MSGSÜ Şehir ve Bölge Planlama Bölümü tarafından düzenlenen Mega Projeler ve İstanbul paneli, 12 Şubat'ta Armada Otel'de yapıldı.
Mega Projeler ve İstanbul paneli, son yıllarda MSGSÜ Şehir ve Bölge Planlama Bölümü’nün kent gündemine dikkat çekerek düzenlediği panellerden biri oldu. İki oturum halinde gün boyunca süren panelin konuşmacıları arasında İlhan Tekeli ve Murat Güvenç gibi kentleşme ve planlama literatüründe önemli çalışmaları bulunan usta isimler de yer alıyordu.
Mega projelerden bahsederken haliyle akıllara 3. köprü, Kanalistanbul, 3. havalimanı gibi büyük sermayeli ve ölçekli projeler geliyor. Bu panel, gündemdeki mega projeleri tartışmakla birlikte aslında kentte gerçekleşen tüm projelerin toplum ve mekan üzerinde yarattığı “mega etkileri” de tartışmaya açarak konuya farklı bir perspektiften bakmamızı da sağlamış oldu. Gün boyunca etkili sunumların yapıldığı panelde mega projelerin doğa üzerindeki etkilerinden, kentsel dönüşüm projelerinin toplumdaki mega etkilerine kadar kente dair pekçok konu masaya yatırıldı.
Mimarlık Fakültesi Dekanı Güzin Konuk ile Şehir ve Bölge Planlama Bölümü Başkanı Gülşen Özaydın’ın açılış konuşmaları ardından başlayan ilk oturumun konuşmacıları İlhan Tekeli, Murat Güvenç, Ayfer Bartu Candan, Hürriyet Öğdül ve Demet Kap Yücel olurken oturumun moderatörlüğünü Haydar Karabey yaptı.
Oturumun ilk konuşmacısı İlhan Tekeli, kamu yararı adına rasyonel karar verme görevinin kamu ajanında olmasına karşın Başbakan’ın rasyonel bir zemine oturmayan çılgın projeleri ilan etmesini ironik bulduğunu dile getirerek sözlerine başladı. Gezi Parkı süreciyle görünürlüğe kavuşan kent hakkı kavramını mega projelere karşı tavır almak için bir araç olduğunu belirten Tekeli, bunun için ise öncelikle kent kavramına yeniden açıklık getirmek gerektiğini söyledi. İstanbul’daki mega projeler sevdasının Osmanlı’dan beri süregeldiğini ancak mega projelerin öyküsünün değişmesini kapitalizmle kurulan yakın ilişkiyle ilgili olduğunu belirten Tekeli, 1882’den bugüne gerçekleştirilen ve yapılmak istenen mega projeleri irdeledi. Sözlerine son verirken kamu erkinin kent ile kurduğu ilişkiye değine Tekeli, “Mega projeler elbette olacak ama bunun meşruiyet zemininde gerçekleşmesi lazım” dedi ve kamusal meşruiyetin kurulması içinse şeffaf, katılımcı, demokratik bir sistemin kurulması gerekitiğini vurguladı.
İlhan Tekeli’den sonra sunumunu yapan MSGSÜ ŞBPB öğretim üyesi Hürriyet Öğdül, konusşmasında doğa hakkı kavramını tartışmaya açtı. Mega projeler, sadece görsellerle desteklenen, hiçbir fizibilite çalışmasının yapılmadığı büyük sermayeli, büyük ölçekli projeler olarak değerlendiren Öğdül, mega projelerin ölçeği ne kadar büyürse riskin de o kadar artacağını söyledi. Mega projeler karşısında sadece kent hakkının değil doğa hakkının da konuşması gerektiğini vurgulayan Öğdül, doğal varlıkların kendini yenileyebilme ve üretebilme hakkının olduğunu belirterek kent hakkından sonra doğa hakkı kavramını da tartışmaya açmış oldu.
Oturumun üçüncü sunuşunu yapan Murat Güvenç ise 1940’lardan bugüne İstanbul’un nasıl azman bir kent haline geldiğini haritalarla destekeyerek aktardı. “Bir şey dönüşmeden büyüyorsa azman olur” diyen Güvenç, İstanbul’un mekansal değişimini de yıllar içinde kentteki boşlukların sürekli doldurulmasıyla oluşan azman bir kent olarak değerlendirdi. Mega projelerin gerçekleşmesinin bedelini İstanbul’da yaşayanların ödeyeceğini belirten Güvenç, mega projeler karşısında tavır almak içinse önce aktör olmayı sonra bu aktörlerin demokratik bir süreç içerisinde etkin olmasının öğrenilmesi gerektiğini belirterek konuşmasını sonlandırdı.
Oturumun son konuşmasıcı Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyesi sosyolog Ayfer Bartu Candan oldu. Mega projelerin sadece dev projeler olmadığını, aslında İstanbul’da süregiden kentsel dönüşüm sürecinde birçok insanın yer değiştirmek zorunda kaldığını ve bunun da ölçeğinin mega olduğunu vurgulayarak sözlerine başladı. Ayazma, Sulukule gibi İstanbul’daki kentsel dönüşüm projelerinin toplum üzerindeki büyük etkilerini anlatan Candan, konuşmasında Gezi Parkı eylemlerine de değindi. Kentsel toplumsal muhalefetin, toplumların birbirine değmeden gerçekleşemeyeceğni vurgulayan Candan, kapalı sitelerde doğanın yok olmasına göz yumarak yaşayan ancak Gezi Parkı eylemlerinde ön saflarda yer alan kitlelerin kent muhalefetini samimi bulmadığını belirtti.
Moderatörlüğünü Ersen Gürsel’in yaptığı ikinci oturumun konuşmacıları Yaşar Adanalı, Demet Kap Yücel, Cihan Uzunçarşılı Baysal ve Erbatur Çavuşoğlu oldu.
İlk konuşmacı MSGSÜ ŞBPB öğretim üyesi Demet Kap Yücel, sunumunda İstanbul’daki mega projelerin doğa üzerindeki etkilerinden bahsetti. 3. köprü, Kanalistanbul gibi dev projelerin İstanbul’da yaratacağı ekolojik tahribatın boyutlarını verdiği istatistiklerle gözler önüne seren Yücel, mega projelerle ortaya çıkan görsellerde sunulan yaşamın ise doğal süreçlerle alakası olmayan imitasyon bir doğa olduğunu vurguladı.
Yücel’den sonra sunumuna başlayan Yaşar Adanalı konuşmasında mega projeler ile iktidar ve küreselleşme ilişkisini ortaya koydu. Bugün siyasetin değil, siyasi krizin merkezinde mega projelerin olduğunu söyleyen Adanalı, mega projenin vizyonu büyüdükçe krizin de derinleştiğini belirtti. İstanbul’un küreselleşme çabalarında öne çıkan kentsel proje vizyonunu değerlendiren Adanalı, küresel sermayeyi çekmek adına ortaya konan mega projelerin aktörleri arasındaki ilişki ağlarını ele aldı. İstanbul’da otomobil merkezli, kampüs tarzı bir şehirleşmenin yaşadığını söyleyen Adanalı, birbirine benzer, klonlanmış kentlerin yaratımı sürecini ise Dubaizasyon olarak değerlendirdi.
Adanalı’dan sonra konuşmasına başlayan Cihan Uzunçarşılı Baysal, sunumunda İstanbul’daki mega projeler sürecini kentsel politikalar çerçevesinde ele aldı. Son 10 yıllık dönemdeki inşaat ekonomisinin kent üzerindeki yıkıcı etkisinden bahseden Baysal, bütün bu yıkıcı halin karşısında bir umut olarak Gezi Parkı süreciyle başlayan kentsel toplumsal muhalefetin çerçevesini çizdi.
Oturumun son konuşmacısı MSGSÜ Şehir ve Bölge Planlama Bölmü öğretim üyesi Erbatur Çavuşoğlu oldu. İstanbul’un son 10 yıllık şehirleşme sürecinde iktidarın kentle kurduğu ilişkiye odaklanan Çavuşoğlu, bu süreci iktidar ve güç üzerine birçok önemli çalışma yayınlayan Foucault, Gramsci ve Nietzsche olmak üzere 3 önemli kuramcı üzerinden değerlendirdi. Türkiye’deki siyasi söylemleri kuramcıların tespitleri ile yorumlayan Çavuşoğlu, Türkiye’deki kalkınma, her şeye rağmen büyüme söylemini ise bir fiziksel hastalık olan Gigantizme benzetti.
Gün boyunca katılımın yoğun olduğu panel soru-cevap bölmümüyle sona erdi.