MİT Yasası ve ‘Devlet’

Cumhuriyet Gazetesi yazarlarından Oktay Ekinci, özel yetki yasalarını değerlendiriyor.

MİT’çileri kurtaran “jet” yasanın gerekçesini AKP Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik şöyle açıklamıştı; “Devletin yüksek menfaatlerini korumak üzere yapılan faaliyetlerin deşifre olmaması için..” (17 Şubat 2012-ajanslar)

Peki, devletin çıkarlarını kollayanlar, aynı devletin yargısına karşı bile korunurken tüm “devlet” mallarını pazarlamak çelişki değil mi?

İstanbul Barosu Genel Sekreteri Hüseyin Özbek, arkadaşımız Leyla Tavşanoğlu’yla söyleşisinde “yeni anayasa” hazırlıkları için özetle şunu söyledi; “..bu, milli devletten, milli bürokrasiden, milli ordudan, milli yargıdan vazgeçme anayasası bir sömürge anayasası olacaktır.” (Cumhuriyet-19 Şubat 2012)

Eğer öyleyse MİT’çiler ve özel görevliler hangi devletin yüksek menfaatleri için faaliyetlerini yargılanmadan yapacak; küçülte küçülte belki de hiç kalmayacak bir devletin, nesini koruyacak?

Ormanlar, okullar

Devlet sadece ordu, polis, MİT, yargı, kamu kuruluşları gibi silahlı ya da silahsız kişi ve kurumlardan ibaret bir örgüt değildir. Her devletin kendi kuruluş ve varlığını sürdürme ilkeleri doğrultusunda ulus adına sahiplendiği ve esenliğinden sorumlu olduğu kamusal değerleri vardır.

Bu gerçek, Türkiye Cumhuriyeti için de geçerli olduğundan, Cumhuriyetin yaşam güvenceleri arasında devlet malı niteliğindeki değerler, geleceğin esenliği için anayasada koruma altına alınmıştır.

Örneğin “orman”lar için getirilen hükümler… kuşaktan kuşağa sağlıklı yaşam için eşsiz kaynak olan bu alanların “devlet malı ve koruması” altında olduğunu, “sınırlarının daraltılamayacağı”nı vurguluyor.

Demek ki ormanlarda “devletin yüksek menfaati” ile aynı alanların sınırlarını daraltma sonucunu yaratacak 2B uygulaması çelişiyor! Orman arazilerinin yasadışı “işgalini önlemek” yerine aynı işgalcilere “satmak” olan bu uygulama, devlete ve ulusal sorumluluğuna darbe değil midir?

Benzer şekilde devlete ait okul binalarını “imar rantı yüksek” gerekçesiyle pazarlayarak gelecek kuşaklara kimlikli öğrenim ortamları sunmalarına engel olmak; okulları da kent dışına çıkararak eğitimi toplumsal yaşamdan koparmak… yine, devletin mi yüksek menfaatidir; yoksa satın alacakların mı?

Ulus adına devlete ait olan fabrikalarımızın ve ilerleyen yıllarda onlara eklenmiş kamu tesislerimizin elden çıkarılması demek, devletin ekonomik ve sosyal dayanaklarını da yok etmek demektir.

Hele özelleştirmelerle, “binasını al, yık, aynı arsada yüksek imar haklarıyla pazarlayacağın ticari binalar yap” şeklinde özetlenebilecek uygulamalar ise sadece devlet malını çarçur etmek değil, kenti tahrip eden imar darbelerine de -üstelik devlet eliyle- önayak olmak değil midir?

Mecidiyeköy’deki eski Ali Sami Yen Stadı ile Likör Fabrikası’ndaki gökdelen projelerini eleştiren “Şişli Çevre Platformu”, Başbakan’a açık mektuplarında özetle diyorlar ki: “Deprem için toplanma alanlarımızı bile yok ediyor.” (Cumhuriyet – 26 Şubat 2012)

Bir devlet ki kentin siluetinin, peyzajının, kimliğinin, altyapı dengelerinin, yaşam ortamlarının bozulmasına “özel yetki yasaları” ile destek veriyor; bir devlet ki ulus adına sahiplendiği mallar üzerinde kente ve çevreye zararlı rant projelerini “kalkınma” sayıyor; o devletin yüksek menfaati acaba ne olabilir, açıklayabilen beri gelsin…

MİT Yasası’na bu gerçeklerle bakıldığında insan düşünmeden edemiyor: “Yargı hâlâ devleti koruyor. MİT’çiler de sakın bu pazarlama siyasetine uyumlu görevlendirmelerinden ötürü, yeni anayasa güvencesi sağlanana dek yargı denetiminden kurtarılmış olmasın?”

Etiketler

Bir yanıt yazın