YEM Yayın’ın, mimarlık, tasarım, kent, mekân vb. kavramlar üzerine düşünme, alışılagelen manzaraya farklı bir pencereden bakma niyeti taşıyan Mimarlık Nedir? ve Diğer 100 Soru adlı yeni kitabı yayımlandı.
Tanıtım metni:
Kolay okunmak ve iletişim kurmak üzere hazırlanan kitapta Rasmus Wern ve Gert Wingardh mimarlık, kent, tasarım, mekân üzerine sordukları 101 sorunun kısa ve uzun yanıtlarını, biraz mizahi, hatta kışkırtıcı denebilecek eleştirel dille arıyorlar.
Kitabı Türkçeye Prof.Dr. Özlem Erdoğdu Erkarslan kazandırdı. Erkarslan önce bir okur, mimar, akademisyen olarak tanışıp sonra çevirisini yaptığı Mimarlık Nedir? ve Diğer 100 Soru’yu şöyle anlatıyor:
“Her mimarlık öğrencisinin hayali, ‘Mimarlığın Sırları’! adında bir tek kitap bulup okuyarak ‘aydınlanmak’tır. Özellikle birinci sınıfı bitiren öğrenciler, geriye dönüp baktıklarında öğrenme deneyiminden çok, kafa karışıklığı deneyimini tarifler. Bu süreçte bilgi, beceri, nosyon olarak o kadar farklı kazanım katmanı vardır ki bir öğrencinin kazanımlarını sınıflayarak tanımlayabilmesi çoğu zaman mümkün değildir. Bu nedenle, bütüncül tek bir doğrunun aslında var olabileceğini farz ederek o gizemli kitabın arayışından hiç vazgeçmez.
Bir konuyu, hatta bir disiplini bütüncül olarak ele alan uzun yazılı eserlere tarihte treatise adı verilmiştir. Mimarlık alanında elimizdeki ilk treatise olan Vitrivius’un Mimarlık Üzerine On Kitap adlı yapıtından beri, çağlar boyunca mimarlığın en kritik ya da en temel sorularına yanıt veren kitaplar, mimarlık kuramı külliyatının ilk basamaklarını oluşturur. Bu kitapların ortak noktası, ‘büyük anlatı’yı kurgulamaktır. Tartışılmaz doğrular seti ya da başka deyişle, bir tür mimarlık yasası oluşturmak iddiası taşıyan bu kitapların Klasik Mimarlık geleneğine dayanan geçmişine baktığımızda, rasyonelliği sorgulanamayacak temel inşaat teknik bilgilerinin mimarlık felsefesi ile yan yana hatta iç içe geçtiği bir kapsamla karşılaşılır. Böylece görgül bilgi, söylem ile kaynaşır, aynı potada erir.
Çağdaş mimarlık kuramının treatise geleneğinden en önemli farkı, uygulama ve inşa etme bilgisinden sıyrılıp söyleme yönelmesidir. Örneğin, foseptiği nasıl kazdığımız mimarın sorumlu olduğu bilgiler arasından çıkmış, ama buna karşın, içinde foseptiği de barındıran ve yapının tutunduğu toprak ve gökyüzünü bir bütün olarak ele alan ‘yer’ kavramına dönüşmüştür. Bu arada inşa etme bilgisi parça parça başka uzmanlık alanlarına delege edilirken; düşünce, fikir, felsefe, söylem nasıl adlandırırsak adlandıralım mimarlığın tek tartışma alanı haline gelmiştir. ‘Büyük anlatı’ uygulamayı terk etmiştir; soyut olanın, fikrin daha önemli olduğuna hükmetmiştir. Artık kuram, görgül bilgiden bağımsızdır. İnşa etme geleneğinin rasyonelliği ikincilleştirilmiş, yerini teknoloji uzmanlığı almıştır.
Kitabın yazarları Rasmus Wern ve Gert Wingardh bu kitapta aslında bir yandan ‘büyük anlatı’yı ince bir mizah diliyle eleştiriyor; öte yandan da, kitabın bizzat kendisi, başlığıyla ‘Mimarlığın Sırları’nı arayan o meraklı okuyucuya göz kırpıyor. Bu yapıt kolay okunmak ve iletişim kurmak üzere yazılmış. Mimarlık kuramının uzun ve dolambaçlı cümleleri yerine kısa ve basit açıklamalar var. Rasmus Wern ve Gert Wingardh, bizi ilk “treatise”lara geri götürüyor. Anlatı parçalara bölünmüş ve iddialı bir sayıyla (101) konuyu ele aldığını söylüyor. Vitrivius’un ve Alberti’nin on maddelik kitaplarından sonra 21. yüzyılda herhalde ancak 101 madde tüm kapsama yetmiş olmalı!..
Bir okuyucu olarak kitabın kapağını ilk açtığımda ‘Mimarlık Nedir?’ sorusunu ve yanıtını bulacağımı ummuştum. Hayır, tam bir Kuzey Avrupa eksentrikliğiyle kitap ‘Neden dünya alacakaranlıkta daha güzel görünür?’ sorusuyla başlıyor. Tam, ‘işte şimdi ışığın mimarlıktaki kurucu rolünden bahsederek devam edecek’ derken, ikinci soru ‘Eşikler: Onlardan kurtulmak güzel olmaz mıydı?’ ile devam ediyor. İşte o zaman bu kitabın farklı bir epistemden baktığını ve mevcut yaklaşımlara ne kadar eleştirel durduğunu anlamaya başlıyoruz. Kitapta verilen yanıtların bazıları çok kışkırtıcı; bilinçli olarak okuyucuya yanıt yerine yeni sorular ve ev ödevleri veriyor. Kimi soruların yanıtları o kadar yalın ki, sanki kişisel bir çerçeveden verilmiş bakış açısı değil de kadim bir bilgiyi tanıtırmışcasına verilmiş. Bazı sorular fikri, bazı sorular bağlamı, bazı sorular inşa etme gerçekliğini merceğe alarak çağdaş mimarlık kuramının teknoloji uzmanlarına terk ettiği alanlara da giriyor. Kısacası Mimarlık Nedir? ve Diğer 100 Soru, aslında bir rehber olmaktan öte bir eleştiri yapıtı…”
Kitapta söylenenlerin çoğunun daha önce de söylendiğini ifade eden yazarlar Rasmus Wern ve Gert Wingardh, böyle bir çalışmayı hazırlama gerekçelerini şöyle özetliyorlar:
“Bu kitapta söylenenlerin çoğu daha önce de söylendi. Adolf Loos gibi mimarlar, sanat ve mimarlık arasındaki ayrım hakkında kendilerini mükemmel bir netlikle ifade ettiler. Gunnar Asplund, zaman ve mekânın tarzı üzerine dahiyane yorumlar yaptı; Bruno Taut renk ve Jacques-François Blondel mimari karakter üzerine konuştu. Bu kitabı sözünü ettiğimiz eski bilgeliğin üzerine inşa ettik, onu çağdaş koşullara uyarladık ve bazı yeni fikirler ürettik. Başka bir deyişle, mimari tasarım yaparken izlenen süreci uyguladık.
Mimarlar, daha öncesini bilemesek de, antik çağlardan beri mimarlığın özünü tanımlamaya çalışıyorlar. Diğer sanat türlerinin aksine, mimarlığın genellikle kendini açıklaması beklenir. Pahalı olacaksa, ne için bu bedeli ödediğimizi bilmeyi hak ediyoruz. Temel kullanışlılık ve rahatlık ölçütlerine ek olarak, mimarlık ürünü, bir imaj oluşturmak, tanıtmak veya gelir elde etmek de dahil olmak üzere, müşteri için birçok yönden ticari değer katabilir. Ancak mimarlığın gizemli özü bu tür faydaların ötesine geçer. Bu öz nedir? Biz işte bunu tarif etmenin 101 farklı yolunu bulduk. Yanıtlarımızdan bazıları –tam da olması gerektiği gibi– çelişkili görünebilir. Hayatının bir döneminde kent yaşamına tanıklık etmiş herkesin bilebileceği gibi, aynı sorunun birden farklı doğru yanıtı olabilir. Konu hem çok eğlenceli hem de çok ciddi olduğundan kendi yapılarımızın ya da yanıtlarımızın tüm bu yelpazeyi kapsamaması garip olurdu. Bu kitap, okuyucunun mimarlığın ne kadar harika (ve duygusal) bir oyun olabileceğini takdir etmesine yardımcı olabilirse, bunu duymak ve öğrenmek bizi çok mutlu edecektir.”