Hannes Peer Architecture, İtalya’nın terk edilmiş mermer ocaklarını inceleyerek bu alanların yeniden kullanımını önerdiği MARMOR III isimli bir konsept proje geliştirdi.
Mimarlık ofisi, tasarladığı konsept proje ile mermer ocaklarının yeniden işlevlendirilmesini tartışırken insan eylemleriyle doğal olan arasındaki ilişkiyi sorguluyor.
“Marmor III, terk edilmiş bu mermer ocaklarının stratejik bir şekilde yeniden kullanılmasını öneriyor. Alana özgü mimari müdahaleler, mermer çıkarma için kazılan eski hacimleri yeniden yapılandıracak ve farklı proje tipolojilerine daha iyi uyum sağlamak için yenilerini kazacaktır. Her bir ocağın boşlukları değiştirilerek, heykelsi kıvrımlar ve benzersiz mimari kompozisyonlar yaratılacak. Farklı proje önerileri, hammadde ve insan üretimi arasında bir diyalog kurarak, toplama ve çıkarma teknikleriyle farklı alanlar yaratacak. Yapıya olan yaklaşım mimari ile doğa arasında bir yerdedir. Ham ile parlak, modüler ile heykelsi, opak ile şeffaf, katı ile boşluk arasında yaşayan çeşitlendirilmiş mimarilerin bir ifadesidir.”
2014 yılında Legambiente tarafından yayımlanan rapora göre İtalya’nın kuzeyinden güneyine kadar 16.045 adet terk edilmiş taş ocağı bulunuyor. İnşaat sektöründeki kriz, çıkarılan taş malzeme miktarının azalmasına katkıda bulunmuş olsa da 2012 yılında 80 milyon metreküp kum ve çakıl, 31.6 milyon metreküp kireçtaşı ve 8.6 milyon metreküp süs taşı çıkarılmış ve 1 milyar euro gelir sağlanmış.
İnsan eli ile şekillenen mermer ocakları, nefes kesen manzaraları ile inanılmaz bir çağrışım gücüne sahip. İnsanın nitelikli malzeme çıkarmak için durmaksızın kazdığı ve topraklarda tarif edilemez izini bıraktığı sanayileşmiş geçmişini yansıtıyor. Topraktan malzeme sağlamak toplumumuzu ayakta tutuyor. Ancak, yapılı çevreyi oluşturan malzemelerin kökenini veya çağdaş insan faaliyetinin sonsuz talepleri için gerekli olan hammaddeleri nadiren düşünüyoruz. Dünya nüfusu gittikçe daha kentsel hale geldikçe, bu hammaddeleri sağlayan manzaralar günlük görünümden mekânsal olarak uzaklaşıyor. Artık kelimenin tam anlamıyla bu manzaralar kaybolduğundan, onları kayıp manzaralar olarak düşünebiliriz.
Tam da bu korkutucu rakamlar içinde, muazzam mimari bir potansiyele sahip MARMOR III projemiz devreye giriyor. Bu proje, aşağıdaki sorulara birkaç olası stratejik ama aynı zamanda kışkırtıcı cevaplar vermeyi amaçlıyor:
Buradaki gerçek mimari provokasyon, ‘mermerde yaşamak’tır. Bu basit ama çağrıştırıcı slogan ve izleyicilerin zihnindeki görüntüler mermer ocağının ortasında bir çatı katının modern yorumuna dönüşmektedir. Mermerin içine gömülmüş birimler, tamamen taş ocağında kazılan bir termal banyo gibidir. Arkaik ama modern ve minimalist bir ortamda, mermerle çevrili bu alanlardan birinde gerçekten yaşadığımızı hayal edebiliriz. Su ilave element olarak dışa doğru genişleyen yeni bir ekosistemi besler. Ziyaretçi, dağın derinliklerinde yaşarken, mermer madenciliğinin araziyi değiştirme sürecinin gerçek hissini alır ve bir zamanlar sadece kazı yapan kadın ve erkeklerin gözleriyle görülebilen bu alanlarda yaşamanın nefes kesici deneyimini yaşayabilir.
Bir şelalenin sular altında bıraktığı büyük çukurdan, kişinin kendisi üzerine düşünmek için kullanabileceği küçük ve samimi alana dönüşümü, kişinin doğa ve diğer varlıklarla bağ kurduğunu hissedebilmesine katkı sağlar. Doğal çevre ile bütünleşmek için yoğun hayatlarımızdan gerçek bir kaçış imkânı sunar. Biz insanlar olarak çevreye ve tüm canlılara fayda sağlama fırsatına sahibiz. Bizi bir ekosistemin parçası yapan çevre ve diğer türlerle olan ilişkilerimizdir.
MARMOR III projesi ile farklı mermer ocaklarına müdahale önerilerek yeni bir kullanım için mekân yeniden düzenlenmiştir. Ayrıca yerin ruhu ile ilişkiyi güçlendirerek ziyaretçiyi malzemelerin çıkarılmasının neden olduğu etkiler üzerine düşünmeye teşvik edecek bir atmosfer yaratılması amaçlanmıştır. İnsan ölçeği ile sitenin anıtsallığı arasındaki karşıtlık vurgulanmıştır. Proje ile ziyaretçi ve bölge sakini, mermerle ve aynı zamanda en saf mimari formuyla çok yakın bir ilişkiye sahip olacaktır.”