"İstanbul Metropoliten Planlama Toplantıları"nın bu haftaki konusu "Kültür ve Turizm Dinamikleri"ydi.
Arkitera Mimarlık Merkezi ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi Metropoliten Planlama ve Kentsel Tasarım Merkezi (İMP)’nin 9 Kasım 2006 tarihinden bu yana her hafta düzenli olarak gerçekleştirdiği “İstanbul Metropoliten Planlama Toplantıları”nın bu haftaki konusu “Kültür ve Turizm Dinamikleri”ydi. 23 Şubat 2007 tarihinde, İMP Konferans Salonu’nda gerçekleştirilen panelin yürütücülüğünü İMP – Kültür Endüstrileri ve Kültür Turizmi Grubu Yürütücüsü, YTÜ Şehir ve Bölge Planlama Bölümü Öğretim Üyesi Doç.Dr. İclal Dinçer yaptı.
İMP- Kültür Endüstrileri ve Kültür Turizmi Grubu Yürütücüsü ve YTÜ Şehir ve Bölge Planlama Bölümü Öğretim Üyesi Doç.Dr. Zeynep Merey Enlil, EPA Mimarlık’ın Kurucusu Ersen Gürsel, Turizm Yatırımcıları Derneğinden Tavit Köletavitoğlu, Sanat Eleştirmeni – Küratör Beral Madra ve TÜRSAB Yönetim Kurulu Başkanı Başaran Ulusoy panele konuşmacı olarak katıldı.
Küreselleşme süreciyle birlikte “yaratıcılık”, “özgünlük” gibi kavramlar önem kazanırken, bunlarla beslenmekte olan “kültür endüstrileri” dünyada yükselen sektörler arasında gösteriliyor. Yaratıcılık ve özgünlük, bir ürün ölçeğinden bir kent ölçeğine kadar farklı boyutlarda yansımalarını buluyor. Küresel kentsel sistemler ağına eklemlenebilen kentler bu özellikleri iyi kullanabilme, yönetebilme ve yönlendirebilme özelliği taşıyorlar. Diğer taraftan kentlerin kendileri de paketlenmiş birer ürün gibi belli vizyonlar çevresinde ele alınıp şekillendiriliyor, reklamları yapılıyor ve “yarışan kentler” söylemi içerisinde rekabette üstünlük sağlamaya çalışılıyor. Bu söylem içinde en çok öne çıkan vizyonlardan biri ise “kültür kenti” yaklaşımı.
Böyle bir konjonktürel yapı içinde, 2010 Avrupa Kültür Başkenti olmasının netleşmesiyle birlikte “Dünya Kenti İstanbul” için üretilen vizyonlar arasında “kültür kenti” söyleminin odak noktayı oluşturduğu görülüyor. Peki İstanbul nasıl bir kültür kenti olacak? Bu kültür yaklaşımının altında İstanbul’un tanıtımı ve turizm potansiyelinin artırılması ana amaçlar arasında yer alıyor. Bununla birlikte “kültür” ve “turizm” kavramlarının birlikte ele alınması pek çok soru işaretini de berberinde getiriyor. Bu yöndeki sorgulamalar “Kültür ve Turizm Dinamikleri” panelinde de en çok vurgu yapılan konular arasında yer aldı.
İMP’de faaliyet gösteren alt gruplardan biri olan Kültür Endüstrileri ve Kültür Turizmi Grubu, Türkiye’de planlama sürecine ilk kez “kültür” eksenli bir turizm anlayışını getirmiş olması bakımından önem taşıyor. Grup yürütücülerinden Doç.Dr. Zeynep Merey Enlil panelde yaptığı sunumda plan çalışması kapsamında yaptıkları çalışmaları ve geliştirmiş oldukları stratejileri anlattı. Zeynep Enlil’in verdiği bilgilere göre, grup çalışmaları üç temel başlıktan oluşuyor. “Kültür Endüstrileri”, “Kültürel ve Doğal Varlıklar” ve “Turizm”. “Kültürel ve Doğal Varlıklar” başlığı altında yapılan çalışmalar doğal, kentsel ve arkeolojik sit alanlarını ve anıtsal yapı envanterini kapsıyorken İstanbul’da gelişme potansiyeline sahip kültür endüstrileri olarak; filim sektörü, kültür ve sanat festivalleri, moda tasarımı ve yaratıcılığını genç nüfustan alacak yazılım sektörü gösteriliyor. İstanbul’un uluslararası yarışmacı ortama kültür endüstrileri ve alternatif turizm türleri aracılığıyla katılma kapasitesinin artırılması temel stratejiyi oluşturuyor. Bu yaklaşımın uluslararası düzlemde “tanınırlık ve yarışabilirlik” gücüne, yerel düzlemde ise özellikle istihdamın artırılmasına önemli katkılar sağlayacağı ifade ediliyor.
Kültür endüstrilerinde mevcut durumun niceliksel ve mekansal yansımalarına yönelik bilgiler veren, sektörün geliştirilmesi için öneriler ve stratejiler getirilen sunumda, film sektörünün merkezde ve çeperde yer seçen firmalar olmak üzere mekansal olarak ikili bir yapı gösterdiği ve İstanbul’un özellikle gerçekleştirilen festivallerle “kültür kenti” imajını güçlendirmekte olduğuna dikkat çekildi. Verilen bilgilere göre, 1996 – 2004 döneminde Türkiye için azalan gelen turist sayısı İstanbul için artış gösterirken, kalış süresi 4,5 günden 2,5 güne düştü. İstanbul, Paris, Londra, Lizbon ve Barselona gibi Avrupa kentleriyle kıyaslandığında, ortalama kalış süresi, otellerin yıllık doluluk oranları ve yabancı ziyaretçi sayısı gibi kriterler açısından çok düşük değerler taşıyor.
Turizme yönelik geliştirilen stratejiler arasında; kültür – sanat ortamını geliştirerek “kentsel deneyim çeşitliliğini artırmak” ve “turizm türlerini çeşitlendirmek ve metropol geneline yaymak” yer alıyor. Bu stratejiler açısından müzelerin desteklenmesi, tematik müzeler oluşturulması, kültür gezileri ve güzergahları oluşturulması, yenilikçi sanatçıların desteklenmesi, kongre merkezlerinin kapasitelerinin iyi değerlendirilmesi, konaklama kapasitesinin arttırılması ve kültür turizminin beklentilerine yönelik olarak özellikle “butik otel” ve “üç yıldızlı otel” kapasitesinin artırılması önem taşıyor. Bununla beraber tamamlayıcı stratejiler olarak ise, turizm aktivitelerinin metropolün bütününe yayılması gösteriliyor; anıtsal yapıların ortaya çıkarılarak çevresiyle birlikte bir çekim alanı haline getirilmesi, eko – turizm temelli bir yaklaşımla kıyı, orman alanları ve yeşil alanların rekreasyon amaçlı kullanımını ve yerel halkın da bundan ekonomik olarak yararlanmasının sağlanması öneriliyor.
Zeynep Enlil’in, planlama yaklaşımlarını ve stratejilerini özetleyen sunumdan sonra, turizm kavramı içine yerleşmiş bir kültür anlayışına eleştiriler getiren Beral Madra, yaptığı konuşmada, özellikle kültür kavramına yönelik tanımsal yaklaşımlara ve bu bağlamda söz konusu olabilecek ayrışmalara, kültürün turizmle birlikte ele alınmasına ve kitle kültürüne yönelik sorgulamalara, kültür endüstrilerinin Türkiye’deki durumuna ve AB ile taşıdığı uyuşmazlıklara yer verdi.
Aynı zamanda Uluslararası Sanat Eleştirmenleri Derneği Başkanlığı yapan Beral Madra, kapitalizm ve postmodern düşünce savlarının kültürün ele alınışı üzerindeki etkilerini ifade ederken, bu yaklaşım biçimleriyle kültürün turizmin bir öznesi haline getirildiğine; ötekilik, çok kültürlülük, kültür mozaiği gibi söylemlerle eleştirilerin evcilleştirildiğine ve hatta eleştirel yapının yok edildiğine dikkat çekti. Sanat ve yaratıcılıkla beslenen kültür endüstrileri için, ekonomik ve siyasal iktidar tarafından yaratılan gerilime karşın “eleştirel yapının” çok önemli olduğunu vurgulayan Madra, Türkiye’de bu yönün çok zayıf olmasına dikkat çekti. Küresel kültürel endüstrilere eklemlenme sürecinde kendi çıkarlarını gözeten davranışlar sergileyen özel sektöre karşı ve kültürün tamamen bir “tüketim” öğesi olarak kullanılmasına karşı, eleştirel – yorumsal yapının gelişmesi, bunun için de sanat, antropoloji gibi branşlarda eğitimcilerin ve uzmanların geliştirilmesi gerektiğinin üzerinde durdu ve sektördeki “eğitim” sorununun altını çizdi. Kültür sanayi içindeki üretici insanın rolünün önemine değindi, bu insanların farklı kültürlerden olması gerektiğini, farklı kitlelerden gelen insanlarla ve ülkelerle işbirliğini geliştirerek küresel ağa eklemlenilebileceğini ifade etti.
Başaran Ulusoy da kültürü, turizmin içine girmesine yönelik kaygılarını ifade ederken, doğanın ve kültürel varlıkların pazarlama öğeleri olarak kullanımına karşı eleştiriler getirdi. Konaklama, ulaşım ve sağlık standartlarının önemini vurgulayan Başaran, İstanbul’un “değerlerinin” etkin kullanılmadığını; İstanbul’un kültür faaliyetlerinin ağırlıkta olduğu bir yapı kazanması, deniz kullanımının geliştirilmesi, müze, opera, tiyatro salonları gibi sosyo – kültürel yapıların artırılması gerektiğini ifade etti.
Tavit Köletavitoğlu ise, İstanbul’un kültür ve turizmi ele alışta kendine özgü bir norm geliştirmek zorunda olduğuna dikkat çekti. Kültürün ulaşılmaz olmaması gerektiğini, “sokaktaki insanla buluşamayan bir kültür öğesinin yanlış bir yaklaşım içerdiğini”, sokaktaki yaşam kalitesinin artması ve turistin de bunun içinde kendine yer alabilmesi gerektiğini ifade etti. Dünyada “multiple governence” modelinin gelişmesine rağmen, Türkiye’de hala merkezi yönetim modelinin gelişme eğilimini devam ettirdiğine dikkat çeken Köletavitoğlu, yönetişim ve planlama yaklaşımının nasıl olması gerektiği üzerine yorumlar getirdi. Yaklaşımını katılımcı ve çoğulcu bir yönetişim modeline oturturken, kültür ve turizmin böyle bir yaklaşımla ele alınmamasından ve İstanbul’a özgü bir norm geliştirilmemiş olmasından dolayı ortaya çıkan olumsuz sonuçlar olarak Galataport ve Haydarpaşa projelerini gösterdi. İstanbul’da kent kültürünün oluşma dinamiklerinin önünde; trafik – ulaşım, güvenlik ve deprem gibi üç temel engelin çok önemli olduğunu ve bu sorunların öncelikli olarak ele alınması gerektiğini ifade etti. Yapılan önceki konuşmalara referansla, kültürel farklılaşmanın çok önemli olduğuna ancak kültürel ve siyasal etnisiteye dönüşme riski taşıdığına dikkat çekti. Ayrıca, kültürel etkinliklerin metropol bütününe yayılması konusunda ise, kültürel etkinliğin bir merkez fonksiyonu olduğunu, bu işlevin metropol bütününe yayıldığında verimsizleşeceğini sözlerine ekledi.
Mimar Ersen Gürsel de, kültürel değerlerin yaşayan sokak düzeyinde yansımalarının bulunması gerektiğini ifade ederken, turizmin İstanbul gibi kentlerde sadece ulaşım ve konaklama açısından planlanması gerektiğini belirtti. Ersen, İstanbul’un kültür başkenti olması sürecinde bir fırsat niteliği taşıdığını ifade ettiği, İstanbul’u bir liman kenti olarak ele alan ve tarihi merkezin geleneksel işlevlerinin 21. yüzyıla taşınmasını öngören bir senaryoya dayalı olarak geliştirdikleri projeden bahsetti. Tarihi Yarımada, Haliç ve Perşembe Pazarı için öneriler getiren proje, kıyı alanlarının kamusal açık alanlar olarak kullanımını, yerleşim alanları ile deniz bağlantısının kurulmasını, peyzajla ilişkiyi kesen antrepo binalarının kaldırılmasını ve bu alanın kent yaşamına yeniden işlevlendirilerek katılmasını, Perşembe Pazarı-Tarihi Yarımada bağlantısının eskiden olduğu gibi tekrar kurulmasını ve tüm aktörlerin katılımına dayanan bir dönüşüm modelini içeriyor
“Kültür ve Turizm Dinamikleri” Paneli dinleyicilerin yaptığı katkılarla ve sorularla devam etti. Kültürün turizmin bir öğesi olarak ele alınmasına karşın; turizmin, kültürü nasıl besleyeceğine yönelik sorgulamalara gidildi. Festivallerle ilgili yapılan planlama stratejilerine karşın daha çok alt açılımlar getirilmesi gerektiği ve sektörün yaşadığı sorunlara değinildi, kültürel aktiviteler için vergi indirimleri ve teşvikler içeren finansal ve hukuksal düzenlemelere gidilmesi gerektiğine dikkat çekildi. Sanat ürünlerinin seri üretime dönüşmesinin sanatçının varlığını sürdürmesi için gerekli olduğu ifade edilirken sanatın elitist bir yapıya oturtulması sorgulandı.
İMP toplantıları, “Kültür ve Turizm Dinamikleri”nden sonra 1 Mart 2007 tarihinde, yine İMP konferans salonunda bu kez “Kent ve Sanayi Dinamikleri” konulu tartışmalarla devam edecek.