Okullarda Neden Hep Müze Projesi Yaptırılır?

HERITAGE 2015 Restorasyon, Arkeoloji ve Müzecilik Teknolojileri Fuarı ve Konferansları'nın ilk gününde Can Binan, Gülsün Tanyeli ve Emre Arolat'ın sunumları dikkat çekiciydi.

Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Salonu’nda düzenlenen fuarda farklı alanlarda konferanslar verildi. Bunlardan öne çıkanlardan biri Can Binan ve Gülsün Tanyeli’nin, ICOMOS’un hazırladığı ve 2013 yılında kabul edilen “Türkiye Mimari Mirası Koruma Bildirgesi” ile ilgili sunumlarıydı.

YENİDEN YAPIM AYNI ZAMANDA BİR POLİTİKA ALANI

Bildirgenin kavramsal çerçevesini aktarmak üzere sözü alan Can Binan, bildirgenin “Koruma ve restorasyon sürecinde bulunan tüm aktörlere yasal süreçlerin değişken alanlarında, etik anlamda bir yol gösterici” olduğunu belirtti. Binan’ın ardından sözü alan Gülsün Tanyeli, bildirgenin pratikte nasıl yansıma bulacağı ile ilgili aktarımlarda bulundu.

Bildirgenin müdahale tiplerine bakışını aktaran Tanyeli, yeniden kullanım ve işlevlendirme konusuna vurgu yaparak “Eminim bunun üzerine yapılmış çok başarılı projeler vardır ama Türkiye’de iyi uygulanmış bir proje olduğunu düşünmüyorum” dedi. Bu projelerde tasarım dışında birçok farklı kriterin de önemli olduğunu belirten Tanyeli, “Yapının yaşı, kaldırabileceği işlev ve kullanım kapasitesi gibi diğer alanlardaki detaylar da önemli” dedi. Yeniden yapımın ise aynı zamanda bir politika alanı olduğunu düşündüğünü belirtti.

MİMARLIĞIN DÜNYAYI DEĞİŞTİREBİLECEĞİNİ DÜŞÜNMÜYORUM

Heritage 2015 konferanslarında bir diğer dikkat çekici konuşma Emre Arolat’ın “Karmaşık ve Müphem Bir Mimarlık Alanı Olarak Müze” başlıklı sunumuydu. Sunumuna “Bizim okullarımızda hep müze yapılır, apartman yaptırılmaz sanki ülkemizde sürekli müze yapılıyormuş gibi…” diyerek başlayan Arolat sunumunun ilk bölümünde müzenin mekansallaşması sürecinde sanat ve birikim fenomeninin değişiminden bahsetti.

“Benim anladığım kadarıyla nadire kabinelerinin kendini önemli hale getirdiği “16. Koleksiyonları” bu işin başlangıcı. 18.yy ise bir kırılma noktası ve modern anlamda müzenin ortaya çıktığı süreç. 19.yy’da ise aydınlama müzeleri diyebileceğimiz müzeler var, bu noktadan sonra ‘nesneye göre mekan’ gibi bir ilişki başlıyor… Dolayısıyla mimari de koşullanmaya başlıyor. Sanat müzeleri, teknoloji müzeleri gibi temsil eden mekanlar ortaya çıkıyor.” diyen Arolat, 20.yy’ın ve avangart sanatın, tarafsız mekanları ortaya çıkardığına ve bu sürecin 21. yy’da da devam ettiğine dikkat çekti. “Sanatın şekil değiştirmesiyle mimarinin paralel değişmesi normal bir durum ama sanatın dünyayı değiştirebildiği gibi mimarinin dünyayı değiştirebileceğine inanmıyorum. Mimarlık dünyanın değişimine uyum sağlar.” dedi.

Emre Arolat, konuşmasının ikinci bölümünü Santral İstanbul, Antakya Müzesi ve Antrepo 5’e ayırmıştı.

Santral İstanbul’un yapım sürecini aktaran mimar, yapı ile ilgili “Çok iyi sergiler düzenlenmişti ve çok yeni bir şey söylemeden eski yapının izini takip ederek yapılan, geride duran bir yapıydı. Türkiye’de ilk defa bir çağdaş sanatlar merkezi tasarlanmıştı ve yapı mimarlık okuluna dönüştürüldü. Bunu bir mimar olarak onaylamadığımı söylemek istiyorum!” dedi. Mimar, yapının dönüşümünün ardından kampüse ayak basmadığını da sözlerine ekledi.

Antakya Müze Otel’in yapım süreci hakkında da bilgi veren Arolat yapının, özel mülkiyette bulunan bir arazide çıkan arkeolojik kalıntıların nasıl korunabileceğine dair önemli bir örnek olduğunu belirterek; “Belki proje sosyal anlamda eleştirilebilir ama mimari ve arkeolojik anlamda yepyeni bir koruma ve mimari anlayış ortaya koyuyor. Dolayısıyla değerli bir proje olduğunu düşünüyorum.” dedi.

Arkeolojik kalıntıların bulunduğu bir alanda inşaat yapmanın zorluklarına da değinen Arolat “Kazı alanına hiçbir makine girmedi” diyerek “İnşaat yapılması da ayrı bir tartışma konusudur ama bu alan başka bir durumda ya üstü kapanacaktı ya harap edilip bırakılacaktı; bu projede yeni bir turizm anlayışı ile halka kazandırılıyor” dedi.

ANTREPOLARIN SİLÜETTEKİ VARLIĞI HER ŞEYDEN ÖNEMLİ

Son dönemin tartışmalı bir diğer projesi olan Antrepo projesi ile ilgili de bilgi veren Arolat, yapının temelde Antrepoların silüette oluşturduğu “ızgara” dokuyu korumayı hedeflediğini belirterek “Antrepoların ömrünü tamamladığını, koscakoca çirkin yapılar olduğunu düşünenler olabilir; ben hiç öyle düşünmüyorum, bunlar bir dönemin yansımasıdır, bu ızgaranın silüetteki varlığı bana her şeyden daha önemli geliyor. Hatta İstanbul Modern’in kendini griye boyayarak bu gridi nasıl bozduğunu da ayrıca ele almak gerektiğini düşünüyorum.” dedi.

Yapıyı ele alırken stürüktürel girdi soyduklarını ve çeşitli güçlendirmeler yaparak yeni konteynırlar ile doldurduklarını belirten Arolat içeride ise steril olması gereken alanlarda da “white box”lar yarattıklarını belirtti.

Etiketler

3 yorum

Bir yanıt yazın