Peyzaj Mimarlığı'nın Öncüleri dosyamız kapsamında 18. yüzyıl İngiliz Bahçeleri'nin yaratıcısı Lancelot 'Capability' Brown'ı inceliyoruz.
Lancelot ‘Capability’ Brown; göller, nehirler, tepeler ile bezediği sade ama büyülü bahçeleriyle 18. yüzyılda İngiltere’nin çehresini değiştiren isimlerden biri. Brown, yaşamı boyunca Britanya’nın en gösterişli köşklerini, saraylarını çevreleyen, 170’ten fazlası günümüzde hala kullanılan 260’ın üzerinde bahçenin tasarımını yaptı.
1715 doğumlu Lancelot Brown, gençliğinden beri İngiltere’nin önemli şahsiyetleri için çalıştı. 1741 yılında, 18. yüzyıl İngiliz peyzaj akımının öncülerinden William Kent’in baş bahçıvan olduğu Stowe Evi’nde çalışmaya başlayan Brown, 1942’de aynı evin baş bahçıvanı olarak atanıyor ve burada on sene çalışıyor. İşvereninin ölümü sonrasında Stowe Evi’nden ayrılıyor ve bağımsız peyzaj mimarı olarak mesleğine devam ediyor.
Stowe Bahçeleri ve Palladian Köprü
Stowe Bahçeleri gravürü
Mülklerinin daha da güzelleşme “imkanı” olduğunu müşterilerine hatırlatarak ikna eden Brown’ın capability (imkan) lakabı buradan geliyor. 1760’lı yıllara geldiğimizde, bahçe başına günümüzün parası ile 60.000 pound ve yıllık ise 750.000 pound kazanan Brown, 1764 yılında Hampton Court’a sarayın has bahçıvanı olarak atanıyor ve dönemin kralı III. George tarafından Richmond Bahçeleri’nin yeniden tasarımı için görevlendiriliyor.
Üslup olarak, peyzaja uyguladığı geometrik/mimari desenler ile anılan André Le Notre’un -ve hatta William Kent öncesi İngiliz peyzajının da- aksine Brown, bugün İngiliz klasik peyzaj üslubu olarak andığımız, plansız görünümlü, sade, doğal peyzaj ile bütünleşik bahçelerin standartlarını oluşturuyor. Öte yandan hem Le Notre hem de Brown’ın, iki rakip imparatorluğun görkem peşindeki hamilerine hizmet etmiş tasarımcılar olarak bahçelerinde son derece benzer ihtişam, oran ve ölçeğe sahip ögeler kullandığı ve bahçelerini dış dünyayla benzer bir biçimde ilişkilendiği de söylenebilir.
Hampton Court Bahçeleri’nde geometrik ve doğal peyzaj bir arada bulunuyor.
Temel prensipleri rahatlık ve zarafet olan Brown bahçeleri, bir yandan büyük bir kır köşkünün ihtiyaçlarını karşılayacak devasa boyutlarda ama öte yandan tutarlı, mütevazı peyzaj öğelerinin bir araya geldiği zarif bir görüntü sergiliyor.
Youngsbury Bahçeleri Planı
Brown’ın bahçeleri çok çeşitli mekanlardan oluşuyor. Farklı biçimlerde ve seviyelerde düzenlenmiş olsalar da alçak çit kullanımı sayesinde muhtelif mekanlar bir bütün olarak algılanabiliyor. Benzer bir şekilde, farklı seviyelerde bulunan, birbirlerinden bağımsız göletler, peyzajın içerisinden nehir geçermişçesine, yekpare bir su kütlesi olarak algılanıyor. Bahçelerde, dönemin burjuvasının hobileri olan avcılık ve at sürme için tasarlanmış alanlar da yer alıyor.
Burghley Evi Bahçeleri
Blenheim Bahçeleri, 2.000 dönümü aşkın peyzaj alanı ile bu ölçek için önemli bir örnek. 19’uncu Marlborough Dükü tarafından yaptırılan ve UNESCO tarafından İngiltere’nin en güzel manzarası seçilen alan, gizli bahçeler, görkemli su terasları, kokulu bir gül bahçesi, büyük bir çağlayan ve göl içeriyor.
Blenheim Bahçeleri planı. Solda, sarayın hemen etrafındaki geometrik (braok) ve karşısındaki (sağda) İngiliz üslup tasarlanmış bahçeler seçilebiliyor.
Blenheim Sarayı Bahçeleri
Her ne kadar çalışmaları sürekli olarak revize edilse ve eleştirilse de hem İngiltere hem de dünyada birçok peyzaj mimarı, sanatçı, ressam ve şair Brown’ın doğayı idealize ettiği kırsal peyzajından bir şekilde etkilenmiştir ancak bunun şüphesiz en meşhur tezahürü New York’un Manhattan adasında bulunuyor. Frederick Law Olmsted’in, Central Park’ı tasarlarken kullandığı, doğalı ve doğayı taklit eden peyzaj parçalarının, herhangi bir yerden değil özellikle Britanya’daki deneyimlerinden, ziyaret ettiği tüm peyzaj alanlarından ve Lancelot ‘Capability’ Brown’dan derin bir biçimde etkilendiği gözlenebilir.
Chatsworth Evi Bahçeleri
Peyzaj Mimarlığı’nın Öncüleri serisinin diğer yazıları için buraya tıklanıyınız.