Müze tasarımı; mimarların, tasarımcıların gözlerini kamaştıran bir konudur. Sadece sergiler tartışma yaratmaz, müzeler de içinde sergilenen kadar önemlidir. Ve müze deyince de akla gelen isimlerdendir David Chipperfield.
1953 Londra doğumlu İngiliz mimar David Chipperfeld’in kariyeri onlarca yıl öncesine dayanıyor ve mimar, tasarımcı ve eğitimci gibi birçok titre de sahip.
Londra’da Kingston School of Art ve Architectural Association’da eğitim gören Chipperfield kendi ofisini açmadan önce Norman Foster, Richard Rogers ve Douglas Stephen gibi isimlerle çalıştı. 1993’te Andrea Palladio, 1999’da Heinrich Tessenow Gold Medal, 2007’de RIBA Stirling ve 2013’te Praemium Imperiale ödüllerini kazandı.
Ve herkesin bildiği üzere, 2012 yılında Venedik Mimarlık Bienali’nde Common Ground temasıyla küratörlük yapmıştı.
Peki Chipperfield’ın mimarlık pratiği konusunda neler biliyoruz?
David Chipperfield daha çok müze mimarlığı ve müze restorasyonu konularında minimalist yaklaşımı ile tanınıyor. En bilinen müze projeleri ise Fransa Reims’de Musée des Beaux-arts ve 2011 yılında Mies van der Rohe Ödülü’nü kazanan Almanya Berlin’deki Neues Museum Restorasyon projesi.
Müze projelerinden bazılarını sizin için derledik:
Meksika’nın Mexico City şehrinde yer alan müzede, Latin Amerika Çağdaş Sanatı’nın en büyük özel koleksiyonlarından Jumex sergileniyor ve yapı kentsel gelişim planının bir parçası görevini görüyor. Ticari büyük yapılarla çevrelenen müze, çevredeki ikonik binalardan biri olma şansına sahip.
Müze, sergi salonlarının yanı sıra derslerin, münazaraların yapıldığı, konferansların verildiği ve film gösterimlerinin yapıldığı mekanlara da sahip.
Saint Louis Art Museum Amerika’daki en önemli sanat koleksiyonlarına ev sahipliği yapıyor. Ana bina 1904 yılında Cass Gilbert tarafından fuar pavyonu olarak tasarlanmış ve beş sene içerisinde şehrin snat koleksiyonlarını sergilemeye başlamış ve müze olmuştu. 1950 yılında bir oditoryum eklendi, 1972 yılında da şimdiki ismini aldı.
Chipperfield tarafından doğu kanadına eklenen yeni bina tek katlı bir pavyon. Eski ve yeni arasında geçişi kolaylaştırmak, Gilbert binasının ana sergi salonuyla aynı seviyede olabilmek için bir kaidenin üzerinde konumlandırılan bu pavyon yapısı müzenin modern ve çağdaş sanat koleksiyonlarına ev sahipliği yapıyor. Aynı zamanda binada bir satış mağazası ve restoran da bulunuyor.
Çin’de yer alan Liangzhu Müzesi MÖ 3000 yılına dayanan arkeolojik bulunutuların sergilendiği bir müze. Arkeolojik kazıların yapıldığı alanda inşa edilen Chipperfield müzesi yapay bir gölün yanında ve orda yer alan parka bir köprü ile bağlanıyor.
Yükseklikleri birbirinden farklı hacimler, boyutları değişen avlularla birbirine bağlanıyor. Kara kutu formunda tasarlanan salonlar tematik sergilerin tasarımına izin veriyor. Avlular ise bu sürükleyici deneyimden sonra ziyaretçilere dinlenme fırsatı sunuyor.
Modern Edebiyat Müzesi Friedrich Schiller’in doğum yerinde, Marbach am Neckar, Almanya’da yer alıyor. 1903 yılında inşa edilen Schiller Ulusal Müzesi ve 1970 yılında inşa edilen Alman Edebiyatı Arşiv Binası da kasabanın park alanında bulunuyor. 2006 yılında yapımı biten David Chipperfield tasarımı Edebiyat Müzesi ise Almanya’nın birincil edebi arşivini barındırıyor. Sadece Schiller’in yazılarını değil, aynı zamanda Franz Kafka gibi ülkenin önde gelen yazarlarının da el yazmalarını bulunduruyor.
Kuzeyde tek, güneyde ise iki katlı gözüken bu müze yapısı vadiye bakan dik bir yamaç üzerinde konumlandırılmış. İnce betonarme kolonlar cepheye hareketlilik kazandırırken aynı zamanda girişi belirliyor.
2015 yılında yapımına başlanması planlanan Musée des Beaux-arts projesi, Chipperfield’in kazandığı yarışmalardan sadece bir tanesi. Yerleşim bölgesinde eski ile yeninin kesiştiği alanda, bir zamanlar kent duvarlarının bulunduğu noktada inşa edilecek. Ortaçağ buluntuları müzenin altında sergilenecek.
Eğimli çatılarla kapatılmış 3 uzun kütleden oluşan müze mermer ve cam seramik panellerle kaplanacak ve şeffaf bir cephe görüntüsü elde edilecek. 12 metre yüksekliğindeki büyük sergi salonu tüm kazı alanı boyunca devam edecek. Kazı alanı üzerinde yer alan köprüler ise farklı rotalar izleyecek ve bir izleme terası olan fuayeye bağlanacak.
Bir oditoryum, kafeterya ve vestiyer alanı da fuayede hizmet verecek diğer mekanlardan. Küçük galerilerin yanı sıra müzede yer alacak kütüphane, heykel bahçesi ve restorasyon atölyeleri de müzenin o bölgeye kazandıracağı diğer deneyimlerden.
Neues Museum Restorasyon Projesi ile 2011 yılında Mies van der Rohe Ödülü alan Chipperfield, 1800’lerde inşa edilen ve 2. Dünya Savaşı sırasında bombardımanla büyük hasar alan eski müzeyi 11 sene içerisinde yeniden yarattı. 1999 yılında UNESCO Dünya Kültürel Miras listesine alınan müze, nispeten sükunet içerisinde geçen uzun bir sürede rekonstrüksiyon yapılan eşsiz projelerden.
Savaş sırasında bir harabeye dönüşen yapıyı yepyeni bir mimari için altlık olarak görmek ya da tamamen bir rekonstrüksiyon projesi olarak ele almak Chipperfield için seçenekler arasına girmedi. Projede zarar gören doku hem sürekli bir yapı oluştururken hem de çağdaş elemanların kullanılmasına izin verdi ve tasarlanan yeni rotalar “üçüncü yol” olarak nitelendirildi. Projenin asıl amacı, özgün hacmi yeniden tamamlamak ve 2. Dünya Savaşı’nda zarar gören parçaları tamir ve restore etmekti. Kısacası proje süreci, tamir, koruma, restorasyon ve yeni tasarımın multidisipliner bir etkileşimi olarak nitelendirilebilir.
Müze tasarlatmaya karar vercek olanlarımız varsa aramızda, öncelikli önerimiz tabii ki David Chipperfield. Ha, o biraz zor diyorsanız, deneyimlerini paylaşacağı 24 Şubat tarihli İstanbul konferansına hepinizi bekleriz. Kayıtlar buradan.
1 Yorum
Titr kelimesi yerine ünvan kelimesini kullanmam belki daha doğru olurdu dediğiniz gibi. Uyarınız için teşekkür ederim.
Ama, belirtmek isterim “titr” kelimesi TDK’da yer alıyor.