Museum der Kulturen’in Herzog & de Meuron İmzalı Havalı Çatısı

Bu çatı sadece müzeye değil tüm şehre farklı bir hava katıyor ve modern ile gelenekselin bir araya getirildiği oldukça orjinal bir kompozisyon oluşturuyor.

Museum der Kulturen’in pullarla kaplı yeni çatı katı bölümünün tasarımı Herzog & de Meuron’a ait.

Eylül ayında yenilenmesi tamamlanan ve tekrar açılan Museum der Kulturen’de dünyanın dört bir yanından toplanan etnografik sanat eserleri ve görseller sergileniyor.

Mimarlar tarafından binaya yeni eklenen ve sergi salonu olarak kullanılan çatı katı bölümü, parlak seramik döşemelerle kaplı. Gelişigüzel kıvrımlarıyla şaşırtıcı bir görünüme sahip olan çatı, çelik bir iskelet ile desteklenmiş ve kolonlarla bölünmeyen, alabildiğine geniş bir sergi alanı yaratılmış.

Pencerelerden bazıları, neredeyse bir insan boyuna ulaşacak şekilde genişletilmiş bazıları ise iki katlı bir galeri oluşturabilmek adına iptal edilmiş. Müzenin giriş kapısı ise arkada yer alan ve hafif bir eğimle ziyaretçileri binaya doğru yönlendiren avlu üzerinde tekrar konumlandırılmış.

Museum der Kulturen, Augustinian Manastırı olarak 19. yüzyılda mimar Melchior Berri tarafından tasarlanmış. Ardından ek bir binayla “Universal Museum” olarak tekrar düzenlenmiş ve müze işlevinin yanı sıra bir bilim ve sanat merkezi olarak da hizmet vermiş. Şimdilerde ise Avrupa’nın en önemli etnografik koleksiyonlarından birine ev sahipliği yapıyor. Bu geniş koleksiyonun kaynağını ise bağışlar ve hediyeler oluşturuyor. 19. yüzyılda 40.000 obje iken günümüzde 300.000 objelik bir koleksiyona sahip olan müze ilk olarak 1917 yılında mimarlık ofisi Vischer & Söhne tarafından tasarlanan ek yapı ile genişletilmiş. İkinci ek yapı projesi ise 2001 yılında gerçekleştirilmiş.

Yatayda meydana getirilen eklemelerin avlu alanını küçültmesi sonucunda yeni bir çözüm olarak müzenin dikeyde genişlemesi öngörülmüş. Koyu yeşil fayans kaplamalı bu çatı katı, kentin yeniliğe açık olduğuna dair bir simge niteliği taşıyor. Yer yer üç boyutlu bir hal alan bu altıgen seramik döşemeler bulutlu havalarda bile ışıl ışıl ve bu sayede Museum der Kulturen diğer kiremit çatıların arasında kendini hemen belli ediyor. Çelik iskeletle desteklenen bu çatı katı, içeride çatının kıvrımlarının oluşturduğu kontrast ile birlikte etkileyici bir sergi alanı oluşturuyor.

Şimdiye kadar Augustinian Manastırı ile aynı girişe sahip olan müzeye avlu alanından giriş verilmiş ve böylece meydandan kopuk ve izole olan bu alan Münsterplatz’ın bir parçası haline gelmiş. Asma bitkiler, sarmaşıklar ve içinde barındırdığı bu sıra dışı çatı avlu alanına oldukça özgün bir atmosfer katmış. Öte yandan kente sosyal buluşmaların, etkinliklerin, kutlama ve konserlerin gerçekleşebileceği yeni bir alan sağlamış.

Başlangıçta binanın oldukça değerli içeriğini de koruyabilmek adına kapalı tutulan pencereler ve içe kapanık duruşu yüzünden kasvetli bir havaya sahip olan müzeye, yeşil sarmaşıklarla kaplı spiral yapı ve bu yapının desteklediği çatıyla hareket katılmış. Beyaz merdivenler, duvarları saran bitkiler, çatı saçağı, pencereler avluya bir yön ve binaya yeni bir cephe kazandırmış.

Odaların zemin döşemeleri, galerilerdeki zemin döşemeleri ile aynı biçime ve örüntüye sahip. Fiziksel açıdan farklılaşan 2 oda, ara katın ve bazı pencerelerin ortadan kaldırılmasıyla bir araya getirilmiş ve bu sayede büyük objelerin sergilenmesi olanaklı hale gelmiş. Bu odada yer alan bir diğer dikkat çekici unsur ise adeta zemin ile cephe duvarı arasında bir yarık izlenimi uyandıran uzun ve şerit şeklindeki pencere.

Yenileme aşamasında daha önceki çalışmalara benzer ilkeler benimsenmiş. Eski odalar, klasik ve gömülü ışıkların yer aldığı tavanlara sadece tek bir yönde beton kirişler eklenmiş. Restorasyon projesinde odaların orijinal yapılarını korumak adına tüm asma tavanlar sökülmüş ve teknik altyapıya ait tüm unsurlar mevcut mimari unsurlara olabildiğince entegre edilerek gizlenmiş.

Etiketler

Bir yanıt yazın