“Müzemiz 1 milyon eser barındırıyor”

Faruk Şüyün'ün bu haftaki konuğu; Zeynep Kızıltan.

1800’lerin son çeyreğine girmek üzere olan bir Osmanlı İmparatorluğu… Siyasal, toplumsal değişimlerin yaşandığı, savaş ve isyanların sürdüğü zor bir dönem… İşte o yıllarda, Türk arkeolojisi ve sanatında önemli izler bırakan, Türk müzeciliğine damgasını vuran bir isimle karşılaşıyoruz: Çoğumuzun yalnızca ressam yönüyle tanıdığı Osman Hamdi Bey… Çağının çok ötesinde görüşlere sahip… Geçmişe karşı ilginin olmadığı bir süreçte arkeoloji, müzecilik, korumacılık gibi kavramların temellerini atan girişimlerde bulunuyor…

Bu hafta, Sultanahmet semtinde, Gülhane Parkı’ndan Topkapı Sarayı’na çıkan Osman Hamdi Bey yokuşunda bulunan onun kurduğu müzedeyim… İçerisinde yer alan çarpıcı koleksiyonların yanısıra binalarının mimarisi ve bahçesi ile de tarihsel ve doğal öneme sahip bu binada tarihin koridorlarında bir yolculuk yapacağız… Konuğum, 120 yaşını kutlayan İstanbul Arkeoloji Müzeleri Müdürü Zeynep Kızıltan ile buranın kuruluş aşamalarını ve koleksiyonlarını konuşacağız… Her zamanki gibi öncelikle bugünden başlıyor ve kutlama etkinlikleri hakkında bilgi almak istiyorum:

“Müzemizin 120. yılını birtakım etkinliklerle kutlamak istiyoruz. Daha henüz tam bir program çıkarılmadı. Ancak, Arkeoloji Müzelerini Sevenler Derneği’miz var. Bu dernek aracılığıyla bu kurumu seven, sosyal sorumluluk projelerinde yer almış dostlarımızdan bir komite oluşturuldu. Bu komite, yaklaşık 8 haftadır çalışmalar sürdürüyor. Öncelikle bir yemek verilerek 120. yaş etkinliklerinin tanıtılması planlanıyor. Henüz tarihi kesinleşmedi. Onun dışında biz müze olarak neler yapabiliriz diye düşündük… Tabii bizimkiler maddi imkânlarla sınırlı olduğu için birtakım konferans dizileri, seminerler, kazılarımızla, çalışmalarımızla ilgili bilgilendirmeler olabilir. Küçük bir sergi açmayı ve bir yıllık çıkarmayı da planlıyoruz. 120. yılımızla ile ilgili düşüncelerimiz şu an için böyle.”

Müze olarak yayınlarınız sürüyor mu?
“Biliyorsunuz metro ve Marmaray kazıları müzemiz başkanlığında yürütülüyor. Bununla ilgili olarak daha önce yaptığımız sergilerin katalogları var. En son 10 Mayıs’ta ‘İmparatorlar İstanbul’da isimli bir sergi açtık. Kataloğu da yayın aşamasında, onu çıkaracağız… Ve demin de belirttiğim gibi 2011 yılı içerisinde müzemizin çalışmalarını duyurabileceğimiz bir yıllık basmak istiyoruz.”

Önceki yıllarda da yıllıklar çıkıyordu, ara mı verildi?
“17.sini çıkarmıştık, ama hep aralıklı aralıklı. Normalde periyodik olarak çıkarmamız gerekiyor. Ancak çıkaramadık yoğunluktan. Ama şimdi 2011’de yayınlarsak, ondan sonra en az yılda bir defa müzenin çalışmalarını anlatacağımız bu yıllıkları sürdürmek istiyoruz…

Yıllıklar sürdürülecek
Bundan öncekinin tarihi neydi?
“En son, 2003 veya 2004’tü sanırım. Çok emin değilim, üzerinden çok süre geçti açıkcası.”

Siz de uzun yıllardır bu müzedesiniz…
“Ben bu müzede 1985 yılında göreve başladım. Çeşitli kademelerde görev aldım.”

26 yıl olmuş… Biz, daha eskilere, 120 yıl öncesine gidelim… Bu binanın öyküsünü öğrenelim sizden…
“Burası 13 Haziran 1891 yılında müze binası olarak resmen ziyarete açılmış. Ama tarih açısından bakarsanız müzeciliğimiz çok daha gerilere, 1840’lara gidiyor. Aya İrini’de başlayan müzecilik hikâyemiz daha sonra Çinili Köşk’te devam ediyor. 1880 yılında Müze-i Hümayun olarak Çinili Köşk açılmış. İlk Türk müdür olarak Osman Hamdi Bey atanmış… Onun atanması, müzeciliğimizde yeni bir dönemin başlangıcı. Müze denilen bu kurum, eser açısından fakir, yasa ve yönetmelikleri olmayan, mevzuattan yoksun, mevcut eserleri tasnif edilmemiş yığınlar halinde bekletilen bir durumda.

Osman Hamdi Bey’e müdürlüğü döneminde, Sanayi-i Nefise Mektebi’nin müdürlüğü de veriliyor, iki görevi birlikte yürütüyor. Osman Hamdi Bey’in başarılı bir arkeolog ve müzeci olarak tanınmasına ve İmparatorluk Müzesi’nin dünyanın sayılı müzeleri arasına girmesine neden olan Sidon (Sayda) kazısı. 1887 yılında Osman Hamdi Bey tarafından yapılan kazılarda bir nekropol ve İskender, Ağlayan Kadınlar, Satrap, Likya, Sidon Kralı Tabnit’in lahti gibi müzemizin çok önemli eserleri çıkarılıyor…

Bunlar büyük meşakkatlerle İstanbul’a getiriliyor. Ama, müze olarak kullanılan Çinili Köşk, yeni bulunan eserlerin sergilenmesine uygun değil…

O zaman bu eserlerin sergilenebileceği bir tek Çinili Köşk var…
“Evet, ama Osman Hamdi Bey’in kafasının içerisinde bir müze projesi hep var sanıyorum. İşte o imparatorluğun da desteğini alarak Sanayi-i Nefise hocalarından mimar Alexandre Vallaury’ye bir müze projesi hazırlatıyor ve bu müze, 13 Haziran 1891 yılında ziyarete açılıyor.”

Yani bizim söyleşimizin yayınlanacağı tarihte… Bugün, 120. yaşına basıyor müze…
“Evet, Ağlayan Kadınlar lahdinden esinlenerek planı çizdirilen müze binasının açıldığı bu tarih, Müzeciler Günü olarak da kutlanıyor…

Bu müze, Lahitler Müzesi adıyla da anılıyor. Sadece uzun kenardan oluşuyor proje. Sonra 1904’te sağ kanat, 1908’de de sol kanat ilave edilerek toplam 3 bin metrekarenin üzerinde teşhir alanı olan bir mekân kazanılıyor.”

Yani burası en baştan müze binası olarak planlanıp yapılmış.
“Evet. Müzemizin bence önemli özelliklerinden biri o, bu yönüyle de dünyanın sayılı müzeleri arasında yer alıyor.”

650 eserle başladı
Osman Hamdi Bey’den bugüne müzedeki eser sayısı hangi rakama ulaştı?
“Osman Hamdi Bey, Çinili Köşk’te müdürlüğü devraldığında 650 eserden oluşuyor müzenin koleksiyonu. 1884’te yürürlüğü giren bir Âsâr-ı Âtika Nizamnamesi yani eski eserler yasası düzenleyip çıkarttırıyor. Bu yasa, 1973’e kadar yürürlükte kalmıştır.

Osman Hamdi Bey, Osmanlı coğrafyasından eserler toplatıp Müze-i Hümayun’a getirtiyor. Dolayısıyla hızlı bir şekilde eser artışı oluyor.”

Bugün kaç eser var?
“Şimdi efendim yaklaşık eser sayımız 1 milyon. Bunun 600 bin kadarı sikke, İslami ve gayri İslami olmak üzere. Yine müzemizin dünya müzeleri arasında önemli bir koleksiyona sahip olduğu çivi yazılı belgeler arşivi var. Burada da 80 bine yakın çivi yazılı belge bulunuyor. Onun dışında 200’e yakın arkeolojik eserimiz yer alıyor. İstanbul Arkeoloji Müzeleri, Türkiye müzelerinde korunmakta olan eserlerin yaklaşık üçte birine sahip…”

Kaç metrekarede ne kadarını sergileyebiliyoruz bunların?
“10 bin kadarını sergileyebiliyoruz ne yazık ki. 25-30 bin metrekare kapalı ve açık olmak üzere teşhir alanımız var.”

Kutlamalar kapsamında bahsettiğiniz sergi bu koleksiyonda olan göremediğimiz eserlerden mi oluşacak?
“Bu sergi 2004 yılı itibarıyla İstanbul’un ulaşım sorununu çözmek üzere uygulamaya konulan Marmaray ve metro projeleri kapsamında müzemiz başkanlığında yürütülen kazılarda günışığına çıkarılan 35 bin envanterlik eserle, 5.-11. yüzyıllara tarihlendirilen 35 tekne kalıntısından seçmelerle oluşacak. Yani açıkcası maddi yönü çok masraflı olmayan bir sergi. Biz bu Marmaray projesi içersinde ne yapıyoruz, kentin merkezinde, çok önemli meydanlarında etrafı metal perdelerle çevrilmiş o çok geniş alanlarda ne oluyor, bu kentin tarihini 8 bin 500 yıl geriye götüren şey nedir, bunları birazcık kamuoyuyla paylaşmak istiyoruz. Zaman zaman bunu yapıyoruz, ama bu kez daha genel bir biçimde, geniş kitlelerle paylaşmak istiyoruz.”

3 binadan oluşuyor
Arkeoloji Müzeleri üç binadan oluşuyor. Bir tanesi Eski Şark Eserleri Müzesi, diğeri Çinili Köşk Müzesi, bir de Osman Hamdi Bey’in yaptırdığı Arkeoloji Müzesi… Diğer ikisinden söz edebilir miyiz?
“Şark Eserleri Müzesi, 1883 yılında Sanayi-i Nefise Mektebi olarak yine Alexandre Vallaury tarafından üç aşamalı yapılıyor. Çünkü Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemi sıkıntılı bir dönem, maddi yetersizlikler var. Küçük küçük paralarla 9 sınıflı bir mektep olarak açılıyor, bugünkü Mimar Sinan Üniversitesi’nin de çekirdeğini oluşturuyor. 1917 yılına kadar okul olarak kullanılıyor. 1917 yılında okul başka bir binaya taşınıyor ve dönemin müzeler genel müdürü o zaman Yakın Doğu eserleri ile Yunan-Roma eserlerini ayrı sergilemeyi planlıyor. Bugün, Osmanlı coğrafyasından gelen 4 ayrı ana koleksiyon sergileniyor. Arap Yarımadası’ndan gelen yaklaşık 250 kadar eserimiz var. Mısır eserleri var, yine yakın eser sayısı olan bir koleksiyon. En büyük koleksiyonu 10 bin eserle Mezopotamya oluşturuyor. Dördüncü koleksiyonumuz ise Doğu Anadolu Bölgesi’nden gelen Urartu eserleri. Toplam 20 bin eser mevcut…”

Çinili Köşk?
“Çinili Köşk biliyorsunuz İstanbul’daki ilk Osmanlı yapılarından. 1472 yılında inşa ediliyor. Selçuklu ve Osmanlı döneminden toplam 3 bin eser yer alıyor…”

Arkeoloji Müzeleri’ni bu koleksiyonuyla dünya müzeleri arasında nereye koyabiliriz?
“İlk 10’un içinde diye söyleniyor.”

Peki, böyle bir müzeye yılda kaç ziyaretçi geliyor?
“2011 yılının 30 Mayıs’ına kadar gelen ziyaretçi sayımız 165 bin. Geçen yıla göre yüzde 25lik bir artış var. Yani yıllık ortalama 200-250 bin arasında.”

Hemen komşunuz olan Topkapı Sarayı’nın ne kadar?
“Topkapı Sarayı bunun çok fazlası. yani istediğiniz sayıyla çarpabilirsiniz. Ayasofya da öyle.”

Biraz da kütüphaneden bahsederseniz… Önemli bir kütüphaneniz var…
“Evet, kütüphanemiz de önemli. Osman Hamdi Bey planlatırken gerçekten her yönüyle mükemmel bir müze olması için gayret göstermiş. Kütüphane de 1893 yılında yapılmış ve kısa sürede 15-16 bin adet kitaba ulaşmış. Şu anda kütüphanemizin yaklaşık 50 bin adet kitabı, 2 bin adet de el yazması mevcut. Genellikle bilimsel araştırmacılara açık bir ihtisas kütüphanesi.”

Etkinlikler de yapılıyor
Müzede çeşitli etkinlikler de yapılıyor değil mi? Örneğin Yıldız Salonu’nda…
“Yıldız Salonu 2007 yılında Vehbi Koç Vakfı tarafından Sevgi Gönül anısına restorasyona alındı. Daha sonra da Sevgi Gönül anısına sempozyumlar yapılmaya başlandı. Çeşitli kültürel etkinliklerde, sempozyum, konferans, seminer salonu olarak kullanıyoruz. Arkada bir konferans salonu var, önde de bir geçici sergi salonu. Bu salonumuzda tematik sergiler yer alıyor. Kültürel amaçlı talepleri geri çevirmiyoruz. Salonumuzda haftada bir belgesel film gösterimi oluyor. Her ay en az 4 ve 5 konferans gerçekleştiriliyor…”

Geçen ay müzede bir “imparatorlar” sergisi açıldı…
“2010 yılı içerisinde bir ‘imparatorlar’ sergisi yapalım diye bir düşünce oluşturduk. İstanbul’un da o sene Kültür Başkenti olması sebebiyle yapılan etkinliklere katılmak amacıyla… Fakat o projemizi 2010 yılı içerisinde gerçekleştiremedik. Bu yıl içinde Kültür Bakanlığı’nın himayesinde ve katkılarıyla 10 Mayıs’ta açabildik. Müzemiz dışında yaklaşık 16 müzeden temin edilen 210 eserlik ‘Hitit’den Osmanlı’ya’ adıyla Anadolu topraklarında doğup büyümüş imparatorluklarla, doğudan ve batıdan Anadolu’da bir süre hüküm sürmüş imparatorlukları anlatan bir sergi.”

Müze olarak yurtdışındaki sergilere eser gönderiyor musunuz?
“Evet, 2010 yılı içerisinde Paris’teki sergiye ağırlıklı olarak eser verdik. Yine yurtdışı sergilerine talepler doğrultusunda eserlerin durumuna göre katkıda bulunuyoruz. En son Sabancı Müzesi’nde yapılan sergiye eser verdik ve gündemde yeni sergi talepleri var.”

Peki, internette var mısınız?
“İnternette bir sitemiz var. Orada müzemizle ilgili bilgiler bulunuyor. Bir de yeni yeni yapılan etkinlikleri, konferanslarımızı orada duyurmaya çalışıyoruz. En son kazılarımızla ilgili bir yer açmayı istiyoruz. Belli periyotlarla kazılarımızdaki gelişmeleri, buluntuları anlatacağız…”

Kazılarımız dediğiniz Marmaray Kazısı mı?
“Evet, ama biz başka kazılar da yapıyoruz. Müzemiz biraz da müzecilik dışında bu kentsel gelişim projeleri, ulaşım projeleri, tasarım projelerinde de yer alıyor. Çünkü İstanbul arkeolojik ve kentsel sit alanları olan bir kent. Biz bütün temel kazılarında varız İstanbul içinde yapılan, yani tarihi yarımadakilerde. Arkeolojik sitlerde yapılan her binanın temel kazısı, ilgili bölge kurulunun verdiği kararlar doğrultusunda müzemiz denetiminde gerçekleştiriliyor.”

Müze binası olarak inşa edildi
120 sene önce, dünyadaki ilk müze binalarından birisini inşa ettiriyor Osman Hamdi Bey, çok etkileyici…
“İstanbul’daki neo-klasik mimarinin en güzel ve görkemli örneklerinden biri olan ve bir müze binası olarak inşa edilen arkeoloji müzesi, cephesinin ihtişamı ile de son derece dikkat çekici bir mimariye sahiptir. Uzun cephede geniş merdivenli iki girişi, dörder sütun ve alınlıklarla bir tapınak görümündedir. Alınlık üzerinde bulunan kûfi üsluptaki Osmanlıca yazıda ‘Âsâr-ı Âtika Müzesi’ yazmaktadır. Bu yazının üzerinde bulunan tuğra, binayı inşa ettiren II. Abdülhamid’e aittir. Bu tuğralar, daha sonra büyük olasılıkla 1927-1928 yıllarında yerlerinden sökülmüştür. Evvelce varolduğu fotoğraflardan ve yerlerindeki izlerinden anlaşılan tuğraların yerine konulması için 1990’lı yıllarda çalışmalar yapılmıştır. Müze kütüphanesinde tuğraların 1/1 ölçüsünde şablonları bulunmuş, bronzdan döktürülen tuğralar girişlerdeki alınlığa 1994 yılında monte edilmiştir. Böylece uzun yıllardan beri boş duran alınlıklar, orijinal haline kavuşturulmuştur.”

36 teşhir salonu var
Müzede neler sergileniyor?
“Arkeoloji Müzesi koleksiyonları, sistemli kazılardan, hibe, satın alma ve müsadere yoluyla gelen eserlerden oluşmaktadır. Müzenin zengin koleksiyonları içinde Osmanlı İmparatorluğu idaresi altındaki tüm bölgelerden gelen eserler bulunmaktadır. Klasik binanın alt katında 20, üst katında ise 16 olmak üzere toplam 36 teşhir salonu mevcut. Alt kat salonlarda Yunan ve Roma dönemlerine ait mezar stelleri, lahitler, tapınak frizleri ve Sidon kazılarından gelen eserler sergileniyor. Diğer salonlarda ise Arkaik, Helenistik, Roma ve Bizans eserleri yer alıyor. Osman Hamdi Bey zamanında yapılan bu sergileme, bazı değişikliklere rağmen 1991 yılına kadar aynen korunmuş. Müzenin üst kat salonlarında ise vitrin içlerinde küçük eserler, tematik ve kronolojik olarak teşhir edilmekteydi. Ancak bugün, yapısal problemler nediyle bu salonlar ziyarete açılmayıp depo olarak kullanılıyor.

İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nin 1993 yılında Avrupa Konseyi Müze Ödülü’nü aldığını da belirtmek isterim.”

Etiketler

Bir yanıt yazın