Cumhuriyet gazetesi ne güzel bir muhalefeti gerçekleştiriyor!...Geçen Pazartesi, birbirinden ilginç haberler ve yazılarla neredeyse saklanmaya değer bir sayıydı.
Gazete ayrıca çevre, korumacılık ve ülkenin yağması sorunlarını da ön plana çıkarıyor. Nitekim o gün, tepedeki Fenerbahçe Şampiyon manşetinin hemen altında, Delik Deşik Vurgun başlığıyla Kamu ihale Yasası’nda yapılagelen tam 32 değişiklikle, başbakanın ‘çılgın projeleri’nin hayata geçirilmesi ve bu yapılırken yüklenici firmalara da olabildiğince çıkar sağlanması yönünde atılan dev adımları belirtiyordu. Sadece üçüncü havaalanının kotunu 40 metre düşürerek firmaya ‘halkın cebinden’ sağlanan iki milyar dolarlık kıyağın altını çizerek…
Ama ben o günkü gazetede en çok ünlü adlara yapılan büyük haksızlık haberlerinden etkilendim. İkinci sayfadaki Prof. Dr. Bilsay Kuruç imzalı ve İnönü’ye Ne Oldu? başlıklı yazı, bence muhteşemdi. Fenerbahçe’nin erken gelen şampiyonluğunu kutladığımız şugünlerde, yazar büyük kulüplerin kentteki tarihsel stadlarını çağdaş kapitalizmin acımasız kurallarına çabucak teslim olarak yıkıp, yerlerine daha büyük, daha kalalabalık devasa spor mabetleri yapmalarını sorguluyor. Ve bunun geçmişini anlatıyor.
Önce Beşiktaş’ın tarihsel Şeref Stadı’nın bir otele teslim olması, sonra Fenerbahçe stadının büyütülmesi, daha sonra Galatasaray’ın Ali Sami Yen’inin yıkılması ve yeni yapılan dev stadda, bu ünlü spor adamının isminin de tarihe gömülmesi.
Ve sıra geliyor İnönü Stadı’na…Yazara göre “Cumhuriyet’in zarif mimarlık yapılarından olan” İnönü stadı, daha sonra ‘stadsız kulüp’ olan Beşiktaş’a armağan ediliyor. Ve yıllar boyu sporseverler için adeta kutsal olan anılar burada yaşanıyor. Ben spor-dışı etinlikleri de hatırlıyorum. Örneğin burada Michael Jackson konserini izlediğimi…
Ve bilindiği gibi stad yıkılıyor. Ve yenisine başlanıyor. Yeni stad, kulübün 111. kuruluş yıldönümünde “Vodafone Arena” olarak tanıtılıyor. Yazar soruyor: “Peki, oranın tarih kütüğündeki asıl adına, İnönü’ye ne oldu?”.
Ve devam ediyor: “Yönetimler ve müteahhitler, bazı özel hukuk formülleriyle, İnönü’yü yok etmenin mümkün olduğunu düşünmüş olabilirler. Ama şunu bilmeliyiz: Milli Saraylar’a ait bir yer ve eser olan İnönü Stadı, Beşiktaş’a İnönü adını, yani Cumhuriyet’in bu önemli değerini koruyacağından emin olunarak verilmiştir. Bu koruma görevi Milli Saraylar’dan milli bir kulüp olan Beşiktaş’a geçmiştir”.
Ve işte bir soru: Toplumsal ve cumhuriyetçi değerlere duyarlılığı ile tanıdığımız Çarşı Gurubu, bu keyfi tassarrufa nasıl gözünü kapatmıştır? Kapitalizmin herşeyi yutan inşaatçılığının Cumhuriyet’i de bu kadar kolay yutması karşısında, kulüp yönetimine doğruyu göstermeyi düşünmemişler midir?
İşte üzerinde düşünmeye değer sorular. Ve ne garip bir raslantıdır ki, yine ayni gazetede ayni gün şöyle bir haber de var: “Gecekondu Bölgesine Mimar Sinan Adı/ Kemikleri Sızlamıştır”. Haberde, Bursa’da kaçak yapılaşmanın en yüksek olduğu semtlerden birine Mimar Sinan adının verildiği yazılıyor. Mimarlar Odası Bursa şubesi itiraz ederek bunun “Türk mimarlığı adına kabul edilemez” olduğunu söylemiş ve iptalıni istemiş.
Görüyorsunuz: bir ülkede işler öylesine çığırından çıktığı ve kapitalizm denen sistem böylesine bilinçsiz, bilgisiz, sevgisiz ve saygısız bir uygulamaya geçebildiğinde, ne Mimar Sinan, ne İnönü, hatta ne Atatürk adları korunabiliyor. Herşey nevzuhur bir yeni yönetici sınıf ve onun beslemelerine sunulacak birer mala dönüşüyor. Ve tarih, kültür, doğa demeden, en vicdansız biçimde yağmaya açılıyor. Yazık, gerçekten yazık!…