Bekir Coşkun'un 7 Haziran 2012 tarihinde Cumhuriyet Gazetesi'nde yayınlanan yazısı.
Kadının rahmi size ait ise…
Baktım da; neremiz bizim?..
*
Misal şu burnumuz…
Neye sokacağız, neye sokmayacağız?.. Ya da nerede kaldıracağız, nerede indireceğiz, karar sizin…
*
Dilimiz sizin…
Sus, sus…
Konuş konuş…
Fazıl Say “dilim benim” dedi, gidiyor…
*
Gözlerimiz sizin…
Türkiye’nin nereye gittiğini gören var mı?..
Yok…
“Görmeyenler görsün” dediğinde, fıskıyeli havuzları göreceğiz… Ama artık yerinde olmayan 3 bin kamu malını, ormanı, koruluğu, derenin şelalesini gören mi var?..
İstanbul’un on asırlık siluetini gör bakalım?..
Sırada Haydarpaşa gar binası…
Yok gözünü açan oldu mu, içine biber gazı…
*
Kulaklarımız…
Senin…
Seni dinlemeye iki kulak az bile…
Eşek kulağı lazım…
*
Ayaklarımız senin…
Git, gidiyoruz…
Dur, duruyoruz…
Bak iniş aşağı geri geri gidiyor Türkiye, ayakları tut tutabilirsen…
*
Midemiz senin…
Artık nasıl istersen…
Helal gıda mı?..
Aşure mi?..
Rakı, şarap yasak…
*
Kıçımız…
“Otur” de, oturur…
“Kalk” de, kalkar…
O da gitmiş Beyoğlu’nda sandalyeyi öne koymuş oturmuş, tabii “Kalk” dediler… Komutan kalkmadığı için gidip hapishanede oturmaya başladığından bir önceydi…
*
Geldik pipiye…
En az üçe göre mi, en az beşe göre mi?..
Nasıl dersen…
*
Beynimiz senin…
Bak koca medyada senin olmayan beyin kaldı mı?..
Ya da senden farklı düşünen; bilim adamı, savcı, yargıç, rektör, dekan, polis, asker, bürokrat, işadamı, vali var mı?..
Yok…
*
Bir o kalmıştı; kadının rahmi…
Artık neremizi istersen…