Malatya Ermeni Mezarlığı'nda yıkılan yapıların ve geçtiğimiz ay açılan Vortvots Vorodman Kilisesi'nin restoratörü Kevork Özkaragöz HaberVs'ye anlattı.
Malatya Ermeni Mezarlığı’nda cemaatin kendi çabalarıyla inşa edilen yapıların 2 Şubat’ta Malatya Belediyesi tarafından yıkılması akla pek çok soru getirdi. Belediye daha önce şifai izin verdiği bu inşaatları bitme aşamasındayken kendi eliyle yıkmıştı.
Her şeyden önce mezarlık, gasilhane gibi temel bir gereksinimden yoksunken ve bu hizmeti karşılaması gereken kurum Malatya Belediyesi iken neden Ermeni cemaati bunu kendi imkanlarıyla karşılamaya çalışıyordu? Ayrıca bilgisi dahilindeki bir inşaata belediye neden ruhsat veremiyordu? Tepkiler üzerine geri adım atan Belediye Başkanı Ahmet Çakır, yıkımın amacını aştığını söylerken bile bu sorulara cevap vermedi.
Bu basit soruların cevaplanmadığı ortamda bildiğimiz tek şey Ermenilerin, -1960’lara kadar tapusu Ermeni cemaatinin üzerine kayıtlı olduğu söylenen- kendi mezarlıkları hakkında söz söylemeye, belediyenin de bu sözü duymaya gücünün yetmediği.
El değiştiren azınlık taşınmazları
Türkiye’de azınlıklara ait birçok taşınmaz, kendilerinden başka her nevi kurum ve kişinin eline geçmiş durumda. Bu varlıklara güncel bir örnek, restorasyon “çabaları” zaman zaman basına da yansıyan Malatya’daki Taşhoran Kilisesi. Mülkiyeti Malatya Belediyesi, Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Milli Emlak Genel Müdürlüğü arasında paylaşılıyor. Mezarlıktaki yıkım, katledilen gazeteci Hrant Dink’in mahallesi Çarmuzlu’daki bu harap kilisenin de kaderini değiştirmişe benziyor. Çünkü Malatya Valiliği, Taşhoron ve il merkezine bağlı Venk köyündeki aynı isimli kilisenin restorasyon projelerini üstlendiğini ve Sivas Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu’nun onayına sunulduğunu 8 Şubat’ta duyurdu. Ancak valiliğin yaptığı açıklamalarda eski olan tek bilgi, bu kiliselerin restorasyondan sonra ne amaçla kullanılacağı.
Bir ilk: Vortvots Vorodman Kilisesi
Malatya’daki yıkımdan yaklaşık bir ay önce, Ermeni Patrikhanesi’nin bulunduğu İstanbul Kumkapı’da ise bir başka gelişme yaşandı. Patriklik kilisenin bitiğinde bulunan ve dini işlevini yaklaşık 100 yıl önce yitiren Vortvots Vorodman (Gök Gürültüsünün Çocukları) Kilisesi, yaklaşık dört yıl süren restorasyon sürecinin ardından 28 Ocak’ta “kültür merkezi” olarak hizmete açıldı. Masraflarının yüzde 70’i, geçtiğimiz Haziran’da kapanan İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti (AKB) Ajansı tarafından karşılanmıştı.
İlginç bir tesadüf , Malatya mezarlığında yıkılan gasilhane, son dua yeri ve bekçi evinin mimarı Kevork Özkaragöz aynı zamanda Vortvots Vorodman Kilise’nin restorasyon projesini yapan ve yürüten isimdi. Sadece cemaate ait dini yapılar ve sivil mimari örnekleri değil, Türkiye’nin çeşitli illerinde cami projeleri de çizen Yüksek Mimar Kevork Özkaragöz, Vortvots Vorodman Kilisesi’nin beş yıllık restorasyon sürecini ve Taşhoran Kilisesi için henüz duyurulan restorasyon haberini HaberVs’den Aren Arda Kaya ile paylaştı.
Başlangıç fikri Ermeni müzesi
Vortvots Vorodman, Cumhuriyet’in 75. Yılı (1998) sergisi için sergi alanı olarak kullanılmak üzere o dönem Patrik Kaymakamı olan II.Mesrob Mutafyan tarafından düzenlenmesi istenmiş. Özkaragöz kilisenin “Ermeni Müzesi” olarak rölöve ve restorasyon projelerini hazırlamiş ve cemaate tanıtılmak üzere de bir de maketi yaptırılmış. Sergi sonrasında çalışmalarının başlatılması planlanan proje 1999 yılında yaşanan deprem sonrasında askıya alınmış. Tüm enerji ve maddi kaynaklar depremde hasar gören Patrikhane yapısına harcanmış.
Zaman içerisinde çeşitli girişimlerde bulunarak yurtdışından kaynaklar aramaya çalıştıklarını belirten Özkaragöz, 2006’da Avrupa Kültür Başkenti adaylığı sürecinde projenin sunulduğunu belirtiyor: “II.Mesrob Mutafyan Avrupa Kültür Başkenti (AKB) adaylığı kapsamında Türkiye’deki azınlık gruplarının temsilcilerini ziyaret eden devlet kanadına hazırda duran kilise projesini sunuyor. Proje tanıtımı Brüksel’de Egemen Bağış ve Cengiz Aktar başta olmak üzere bir heyet tarafından gerçekleştiriliyor ve ilgiyle karşılanıyor.”
İstanbul’un kültür başkenti olma hakkını kazanmasıyla İstanbul 2010 AKB Ajansı projenin sahibini aramaya başlamış. Mutafyan’ın hastalığı ve Özkaragöz’ün gelişmelerden habersiz olması nedeniyle proje ajans tarafından sahiplenilmiş. Özkaragöz, ajansın 2008 Kasım’ında kendileriyle bağlantı kurduklarını ve bu şekilde haberdar olduklarını belirtiyor:
“Bu tarihten sonra Patrikhane bünyesinde oluşturulan Ermeni Projeleri Yürütme Kurulu ile görüşerek projede bazı değişiklikler gerçekleştirdik. Projeyi müze olarak değil de daha aktif kullanmak amacıyla kültür merkezi olarak önerilmesine karar verdik. Önceki projeyi bu karara uygun olarak bir- bir buçuk ayda düzenleyerek Ocak 2009’da resmi başvurumuzu gerçekleştirdik.”
Gecikmeye engel: Kamu ihalesi
Ajanstaki yönetim değişiklikleri sebebiyle projenin onayı altı yedi ay sonra verilmiş. Ancak yönetim değişikliği ile birlikte başka sorunlar da ortaya çıkmış. İlk olarak 2010 AKB Ajansı ve mal sahibi Kumkapı Meryem Ana Kilisesi Vakfı birbirini tanımadığından protokolün imzalanması sancılı bir sürece dönüşmüş. Özkaragöz:
“Ajans kamu ihalesi yoluyla proje kısmının gerçekleşmesini talep ediyordu fakat vakıf tarafı bunun doğru olmayacağını, projenin mal sahibi tarafından hazırlandığını ve kendilerinin gerçekleştirmesi gerektiğini savunuyordu. Bu önemli kilise yapısı yanlış restorasyon çalışmalarına maruz kalabilir ve geri dönülmez hatalar yapılabilirdi. Ajansa bizim dışımızda bir uygulayıcının olamayacağını defalarca anlattık ve kendileriyle anlaşmaya vardık. Ajans ihale sistemi dışında çalışma şekilleri olmadıklarını belirterek projeye herhangi bir ödeme yapmayacaklarını belirtti. Bizim de zaten bu konuda bir talebimiz yoktu.”
Projenin son şekline sokulması ve protokole hazır hale gelmesinin ardından bir sorun daha yapım aşamasında ortaya çıkmış. Ajans yapım kısmı için ihaleye çıkması gerektiğini belirtse de vakıf bu noktada da karara itiraz etmiş. “Gerekirse projeyi geri çekeriz, bu kadar zaman bekledi biraz daha bekletebiliriz” diyerek ajansa karşı çıktıklarını belirten Özkaragöz, üç ayın daha boşa gittiğini belirtiyor. “İlgili bir yönetmelik maddesi bizim fikrimizin mümkün olabileceğini ortaya koydu ve ajans buna razı oldu. Proje protokolü, mal sahibine doğrudan temin yöntemiyle gerçekleşmek üzere imzalandı. Uygulama aşamasından bir yıl daha bu şekilde çalınmış oldu.”
22 aylık yapım sürecini ön gören proje bu evrelerden geçtikten sonra 7,5 aya sıkıştırılmak zorunda kalmiş. 23 Eylül 2010’da resmi protokolün imzalanmasıyla zorlu yapım süreci başlamış. Patrikhane restorasyonunda deneyim kazanan ekip bu projeye hızlı bir giriş yapmış.
Özkaragöz, restorasyonun başlangıç aşamasında ajans başkanı Şefik Avdagiç’in şantiye ziyaretinde bulunduğunu ve büyük bir hayal kırıklığına uğradığını belirtiyor. “Kilise çok kötü durumdaydı. Bazı bölgelerden gökyüzünü görmek mümkündü. Ayrıca çatıda boyları 6 metreyi bulan ağaçlar yetişmişti ve kafanıza tavandan parçalar düşebiliyordu. Şefik Avdagiç’in gözlerinde büyük bir endişe vardı. Onun elini tutarak söz verdiğimiz gibi denilen tarihte yapıyı teslim edeceğimizi söyledim. Bana inanıp inanmadığını bilemem ama o gün oradan kötü duygularla ayrıldığına eminim.” Avdagiç’in ziyaretinden bir ay sonra uluslararası basına tanıtımı yapılması için bir kahvaltı düzenlenmiş ve ardından şantiye ziyaret edilmiş. Özkaragöz, Avdagiç’in kapıdan içeri girdiğinde şaşkınlığını gizleyemediğini ve kendisine bu projenin biteceğine inandığını belirttiğini söylüyor.
“Sivil toplumla barışık ilk proje”
Projenin yapım süreci 2010 AKB Ajansı, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu ve Vakıflar İdaresi tarafından zaman zaman denetimlerden geçmiş. Özkaragöz, “Kendi toplumumuza hesap verebilmek adına da 5 kişiden oluşan teknik bir komisyon kurduk. Projenin mali kısmını yürütmek için de Patrikhane dışından mali bir komisyon kurduk. Bu şekilde mali işler şeffaf bir şekilde yönetildi. Kamu ilk defa sivil toplumla bu kadar barışık bir proje yaptı. Sivil topluma güvenerek işin tamamını teslim etti ve projenin her aşamasında ne kadar doğru ilerlendiğini kendileri de her fırsatta belirtti.”
Büyük ölçüde kamu kaynağıyla bir vakfa ait kilise yapısının restore edilmesi Cumhuriyet tarihinde bir ilk olmuş. Özkaragöz bundan sonraki çalışmalar için de önemli bir başlangıç noktası teşkil edeceğine inanıyor. “Proje 2008 sonunda hazırlandığı 2 milyon 200 bin TL’lik bütçe ile 2010 Ajansı’na sunuldu. Sunulan bütçe çok düşük bir bütçeydi. Biz bütçeyi yüksek tutmak istemedik çünkü kamu tarafı en fazla yüzde 70’ini karşılayacaktı. Bu da yaklaşık 1 milyon 540 bin TL’ye denk geliyor. Vakıf tarafı ise kalanyüzde 30’luk kısım olan 660 bin TL’yi karşılamak zorundaydı. Mali açıdan zayıf olan bir vakfın bu tutarı ödemesi bile çok zordu. Biz bu sebeplerden bütçeyi minimumda tutmayı uygun gördük.”
Kiliseye adını veren azizlerin gününde açılış
Kilisenin çalışmaları 20 Haziran 2011’de bitirilerek teslime hazır hale getirilmiş. Haziran sonunda ise ajans kendini yasaya bağlı olarak lağv edildi. Özkaragöz’e göre proje, ajans bünyesinde başlayıp bittiğinden tertemiz bir dosya olarak rafa kaldırıldi: “Ajans işi noktalarken Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, Kültür Bakanlığı ve AB Bakanlığı’na Vortvots Vorodoman dosyasını özel olarak ulaştırdı. Bu noktada ajans kilise açılışının üst düzeyde devlet protokolüyle gerçekleşmesi gerektiğini ifade etti. Bu beklentiyle Patrikhane, kiliseye adını veren iki azizin isim günleri olan 29 Aralık açılış için uygun buldu. Bir gün öncesinde de kutsama töreni ve devlet protokolünün katılacağı açılışı tertip ettik. O dönem ajanstan sorumlu olan bakan Hayati Yazıcı Bey açılışa katıldı.”
Çalışma aynı zamanda bazı akademik ortamlarda da yer almış. 2 yüksek lisans tezine konu olan proje Selanik Üniversitesi’nden de 60’a yakın restorasyon öğrencisini İstanbul’a kadar getirmiş. Kilise ve kültür merkezi fonksiyonlarını bir arada barındırdığı için projenin ilgi gördüğünü belirten Özkaragöz Malatya’da bu sıralarda restorasyonuna başlanacak başka bir kiliseye de fikir kaynağı olduğunu belirtiyor:
“Malatya Taşhoran için Vortvots Vorodman fikir kaynağı oldu”
“Malatya Valisi’nin İstanbul’a geldiği bir dönemde kendisiyle iletişime geçerek şantiyeye davet ettik. Malatya’da bu zamanlarda restorasyonuna başlanacak Üç Horan Kilisesi (Malatya’da Taş Horan olarak da geçiyor) için Vortvots Vorodman fikir kaynağı oldu. Ancak oradaki yapı Kültür Bakanlığı’na bağlı ve bu yüzden devlet izniyle orada ayin izni verilebilir.”
Çalışmanın başından beri en büyük endişesinin “yönetim ve tanıtım” konularında olduğunu belirten Özkaragöz yapının kültür merkezi olarak hayatını sürdürebilmesi için iyi yönetilmesi gerektiğine inanıyor:
“Başarılı olunamazsa restorasyon süreci de gölgelenecektir. Vakıf bu konuyu ön planda tutarak iyi bir yönetici kadrosuyla projeyi tanıtması gerekiyor.” Özkaragöz kültür merkezinin kullanımı için izledikleri yolu ise şöyle belirtiyor:
“Yapı, protokol çerçevesinde bir yıldaki aktif gün sayısınınyüzde 70’i kadar gün İstanbul geneline açık şekilde ulusal ve uluslararası kültürel aktivitelere ev sahipliği yapacak. Yüzde 20’si kadar gün Ermeni kültür hayatında yer alan kişiler, gruplar, sanatçılar ve akademisyenler bu mekandan faydalanabilecek. Kalan yüzde 10’luk kısım ise semt sakinlerinin etkinliklerine ayrılacak.”