Erdoğan için oğlu Bilal'in zamanında telefonuna yazdığı açılış mesajını tekrar hatırlama zamanı: Mağrur olma!
İki sene önce Hopa’da dereleri için eylem yapan Hopalılara nasıl da sert saldırmıştı polis. Başbakan “Hopa’ya eşkıyalar inmiş” demişti ancak kastettiği polis değil Hopalılardı.
Emekli öğretmen Metin Lokumcu biber gazı sonucu kalp krizi geçirip öldüğünde umursamamıştı Başbakan. Ne demişti? “Tabii bu arada bir tanesi de kalp krizi geçirerek, kimliğini bilmiyorum, üzerinde durmaya da gereğini duymuyorum, kalp krizi sonucu ölmüş.”
Bu köşede iki sene önce bu tarihlerdeki bir yazı şu cümleyle bitiyordu: “Öğrenirsiniz Başbakan kimliğini. Bir gün gelir öğrenirsiniz.”
2002 seçimlerinden önce Erdoğan’ın bir akşam ailesiyle sohbet ederken şöyle dediği basına yansımıştı: “İktidar ayağımızı yerden kesmemeli, iktidar sarhoşu yapmamalı.”
Başbakan’ın küçük oğlu Bilal Erdoğan da babasının telefonuna bir açılış mesajı yazmıştı ki Tayyip Erdoğan her telefonu eline aldığında okusun: Mağrur olma.
Bilal Erdoğan’ı öngörüsü sebebiyle tebrik etmek gerek.
Başbakan belli ki mesajın içeriğinden hiç etkilenmedi. “Mağrur olma” mesajını padişahlar tahta çıkarken alkış çavuşlarının usulen “Mağrur olma padişahım, senden büyük Allah var” diye bağırmasıyla karıştırdı.
‘Mağrur olma’yı duymadı ‘Padişahım’a kulak kesildi.
En ufak protesto eylemine polisin gaz bombardımanıyla saldırdığı, davaların siyasileşerek keyfileştiği, ağzından her çıkanın kanun olduğu bir memleketin tatlı sert babası olduğunu zannetti. Arkaik bir ‘milli irade’ fetişini çoğulcu demokrasiyle karıştırdı.
Şimdi kendisi de alkış çavuşları da şaşkın. Ne olduğunu anlamaya çalışıyorlar. Kamuoyunun nabzını çok iyi tuttuğuna inanan bir parti ve onun bürokratik aygıtı sorumlu, suçlu ve bir çare arıyor.
Birbirini tutmayan tuhaf açıklamalar yapmaları bu nedenle. Başbakan’ın sert bir çıkış yapıp geri adım atması da. Taksim’deki düzenlemeye ilişkin birbiriyle çelişen açıklamaların ardı ardına gelmesi de.
Bu şubat ayında bu köşede şöyle bir tespit yer alıyordu: “Bu Taksim meselesi Erdoğan’ın nasıl düşünüp ne şekilde hareket ettiğinin küçük bir örneği. Erdoğan’ın icraatları hiçbir surette engellenemez.” Ve Taksim’deki inşaat faaliyetinden hareketle şöyle düşünüp yazmıştım. Birçok kişinin de bu şekilde düşündüğünü biliyordum: “Yeni rejimin adını ne koyarsanız koyun. Yeni rejim Erdoğan rejimidir.”
Şimdi ne olduğunu anlayamayan iktidar çevreleri olanların arkasında büyük komplolar aramakta. Kendileri iktidara gelirken önceki rejimin sahiplerinin onların arkasında benzer komplolar araması gibi.
Aramasınlar. Başından itibaren Gezi Parkı’ndaydım. İlk gece 30 kişi vardı. Ertesi gün polis saldırdı 300 kişi oldu. Sonraki gün polis saldırdı 1500 kişi oldu. Daha sonraki gün polis saldırdı 10.000 kişi oldu.
O günün sabahından itibaren polis gün boyu topyekûn bir taarruz başlattı ve yüz binler buluştu.
Sabaha kadar öyle yoğun bir polis saldırısı oldu ki cumartesi günü iş bir halk isyanı boyutuna erişti.
Kaç gündür beraber polisin gaz bombalarıyla boğulduğum insanları düşünüyorum. Gördüğüm en örgütsüz en kendiliğinden hareket bu. Ev kadını teyzelerle futbol taraftarlarının, sinema yıldızlarıyla garsonların, Kürtlerle milliyetçilerin, profesörlerle öğrencilerin beraber gaz bulutuna karşı yürüdüğünü gördüm. Astım krizi geçirenleri, gaz kapsülüyle yaralananları, polisin insanları hedef alarak üzerlerine gaz kapsülü ile ateş ettiğini insanlar televizyonlarda değil bizzat sokaklarda gördüler.
Senelerdir devam eden bu polis terörü ve iktidarın kibirli dili bu işin sorumlusudur.
Hopa’da, ODTÜ’de, futbol statlarında, 1 Mayıs’larda, öğrenci eylemlerinde, Reyhanlı protestolarında, adliye önlerinde sıkılan tonlarca gazın yarattığı bir tepki bu.
İlk gününden beri gözlerimizle gördük. Başbakan, İçişleri Bakanı, Emniyet Müdürü, İstanbul Valisi, saldırgan polis elbirliğiyle bir halk isyanı başlattı. Sabahın beşinde on binlerce insana Boğaz Köprüsü’nü yürüyerek aştıracak kadar yanlış bir politika izlediler.
Erdoğan için oğlu Bilal’ın zamanında telefonuna yazdığı açılış mesajını tekrar hatırlama zamanı: Mağrur olma!