Zeynep Çelik ve Edhem Eldem, SALT tarafından yayınlanan Çelik'in “İmparatorluk, Mimari ve Kent” kitabıyla ilgili SALT Galata'da 13 Eylül'de bir söyleşi gerçekleştirdiler.
Söyleşi, Çelik’in Fransız ve Osmanlı kolonyalizminin bir karşılaştırmasını, benzerliklerini ve farklılıklarını mekan düzenlenişi ve kent üzerinden değerlendiren “İmparatorluk, Mimari ve Kent” isimli kitabı üzerinden yapıldı.
Bir mimarlık çalışmasının yapım aşamasının büyük sorunları beraberinde getirdiğini belirten Çelik, tarih yazımında genellikle vektörel bir ilişkinin tercih edildiğini söyledi. Osmanlı ve Batı ülkeleri için Doğu-Batı, Fransız ve Cezayir örneğinde ise Kuzey-Güney gibi vektörel aktarımın incelendiğinin altını çizen Çelik, kendi çalışmasında daha karmaşık bir yapıya gidilmesi gerektiğini düşündüğünü dile getirdi.
“Viollet le-Duc’ten III. Napoleon için Cezayir’e bir anıt tasarlaması isteniyor. O da Edirne’den Selimiye Camisi’ni alıp, anıtın üzerine caminin replikasını yerleştiriyor. II. Abdülhamid de telgraf hatlarının genişlemesi sonrası Şam da bir telgraf kulesi yaptırmak istiyor. Bu kez devreye Raimondo d’Aronco giriyor. Onun le-Duc’ün tasarımından haberdar olduğunu düşünüyorum. O da bir cami replikası koyuyor ancak bu kez Hamidiye Camisi’nin replikası… Ne kadar grift ilişkilerin olduğunu düşünün. Bu sebepten vektörel ilişkiyi birbirine karıştırmak istedim”
Viollet le-Duc ve Raimondo d’Aronco tasarımları
Karşılaştırmalı tarih çalışmalarında en büyük problemlerden birinin ise arşivlerdeki dengesizlik olduğunu ifade eden Çelik, kendi konusu özelinde Fransız ve Osmanlı arşivleri arasında karşılaştırma yaptı. Buna göre Fransız arşivlerinin oldukça zengin olduğunu ancak Osmanlı arşivlerinde bir yapı için genellikle plan bulmanın zor olduğunu, birkaç fotoğrafa ancak ulaşılabildiğini belirtti.
Bir diğer sorunun ise tarih yazımının kalıplaşmış geleneklerinden çıkmak olduğu belirten Çelik, “Karşılaştırmayı Fransız ve İngiliz kolonyalizmi olarak yapabilirsiniz. Ancak işin içine Osmanlı’yı eklerseniz çok tepki aldığınızı göreceksiniz. Bu aynı oryantalizmin Batı malı olarak görülmesi gibi… ” dedi. Bir tarih aralığı verme zorunluluğun da oldukça tehlikeli olduğunu söyleyen Çelik, aynı durumun geç Osmanlı dönemi ile Cumhuriyet’in birbirinden ayrılmasında da görüldüğünü söyleyerek “Cumhuriyet için önemli bir söylemdir kalkınma. Trenler, milli parklar Cumhuriyet döneminde yapıldı deniliyor. İşte bu durum yapılan keskin ayrımdan kaynaklanıyor. Aslında bunların hepsi Abdülhamid döneminde yapılıyor. Tabii bu da ideolojinin işine geliyor” diyerek, ayrımın nasıl bir tehlike yaratebileceğini belirtti.
Eldem iki devletin kolonyalizm anlayışının oldukça farklı olduğunu ve Osmanlı’ya kolonyal ve oryantal bir devlet demekle aslında Osmanlı’nın haketmediği bir modernitenin de verildiği yorumunu yaptı. Bunun üzerine Çelik her dönemin kolonyalizminin farklı olduğunu, Osmanlı’ya kolonyal diyemediğini ancak Fransa’ya bir özenmenin olduğunu, bu ve benzeri konuları anlayabilmek için de ampirik çalışmaların desteklenmesi gerektiğini dile getirdi. Çelik aynı zamanda şehirlerde de oldukça farklılıklar görüldüğünü söyleyerek o dönemde Osmanlı’nın Yemen’deki Sana’ya bile kışla, kale, karakol ve hükümet konakları gibi yatırımlar yaptığını belirtti. Eldem ise bu kolonyalizm örneğinin Cumhuriyet’te de Doğu illerinde devam ettiğini, aynı şeyi farklı ortamlarda görebildiğimizi, hakimiyet kuramama korkusuyla Roma türü bir kolonyalizmin sınır karakollarıyla sürdüğünü belirtti.
Eldem tekil kaynaklar üzerinden eksik bir tarih kurgumuzun olduğunun altını çizerek, “Osmanlı modernizmi ve oryantalizmi gibi kavramlar üzerinde durarak, Şevket Pamuk’un “bağımlı büyüme” kavramını üretmesi gibi, ki bu bir paradoksu ortaya koyuyor, farklı bakış açılarının getirilmesi gerekiyor” dedi.
Son olarak Çelik, mimarlık ve şehir ürünlerinin kendilerinin özgün belgeler olduğunu, eserlerin konumları değişmiş olsa da bizlere birçok hikaye verebileceğinin altını çizdi.