Mimarlıkla Maskelenmiş Sanat Eserleri

Haberde konu edilen çalışmaların her biri birer mimari eser görünümünde.

Tasarlandığı dönemde bir takım tartışmalara yol açan Rachel Whiteread’in Turner Prize Ödüllü, tamamı betondan yapılmış “house (ev)” isimli eseri, Batı Londra’da gerçekleşen yıkımların tarihsel hafızaya etkisini eleştirmek amacıyla, Victoria dönemine ait son evi temsilen tasarlananmıştı. İnşaasından bir sene sonra, 1994 yılında temsil ettiği binaların kaderini yaşarken, yıkımına müdahalede edilememişti. Ancak sanatçının eleştirdiği konuya, aslında gerçek olmayan bir mimarlık ürünüyle değiniş biçimi insanlar üzerinde büyük bir etki yaratmıştı.

Elmgreen & Dragset’nın ıssız Teksas otobanında inşa ettiği sahte (Prada Marfa) Prada Mağazasından, Callum Morton’un Avusturalya’da uzun sıkıcı otoban yolunun kenarında konumlanan on katlı otel görünümündeki “dev budalalık” adıyla anılan yalancı (Hotel) oteline kadar, tüm bu sanat eserleri dönemin mimarlık anlayışına yeni anlamlar kazandırıyor.

House

Rachel Whiteread (Londra, İngiltere)

Mimarlık dünyasında bugün sıkça tartışılan “müdahale etme – yıkım – yerinden etme” gibi konulara alışılmadık biçimde değinen, Whiteread’ın haksız müdahaleye maruz kalmış, türünün son örneği olarak açık artırmaya çıkarılmış eseri, “betonun ağırlığına” yüklediği rolle, yıkıma ve yok etmeye olan ortak eğilimimizi vurucu bir şekilde bizlere hatırlatmada gayet başarılı görünüyor. Sanat aşkına yapılmış tüm bu sahte mimarlıklardan hangisi “asıl sahteliği” en iyi biçimde eleştiriyor? Bu konu mimarlıktan beslenerek insanların farkındalığını artıran benzer sanatsal üretimlerin sürekliliği için tartışılmaya değer gözüküyor.

The Judenplatz Holocaust Memorial

Rachel Whiteread (Viyana, Avusturya)

Bu yapı girilemeyen isimsiz bir kütüphane. Dış duvarları rafa dizilmiş kapalı kitaplarla kaplı, kitap sırtları sizi Holocaust’ta öldürülen 65.000 Avusturalya Yahudisi’nin hiç söylenmemiş hikayeleri ile karşı karşıya bırakıyor.

Prada Marfa

Michael Elmgreen ve Ingar Dragset (Valentine, Teksas)

Bu eski görünümlü Prada Mağazası, tek bir vitrinin arkasında kimsenin ulaşamayacağı gerçek Prada ayakkabıları ve çantalarını sergiliyor. Sanatcı su sekilde açıklıyor, “Birileri duvarlarının üzerine grafiti yapmaya karar verir ya da bir covboy tam burada atış talimi yaparsa ya da farenin biri gelip içine bir yuva yaparsa; bundan 50 sene sonra burası yapıldığı zamanın izlerini yansıtan bir yıkıntı haline gelecektir.”

Hotel

Callum Morton (Bangholme, Avustralya)

Görsel sanatlar üzerine yoğunlaşmış bir mimarlık eğitiminden sonra, Morton’un işlerinin daha çok ilgi çekici sahte yapılar üzerine odaklandığını görüyoruz. Sıkıcı uzunluktaki Melbourne otoyoluna yerel kamusal sanat girişiminin bir parçası olarak bir ilginçlik, heyecan eklemek üzere, kilometreler boyunca hiçbir şey bulunmayan bu manasız boş peyzajın içine bu garip beyaz oteli yaratmak için görevlendirildi. İçeride hiçbir hayat belirtisi olmasa da , güneş enerjili pencerelerin ışıkları gece boyunca yanıyor…

Valhalla

Callum Morton (Venedik, İtalya)

Tüm dünya terk edilmiş, yıkılmış binalarla doluyken, bu sahte harabenin insanlar tarafından dikkate alınması ne ironik…

M-House

Michael Jantzen (Gardena, Kaliforniya)

Bu aslında Kaliforniya dışında başka bir yerde inşa edilmiş bir sanat projesi. Söylentilere göre Brat Pitt’in Santa Barbara’da gözüne kestirdiği bir arsa için bu projeyi satın alacakmış ama “kıyı kurulu” projeyi onaylamamış, Jantzen bu canavar binayı/strüktürü satılması için New York’a Philips de Pury’e yollamış. Koreli bir sanat koleksiyoncusu onu satın almış ama sonra Seola gemiyle ulaştırmak için yeterli parayı bulamadığından, şu an Gardena’da bir depoda kutuların içinde öylece durmakta…

Title Deed Monopoly House

An Te Liu (Toronto, Kanada)

“Leona Drive Project” kapsamında, Toronto’da gerçekleşen 18 enstalasyondan biri olan, kapısız ve penceresiz bu ev Monopoly evinin gerçek hayattaki versiyonu…

The Ivy Space

Han Sungpil (Seul, Kore)

Han Sungpilin bina boyutlarındaki meta- fotografı enstalasyonu çalışması, kavramsal sanatı, digital sanatı ve mimarlığı birleştirerek yarattığı eşsiz -sahtelikteki- imaj sayesinde zihnimizle oynuyor.

German Barn

Michael Elmgreen ve Ingar Dragset (Singapur)

German Barn Siyah beyaz çizgilileriyle bu aralar Singapur’da hayli popular olan Mock Tudor mimarisinden esinlenerek tasarladığı eserinde, “yerel mimari”nin küreselleşmesi ile artık yere ait olmaması konusuna farklı bir yorum getiriyor. Sanatçılar, görüntüyü gerçekçi kılmak adına biraz daha ileri giderek, Güney Amerika halk kıyafetlerine bürünmüş çiftçileri canlandırmak için yerel aktörler kiralamışlar. Hatta içerde bir keçi bile var.

Museum of Nature

Ilkka Halso

Mimariyi bir ifade nesnesi olarak kullanan tüm bu işler, fikirleri, protestoları –dile dökmeden- görünür kılarak toplum bilincine bir çok sanat eserinden çok daha kolay dokunuyor. Mimarinin göz önündeliği, farkında kılmak adına şaşırtıcı ve çok etkili bir araç haline geliyor.

Mimarlığı bir kütleden, bitmiş bir binadan daha fazlası yapan, bir yapıyı kavramsal bir metafor haline getirebilen bu harika sanat işlerinden daha da fazla görmek dileğiyle…

Etiketler

Bir yanıt yazın