Ali Faruk Göksu’nun "Kuram Kurucu Uygulama Batıkent" kitabı, Den İletişim Yayıncılık tarafından yayımlandı.
Faruk Göksu, Batıkent Projesine 1980’lerde, okulunu yeni bitirmiş genç bir kent plancısı olarak hizmet vermişti. Aradan yaklaşık olarak kırk yıl geçti, Faruk Göksu Batıkent Projesine ikinci kez hizmet sunuyor. Birincisinde, daha çok arazide çalışmıştı, şimdiki ise bir masa çalışması. Bir sayısal ölçümleme yapılamaz, ama bunun birincisine göre, daha özgün, hatta daha değerli olduğunu söylemek olanaklı. Batıkent Projesine baştan itibaren, yalnızca örgütlenmesi ve yapımı için değil, projede kullanılacak veriler için, o verilerin tutarlığı için de özen gösterilmeye çalışılmıştır. Aslında, Batıkent Projesinin örgütlenme tasarımı nedeniyle yaşanan Belediye ile Kent-Koop arasındaki iç içe geçmiş ilişkiler; kimi zaman Belediyenin alması gereken bir kararın Kent-Koop tarafından alınmasına ya da Belediyenin açıklaması gereken sayısal bilgilerin Kent-Koop tarafından açıklanmasına yol açabilmiştir. Ancak Faruk Göksu’nun bu kitap için yaptığı çalışmalar sırasında, bunların dışında, proje verilerinin eksikliği, kimi zaman anlamsızlığı, kimi zaman da tutarsızlığı gibi saptamalarda bulunulmuştur. Faruk Göksu kitabında, değişik zamanlarda ve farklı konumlarda Belediye’de ya da Kent-Koop’ta Proje için görev üstlenmiş arkadaşların bilgilerini ve anlatılarını bir araya getirip değerlendirerek, söz konusu eksiklikleri gideriyor, bir anlamda, küçük çaplı da olsa, bir proje ‘revizyonu‘ yapıyor. O nedenle Faruk Göksu’nun bu ikinci hizmeti çok önem taşıyor.
Batıkent Projesi, 1980’lerde Türkiye’de tıkanan konut sektörü için bir çözüm önerisi olarak ortaya çıkmıştı. Tıkanıklık, girdi fiyatlarındaki yüksek artışın yanı sıra, arsa bedelinin toplam maliyet içindeki payının yaklaşık yüzde yetmişlere çıkması ve o tarihlerde konut kredisi veren SSK ile Emlak Kredi Bankasının konut kredilerini durdurması nedeniyle yaşanıyordu. Batıkent Modeli; kamunun plan yapma ve kamulaştırma gücünü, sivil toplumun örgütleme ve proje enerjisi yaratma becerisini ve özel kesimin yapımcılık deneyimini bir araya getirerek, on binlerce dar gelirli ailenin, hem de hiç bir sübvansiyon olmadan, ivedi bir biçimde konut sahibi olabileceğini göstermiştir. Gerçekten, ellibeş bin konutun yapımını öngören Proje, yaklaşık olarak on, onbeş yıl gibi çok kısa bir sürede tamamlanmış, Batıkent, Türkiye’nin ilk metro hattıyla, Ankara kent merkezine bağlanmıştır.
Batıkent Projesi yurt içinde ve yurt dışında büyük bir beğeni kazandı. Kent-Koop, bir yarışmaya dayanarak, Birleşmiş Milletlerin Dünya Konut Yılı ödülünü kazandı, Irak Konut Kooperatifleri Birliği Kent-Koop’a, Bağdat’ta beş bin konutluk bir proje hazırlanması istemini iletti. Türkiye’de başta İzmir, Elazığ, Manisa, Kastamonu, Söke belediyeleri olmak üzere çok sayıda belediye, Kent-Koop’un danışmanlığında, Batıkent Modelini toplamda yaklaşık elli bin konutun yapılacağı bin hektarlık bir alanda uygulamaya koydu.
Aradan geçen yaklaşık kırkyıllık bir sürenin ardından Türkiye, 2020’lerde konutta, 1980’lere göre daha ağır bir sorun yaşamaya başlamıştır. Bu kez konut sektöründe hem 1980’lerdeki gibi, bir tıkanıklık hem de belirgin bir çarpıklık ortaya çıkmıştır. Girdi fiyatları yine çok yüksek, arsa payı yine yüzde yetmişlerde. Bu kez konut kredileri dondurulmuş değil, ancak kredi faizleri, sektörün kritik eşiği olarak kabul edilen yüzde birlik oranın üzerinde. İşin ilginç bir yanı da, sektördeki yüksek fiyat artışlarına karşın, ülke genelinde yaşanan yüksek negatif faizin yarattığı olumsuzlukları aşmak için, tasarrufların yatırım amacıyla konut sektörüne her zamankinden çok daha fazla yönelmesi. Ancak asıl önemli olan konut piyasasının çarpıklığıdır. Türkiye’nin inşaat örgütlerinin yöneticileri, sektörün dar gelirli yurttaşların taleplerini artık karşılayamayacağını açıklamışlardır. Aslında bir açıdan durum hemen hep böyleydi.Gelir dağılımının çarpıklığı, konut piyasasına da, doğal olarak, yansırdı. Ancak bu kez durum çok daha belirginleşti. Toplumun tüm kesimlerinin istemlerine yanıt veremeyen bir piyasa, çarpık bir piyasadır. O nedenle de kamu kesimi piyasa çarpıklığına müdahale etmeli, kuşkusuz dolaylı bir biçimde, bir tür ‘konut tanzim satışında‘ bulunmalıdır.
Türkiye’nin, aradan geçen kırk yılın ardından, yeniden Batıkent Modelini değerlendirmesi gerekmektedir. İlk uygulamalardan ders çıkararak, bu kez yeşil enerji gibi, ‘cömert kent‘ gibi, akıllı kent gibi Avrupa Birliği kentleri için öngörülen standartların tutturulması gibi , yeni kent kimliklerinin inşası gibi yaklaşımlarla ve mevcut kentlerimizde kritikleşmeye başlayan toplumsal ve çevresel eşiklerin daha fazla aşınmalarının önlenmesi gerekliliğini de göz önünde tutarak , başta Marmara ve Ege bölgelerimiz olmak üzere yeni ‘ batıkentler ‘ kurulmalıdır . Faruk Göksu’nun kitabı bu açıdan da önem taşımaktadır. Çünkü, kırk yıl öncesinin uygulamaları ile ilgili değerlendirmeler, yeni başlatılacak uygulamalara ışık tutacaktır.
Kent-Koop’un önceki genel başkanı ve Ankara Büyükşehir Belediyesi‘nin önceki başkanlarından birisi olarak, hem yararlı, hem de zamanlı bu çalışması nedeniyle Faruk Göksu’ya teşekkür ediyorum ve kendisini kutluyorum . Ayrıca bu kitabın hazırlanmasında katkılarda bulunan, bir başka Kent-Koop çalışanı Havva Can Göksu’ya da teşekkür ediyorum.