Le Corbusier'nin Doğu yolculuğunun ve İstanbul'a gelişinin 100. yılı dolayısıyla, MSGSÜ Anadolu Kültürü ve Sanatı Araştırma ve Uygulama Merkezi (AKSAM) tarafından 19 Aralık Pazartesi günü bir etkinlik gerçekleşti.
Etkinliğin sabah gerçekleşen ilk toplantısında “Le Corbusier’nin üretiminde Doğu yolculuğundan yansımalar” ikinci toplantıda ise “Le Corbusier’nin modernizm projesi” ele alındı. Çok sayıda öğrenci ve akademisyenin ilgi gösterdiği toplantılarda modern mimarlığın en önde gelen kurucusu Le Corbusier’i Doğu yolculuğuna çıkaran nedenler, seyahat süresince yaşadıkları ve yolculuğunun mimari bakış açısında ve tasarımlarındaki yansılamaları üzerine tartışmalar yapıldı.
İlk toplantının moderatörü olan Atilla Yücel, Le Corbusier’nin zamandan bağımsız adı anılan, modernizm denilince söylenen ilk isim ve onunla ilgili akla gelen ilk kavramın da güncellik olduğunu söyleyerek toplantının açılışını yaptı.
İlk sözü alan Nora Şeni, Le Corbusier’nin Doğu seyahatine çıkma nedenlerini, onun döneminde şark seyahati yapmanın anlamını ve onun yaptığı seyahatin ve seyahatnamenin dönemin diğer seyahatnameleri ile benzerlik ve farklılıklarını tartışan bir konuşma yaptı. Şeni, Le Corbusier’nin seyahatini temelde iki neden ile açıkladı. Bunlardan biri 19.yy sonlarında Avrupa aristokrasisinin, Doğu hakkında bilgi edinmek ve oradaki çeşitli el yazmaları ya da başka kaynaklara sahip olmak için kimi araştırmacıları yollamasıydı. Diğeri ise batının Antik Yunan’a varan kendi klasik dönemini aramak için yüzünü şarka dönmesi, orada katkısız ve yozlaşmamış insanı aramasıydı.
Aykut Köksal, Le Corbusier’nin İstanbul seyahatinde ne görmek istiyorsa onu görüp, kendi problematiğine cevap verecek biçimde yorumladığını ifade etti. Köksal, Ayasofya’ya baktığında strüktürün planı belirlediğini, Yedikule’ye baktığında saf geometriyi gören Le Corbusier’nin İstanbul’a dair bazı çizimlerinde de binaları yatay pencereli, saf prizmatik geometrilerden oluşan, beyaz boyalı binalar olarak (olduğundan farklı biçimlerde) çizdiğini söyledi.
Bir diğer konuşmacı olan Rıfat Akbulut, Le Corbusier’nin Doğu gezisinin düşünsel arka planını tartıştı. Akbulut, Sanayi Devrimi sonrası Avrupa’da yaşanan büyük çöküntü ve arkasından baş gösteren sosyalizm ve ahlakçılık gibi akımlardan haberdar olan Le Corbusier’nin bir çeşit ahlakçı hareketle doğu yolculuğuna çıktığını söyledi. Ahlakçı harekette tanrının düzenini arayış bulunduğunu söyleyen Akbulut, Le Corbusier’nin İstanbul’da tanrının kentini arayıp bulduğunu ama bunun endüstri toplumunun yaşayabileceği bir kent olmadığını sonucuna vardığı yorumunu yaptı. Akbulut’a göre Le Corbusier bu çıkarım nedeniyle, şark gezisinde sadece belli tasarım parçaları ve motiflerle dönebildi.
Toplantının devamında ise Levent Şentürk, “Le Corbusier’e göre aklın doğu kıyıları ve evrensellik” başlıklı bir sunum gerçekleştirdi. Şentürk, Le Corbusier’i tanımlayan yenilikçilik, öncülük ama bunların yanında kent hayatını öldüren otoriterlik gibi kavramlardan söz etti. Le Corbusier’nin doğuyu “erkek” aklın kendini göstereceği “dişi” topraklar olarak gördüğünü söyleyen Şentürk, Le Corbusier’e göre dünyanın yataylığı karşısında bireyin dikey olduğunu da ekledi.
İlk toplantının son konuşmacısı olan Aydan Balamir, Le Corbusier’nin Cezayir için yaptığı projeye değinerek, projede yer alan 4 mil uzunluğundaki viyadük boyunca alt alta üst üste konut diziliminin onun şark seyahatinden etkilenmesi ile oluşabileceğini söyledi.
Etkinliğin ikinci toplantısı Atilla Yücel’in “Le Corbusier, bellek, yenilik, şiirsellik” başlıklı konuşması ile başladı. Yücel, Le Corbusier’nin doğu yolculuğu seyahatnamesine baktığımızda modernizme doğru giden genç bir gözün görmek istediklerini yani bazı şeylerin ön plana çıkıp bazılarının eridiğini söyledi. Çizimlerde olan ve olmayan ya da eklenen detayların bir görme biçimi olduğunu ifade eden Yücel, Le Corbusier’nin seçiciliğin dilini oluşturduğunu dile getirdi.
Murat Güvenç, 19.yy’da gerçekleşen büyük değişimin bir çocuğu olan Le Corbusier’nin modernizm projesine dair yapılan eleştirilere cevap verdiği konuşmasında Le Corbusier’ye 40 yıl geriden bakma avantajından yararlanıp onu totaliter ya da yenilikçi kabul etmek gibi belli kalıp düşüncelerle tarihsel muhasebeye girmenin doğru olmadığını ifade etti.
Le Corbusier’yi çoğunlukla yaptığı resimler üzerinden değerlendiren Günkut Akın ise Le Corbusier’nin öznenin nesneden uzaklaşmasıyla oluşan aradaki boşluğu bilim, matematik, vb. ile doldurarak moderne yaklaşırken öznenin nesneyle iç içe geçmesiyle modernden uzaklaştığını söyledi. “Biçim yaratmak istiyorsan başlangıca dön” diyen Le Corbusier’nin doğadaki nesnelere onların bir ruhu varmış gibi baktığını ifade etti.
Gülşen Özaydın ise Le Corbusier’nin 1922 tarihli “3 milyonluk şehir projesi”nin Avrupa’daki kent merkeziyle ilgili tüm yargıları yıktığını dile getirdi. Özaydın, şehircilik çalışmalarında karşılaştırmalar yapan Le Corbusier’nin kentsel sıkışmaya Paris, New York ve Buenos Aires’i temel alarak çözüm ürettiğini ifade etti.
Etkinliğin son konuşmacısı Erdem Ceylan “Stabat jeanneret / Le Corbusier: Modern bir liturjide çizim / Resim ve dik açı” başlıklı bir sunum gerçekleştirdi. Le Corbusier’nin dikeylik şiirinden bahseden Ceylan konuşmasını Le Corbusier’nin Andre Wagenscky’ye babasının ölümü dolayısıyla yolladığı taziye mektubu ile son verdi: “Ölüm hepimizin çıkış kapısıdır. Onu neden bu kadar korkunç bir hale getirdiğimizi bilmiyorum. Ölüm dikey olanın yataylığıdır, tamamlayıcı ve doğal.”