Başbakan Erdoğan ve “üçüncü köprü” yandaşları bugün İstanbul Boğazı’na üçüncü köprünün temelini atacak.
Onlara göre bu köprü, “İstanbul Boğazı’na takılacak üçüncü gerdanlık”tır! Ama öyle bir “gerdanlık” ki istemediği kocaya verilmek istenen genç kadına takılan bir gerdanlık. Bu yüzden İstanbul için bu “gerdanlık” gerçekte bir “kölelik lale”sidir!
Bu yüzden de İstanbul’un büyük sermaye ve arazi spekülatörleri tarafından yağmalanmasına karşı çıkanlar, bu köprülere karşı çıkmıştır. Onun içindir ki İstanbul’da köprüler gibi her büyük inşaatı, her yeni yapıyı yeni bir yağma, yeni rant kaynağı olarak görenlerle kentin çağdaş, içinde yaşayanlara yabancılaşmamış bir kent olarak sürmesini isteyenler arasında mücadele konusu olmuştur; bundan sonra da olacak görünmektedir.
İşte bugün Emek Sineması, Haliç Köprüsü, üçüncü köprü, Taksim’e yapılacak AVM,… üstünden yürüyen tartışmalar hep aynı kategoridendir.
Büyük inşaat firmaları, emlak spekülatörleri, mafya, ekonomik rantı siyasi ranta tahvil eden siyasi çevreler hep; İstanbul’un güzelliklerini (elbette başka kentleri de) hep dolar, avro, TL olarak görmüşlerdir. Böylece onlar, “zengin toprakların yoksul bekçileri” olmak yerine kamunun zenginliklerini yağmalayıp kendi mülkleri haline getiren bir sınıfın fertleri, haramiler olmayı tercih etmiştir.
Daha birinci Boğaz köprüsünün tartışmaları sırasında uzmanlar; “Eğer Boğaziçi’ne bir köprü yapılırsa altı köprü daha yapılması gerekecektir. Köprüler yaklaşımı, bir köprüler tuzağıdır” tezini savunmuştur. Uzmanlar o zaman köprü yerine tüp geçit, demir yolu ve toplu taşıma araçlarının geçişine uygun tünellerle kitle taşımacılığı sorununu çözen planlar sunmuştur. Ancak bunlar kabul görmemiştir.
O zaman buna gülünüp geçilmiştir. Ama daha birinci köprünün inşaatı sürerken ikinci köprünün yapılması için tartışmalar başlamış, ikinci köprü yapılırken üçüncünün gerektiği tartışması yapılmıştır. Şimdi üçüncüsünün temeli atılırken de dördüncüsünün hazırlıkları için girişimlerden söz edilmektedir.
Sermayenin aç gözlü temsilcileri onların köşe başlarını tutmuş sözcüleri bu gerçekleri dikkate almayarak “köprüler tuzağı”na bilerek girmiş, tuzağın halkın üstüne kapanması için ellerinden geleni yapmıştır. Dahası bu yüzsüz takımı, yaptıkları işin doğruluğunu kanıtlamak için; “Bakın dün birinci, ikinci köprüye karşı çıkanlar yapılan köprülerden kendileri de geçmektedir. Şimdi de üçüncü köprüye karşı çıkıyorlar” diye işi mugalataya götüren bir tarzla şehir plancıları, mimarları, mühendisleri, halktan yana ekonomik tercihler yapılmasını savunan iktisatçıları “ti”ye almış; onları ilerlemenin, gelişmenin karşısında gibi göstermiştir.
Köprülerin bu yanı üstüne yazılmayan şey kalmamıştır. Ama bu üçüncü köprünün temelinin 29 Mayısa, yani İstanbul’un Türkler tarafından fethinin 560’ıncı yılına denk getirilmesi de ayrı bir trajik durumdur.
Bu köşede daha önce de yazıldı; kentlerin, hele de İstanbul gibi sembolik değeri yüksek bir kentin fetih yıl dönümlerinin kutlandığı pek görülmüş bir şey değildir. Tersine kentlerin fetihleri değil kurtuluşları kutlanır. Örneğin İstanbul’un emperyalist işgalcilerden kurtuluş yıl dönümünü kutlamak herhalde mantıklıdır. Ama her ne hikmetse İstanbul’un işgalden kurtuluşu pek kutlanmaz; ama İstanbul’un Türkler tarafından zaptı, herkesin gözüne sokularak, “gemilerin karadan yüzdürülmesi” gibi aptalca törenlerle kutlanır!
Sanki bu fethe hâlâ inanamamışlardır!
Herhalde bu zevat, İstanbul’u hak ettiklerine, İstanbul’a layık bir yönetim olduklarına inanmış değildir!
Sorunun tarih bilinciyle ilgili böyle bir yanı vardır. Ancak bir yanı daha vardır ki o da, üçüncü köprü, Taksim’e kışla ve AVM, Galataport, Haydarpaşa, “Çılgın proje”, üçüncü hava limanı,… gibi projelerle İstanbul uluslararası sermaye ve yerli sermaye grupları tarafından yeniden ve yeniden işgal edilmektedir. Aslında kutlanan da 1453’teki “fetih”ten çok sermayenin İstanbul’u yeniden ve yeniden yağmalaması, işgali, emekçilerin kentin dışına ve varoşlara sürülmesidir!
Ötesi hamaset ve halkın bilincini çarpıtmadır.