Mahalleyi savunmak gerekir

Bir şehir uzun tarihsellik içinde kendine özgü bir kültür yaratırken, bu kültür içinde kendine özgü bir mekân dokusu da inşa eder.

Bir şehir uzun tarihsellik içinde kendine özgü bir kültür yaratırken, bu kültür içinde kendine özgü bir mekân dokusu da inşa eder. Örneğin, merkezde caminin bulunduğu, etrafında vakıf malı olan dükkânların, bedesten ve külliyelerin olduğu çarşı modeli Osmanlı şehirlerine özgüdür. Mahalle teşkilatı da yine hem İslam hem de Osmanlı şehirlerinin vazgeçilmez bir parçasıdır. Temel iskân bölgeleri olan mahalleler kendi mecralarında gelişmiş ve dokularını oluşturmuştur.

Mahalle, her şeyden önce sakinleri arasında çeşitli dayanışma türlerinin gelişebildiği bir yerdir. Şehirde kalabalıklar arasında kaybolan insana bağlanacağı bir cemaat, yani kişiye sosyal sermaye kazandıran bir teşkilattır. Komşuluk kavramı mahalleye özgüdür mesela. Mahalle, müşterilerle yalnızca ekonomik ilişkiler geliştirmeyen, bunun yanında sosyal ve kültürel ilişkilerde de bulunan mahalle esnafının bulunduğu bir alandır.

Sokak kültürü, sokağın bir yaşam alanı olarak kullanılması yine mahalleye ait bir olgudur. Kadınların kapı önünde oturup sohbet ettiği, çocukların oyunlar oynadığı sokaklar mahallede birer yaşam alanı, evin uzantılarıdır. John Freely, İstanbul hakkında konuşurken bir oyun alanı olarak sokakların çocuklarla dolu olmasını şehrin halen yaşadığı ve sağlıklı olduğunun bir göstergesi olarak değerlendirir. Bunu bozan başlıca etken ise apartmanlaşmadır. Mimar ve düşünür Turgut Cansever, “Babil kuleleri” olarak gördüğü apartmanların mahalle ve komşuluk ilişkilerini mahvettiğini belirtir.

Özellikle son yirmi yılda hızlı bir ivme kazanan apartmanlaşmayla birlikte kentlerdeki mahalle olgusu daha çok gecekondu bölgelerinde yaşatılıyor. Oysa bugünlerde Meclis’te tartışılan Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi yasa tasarısı geriye kalan son gecekondu bölgelerini de ortadan kaldıracak gibi görünüyor. Tasarının daha çok depreme karşı riskli binaların yıkılması ve bu tür bölgelerde kentsel dönüşümün uygulanması amacını taşıdığı ileri sürülüyor. Tasarıya, şimdiye kadar riskli binaların yanındaki sağlam binaların da yıkılabileceği, verilen hükümlere ilişkin de hiçbir şekilde yürütmeyi durdurma kararı alınamayacağı gibi eleştiriler getirildi.

Oysa bu eleştirilerden öte daha önemli bir husus var ki, bu yasayla birlikte deprem riski sebebiyle Türkiye’deki şehirlerin uzun tarihsellik içinde meydana getirdiği mekan dokularının ortadan kaldırılıp, yerlerine TOKİ’nin estetikten uzak, tek tip ve yüksek katlı apartmanların dikilecek olmasıdır. “Tokileşme” olarak isimlendirilebilecek bu süreçte elbette eski doku içerisinde yaşatılan mahalle olgusu da ortadan kalkacaktır. Şimdiye kadar uygulanan veya uygulanması planlan kentsel dönüşüm projelerine bakıldığında hedefte genelde gecekondu bölgelerinin olduğu görüyoruz. Oysa gecekondular da -ki bu bölgelerdeki konutların çoğunun tapusu mevcut- Türkiye’de kentlerin asli bir unsuru. Hatta şehirlerin gelişimine bakıldığında Türkiye’de kentleşmenin gecekondulaşmadan geçerek bugünkü hallerini aldığını söylemek mümkün. Bu sebeple “düzenli kentleşmeye” geçilecek diye gecekondular işlevsiz kalan bir uzuv gibi kentlerden koparılıp atılamaz, atılmamalı.

Hükümetin son beş yılda yaptığı yasal değişiklikler sonucunda TOKİ’yi geniş yetkilerle donatmış olması, 5366 sayılı kanun ve en son bu tasarıyla birlikte Tarlabaşı gibi kentin yıpranmış tarihi bölgeleri ile gecekondu alanlarına karşı açtığı savaş, 2006- 2008 yılları arasında toplumsal bir histeriyi andıran ve kuş gribi gerekçesiyle itlaf edilen 2.5 milyondan fazla tavuk sebebiyle köy tavukçuluğunun bitirilmesi noktasına benziyor. Kent dokularının yerle bir edilip “Tokileştirilecek” olması ise bu defa deprem gerekçesine dayandırılıyor ve çıkarılan yasalarda buna itirazın önü kapanıyor. Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın “248 noktada kentsel dönüşüm başlattık, Türkiye’yi dalga dalga dönüştüreceğiz” şeklindeki beyanatı bu dönüşümün kapsamı ve ciddiyeti konusunda yeterli bilgi veriyordur.

Bu yasa tasarısını hazırlayan kişilere şunu hatırlatmak gerekir; göze çirkin gelen ve karmaşık sokak dokusuna sahip gecekondu gibi kentin eski bölgelerinin mutlak anlamda “hizaya sokulması” şart değildir. Bunların yıkılıp, yerine tek tip TOKİ silolarının yerleştirilmesi de bir o kadar marifet değildir. Uzun bir tarihsellik içinde oluşan mekân dokusunun içinde geçen sayısız yaşanmışlıklardan dolayı mekânın bir hafızası vardır. Yıkacağınız kentlerin aynı zamanda hafızalarını da sileceğinizi, şehirleri Tokileştirerek de kentlerin kimliğiyle birlikte mahalleyi ortadan kaldıracağınızı unutmayınız.

Etiketler

Bir yanıt yazın