanya, Yunanistan gibi ülkelerde %30’un üzerinde. Tür ve habitat çeşitliliği bakımından Akdeniz kuşağındaki en zengin ülkelerden biri olan ve yüksek endemizmiyle bilinen Türkiye’de ise resmi verilere göre 2020 yılı itibarıyla korunan alanların toplam net büyüklüğü 67.773 km² ve bu alanların ülke yüzölçümüne oranı sadece %8,7.
Deniz koruma alanlarında da durum benzerlik gösteriyor. 2000 yılında dünyadaki koruma alanlarının kapladığı toplam alan yaklaşık 2 milyon km²’ iken (okyanusların %0,7’si), 2020 yılı itibariyle bu sayı 26.947.375 km²’ye (% 7,44) ulaştı. Türkiye karasularının henüz %4’ü yasal koruma alanı statüsüne sahip.
‘Bugünden itibaren atacağımız adımlar önümüzdeki yüzyılları şekillendirecek’
WWF-Türkiye Doğa Koruma Direktörü Dr. Sedat Kalem, konuya ilişkin şu açıklamayı yaptı: “Doğal alan ve biyolojik çeşitlilik kaybındaki hız alarm verici düzeyde; insanın geleceği de risk altında. Daha yaşanabilir bir dünya yolunda her şeyi tekrar rayına oturtabilmemiz için son şansımız 2030. Yani, gelecek 10 yıl içerisinde kaydedeceğimiz ilerleme önümüzdeki yüzyılları şekillendirecek. Bu yeni 10 yılın başlangıcında kamu, iş dünyası ve sivil toplum arasında güçlü bir işbirliğinin hayata geçirilmesi şart. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından beyan edilen, Cumhuriyetimizin 100’üncü yılında korunan alanlarımızın %17’ye çıkartılması yönündeki açıklamalar, 2030’da %30 gibi iddialı bir hedef için gerekli siyasi iradenin ülkemizde var olduğunu gösteriyor. 2022 yılında ülkemizde düzenlenecek olan Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi’nin 16. Taraflar Konferansı’na doğru Türkiye olarak atacağımız büyük adımlarla dünyaya örnek olabiliriz.”
– Türkiye’de daha fazla sayıda ve daha geniş alana sahip (%30) bir korunan alanlar ağının oluşturulması; daha güçlü, daha iyi korunan bir korunan alan yönetiminin gerçekleştirilmesi.
– Bu hedeflerin gerçekleşmesini sağlayacak, kapsayıcı, paydaş katılımına açık; bilimsel esaslarla, uluslararası doğa koruma sözleşmeleriyle ve AB doğa koruma direktifleriyle uyumlu bir çerçeve Doğa Koruma Kanunu’nun kabulü.
– Korunan alanların etkin yönetiminde önemli sıkıntılara yol açan parçalı kurumsal yapının giderilmesi. İlgili kurumların (Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü, Doğa Koruma Genel Müdürlüğü) birleştirilmesi suretiyle doğa korumadan sorumlu kurumlar arasında daha iyi eşgüdümün ve korunan alanlarda daha etkin denetim, koruma ve yönetimin sağlanması.
– Tür ve alan koruma/denetim çalışmalarından ziyaretçi hizmetlerine, yaban hayatı yönetiminden altyapı çalışmalarına, eğitim-araştırma-izleme faaliyetlerinden gönüllü ilişkilerine kadar geniş bir yelpazeyi içeren korunan alan yönetiminde etkinliğin arttırılması için yerel düzeyde, daha güçlü mali ve idari olanaklara ve personele sahip alan bazlı yeni bir yapılanmanın gerçekleştirilmesi.
– Korunan alanlarda statü değişikliklerinden kaçınılması.