“Life of an Architect” blogunun yazarı Bob Borson bu kez de mimarlığın kendisi için neden en iyi meslek olduğunu anlatmış.
Benim için Mimarlık: “Dünyadaki en güzel meslek”. Eğer dürüstçe, piyango kazanmak: “Dünyadaki en güzel meslek” deseydim ne düşünürdünüz? Bu tam olarak bir iş olmasa da bu sıfatı taşımaktan kesinlikle mutluluk duyardım.
Bu sabah kalktığımda işe gitmek istemedim. Aslında çekindim. Özellikle hiçbirinin eğlenceli ya da ilginç olmayacağı çok fazla sıradan iş yapacaktım. Ama işlerin yapılması gerekiyor ve küçük bir ofisim olduğu için çoğu kez bu işleri yapan da ben oluyorum. Aslında durum o kadar da kötü değil. Bazı şeylerin sıkıcı, bayağı olmasını engelliyor böyle işler. Bugün işe gitmek istemememin esas sebebi ise, yapmam gerekenler listesinde hiç sosyal bir madde olmayışıydı. Gerçekten işimi bu sebeple seviyorum. İnsanlarla konuşup, projeleri için benimle çalıştıklarından dolayı onları mutlu etmeyi seviyorum.
Daha öncesinde, kendinize uygun ofis seçimi başlıklı bir yazı yazmıştım. Kişiliğiniz, ilgi alanlarınız ve yeteneklerinize göre büyük ya da küçük ofis seçiminde bulunmak sizin için çok büyük bir değişiklik yapabilir. Benim için küçük bir ofis daha uygundu çünkü her şeyden biraz yapmayı seven biriyim. Üzgün mimarlar ve paniklemiş mimarlık öğrencilerinden gelen mailler sonrasında şu soruyu yanıtlamaya karar verdim:
Genellikle konut projeleri üzerinde çalışıyorum ve bu bana ticari ve kentsel tasarım işlerinde hiç olmacak kadar kişisel ilişkilerde bulunma fırsatı sağlıyor. Bu ayrım belki de sadece konut projelerinin kar amacıyla yapılmamasından kaynaklanıyor olabilir. Bir yatırımcıyla çalıştığımda, işin özü gerçekten de müşteri, çünkü karar verme sürecini belirleyen o. Konut projesi, iş için parayı ödeyen birey tarafından motive ediliyor. Onların parası ve müşterilerin duygusal/kişisel katılımları son ürünü etkiliyor. Başka bir şekilde söylemek gerekirse, müşterilerim cüzdanlarıya ters orantılı olarak son projeyi oldukça önemsiyorlar.
Bu birçok manaya gelebilir. Bazılarına göre bu profesyonel çalışma hayatı ve bir enstitüde daha yüksek seviyede bir eğitimci olmak arasındaki denge. Benim gibi diğerlerine göre ise, daha genç mimarlık stajyerleriyle ofisimde çalışmayı ve onların nitelikli özelliklerle (en azından öyle umuyorum) mimar olma süreçlerine katkıda bulunmak. Konut projeleri birden fazla beceri gerektirdiği için ofisimdeki stajyerlere daha erken bir zamanda sorumluluk veriliyor ve onlardan daha büyük ofislerdekinin aksine daha hızlı bir şekilde yeterlilik göstermeleri gerekiyor. Bu da benimle beraber çalışan stajyerlere sadece eskizi çizilen bir projeyi Autocad’e geçirmek değil de, ne üzerine çalıştıklarını anlatma sorumluluğu veriyor. İşimin bu özelliğini diğer özellikleri gibi seviyorum, ayrıca bu işte oldukça iyi olduğumu da öğrendim. İnsanlara birşeyler öğretme fırsatı bana ayaklarımın üzerinde durmam ve ofise birisi gelip “neden?” sorusunu sorduğunda cevap vermem gerektiği konusunda yardımcı oldu.
Müşterilerim tarafından yaptığım iş ve projeleri için harcadığım zaman için sürekli takdir edildiğimi hissediyorum. Bu insanlar bana sadece zaman için para ödüyorlar ancak benim de projenin başarısına dahil olduğumu biliyorlar ve bunun bir sonucu olarak da takdir edildiğimi hissediyorum.
Düşünemeyeceğiniz kadar fazla işini sevmeyen ve bu takdir edilmeyi maaş çekiyle sağlayan kişiyle konuşuyorum. Şehir dışından gelen misafirlerime genellikle bazı projelerimi göstermek amacıyla bir tur düzenliyorum ve daire sahipleri evlerini göstermekte son derece heyecanlı oluyorlar. Bu durum bu şekilde proje bittikten seneler sonra bile devam ediyor. Ev sahipleri sürekli evlerinin ne kadar mükemmel olduğundan, herkesin evlerini ne kadar sevdiklerinden ve süreçte ne kadar önemli olduğumdan bahsediyorlar… Bu mükemmel bir duygu ve sadece bizim pratiğimize özgü, özellikle konut projeleri yapan mimarlara özgü bir durummuş gibi görünüyor. Tüm müşterilerimle arkadaşım. Doğal olarak onlar artık benim müşterilerim değiller, sadece arkadaşlarım.
Mimarlar artık aynı zamanda sanatçı (Bu konuda hemfikir olmayan varsa yorumlarını copkutusu@herneyse.com adresine gönderebilirler) ancak şansınız varsa artistik ürünler verebiliyorsunuz. Mimarlar yeni yapım teknolojilerini, kodlarını ve tekniklerini de bilmek zorunda. Ayrıca sürekli gelişen malzemeler ve inşaat metodları var. Bunun dışında, iş bina yapmak olunca disiplin olarak yapı performansı, enerji tüketimi, geri dönüşümlü malzeme kullanımı gibi kamunun taleplerine de cevap vermek zorundayız. İyi bir günde mimarlar yeni tasarım konseptleri geliştirip günümüz inşaat yöntemlerine yön verebilirler. Sonuç olarak mimarlık hiçbir zaman durağan olmayan pratiklerden biri.
Mimarlık bina bilimleri ve teknolojisini içermek durumunda olsa da son ürünün kesin bir doğru veya yanlış cevabı yok. Herhangi iki mimar aynı veriler içeren soruya aynı cevabı vermeyecekleri için, bir projenin size sipariş edilmesinin aslında kendinizi yansıtmanız için olduğunu da bilirsiniz. Mimarlar olarak yeni şeyler denememiz, değişik malzemeleri keşfetmemiz ve her projeye gelişen teknolojiyi dahil etmemiz bekleniyor.
Bazı günler işe gitmek istemesem de, yaşamımı sağladığım meslekten dolayı kendimi son derece şanslı hissediyorum. Bir mimar olmanın başka bir meslekte olamayacak kadar kişiyi ödüllendiren bir yanı var. Kalbim bugünlerde bir işi olabilecek kadar şanslı olan fakat işinde mutsuz olanların yanında. Amacım mimar olmanın zorlukları olmadığını söylemek değil. Çok fazla ödün vermeniz gerekebiliyor. Bunların başında çalışma saatleri ve alınan maaş var. Önemli olan sizi mutlu eden mesleğin ne olduğu ve o meslekten geçiminizi sağlayabilmeniz. Söylemesi kolay olabilir ama ben mimar olmaya karar verdiğim için memnunum.
1 Yorum
zor olduğu kesin ama en iyisi (: