1960'larda Belçika'nın Liege kentinde Belçika modernizminin önemli örneklerinden biri olarak ortaya çıkan Jacques Gillette'in Sculptural House projesi, organik mimaride gerçek bir yaşam deneyimi sunuyor.
Belçikalı mimar Jacques Gillet tarafından tasarlanan ve 1967-1968 yılları arasında Belçika’nın Liege kentinde inşa edilen Sculptural House projesi, yapının ve biçimin bir sentezi olarak ortaya çıktı.
Gillet tasarım anlayışlarını ise şöyle tanımlıyor: “Doğadan ve organik biçimlerden ilham alarak oluşturulan bu tasarım, sanatların bir sentezi olarak görülebilir. Bir devrim başlatma amacı gütmedik fakat basitçe mimarideki biçimlerin standartlaşmasına, insanlığın doğayla bağlarını koparan ve konfor için ortaya atılan mimariye karşı duran, yeni bir şey ortaya koymak istedik.”
Jacques Gillet’in, Kiesler’in Endless House tasarımı, Archigram’ın Living Pod veya Spray Plastic House projelerinden etkilendiği söylenebilir. Fakat en çok Robert Bruno’nun yapımı tam 25 yıl süren Steel House projesinden etkilenmiş olduğu belirtiliyor.
Steel House
Living Pod
Organik mimari hareketi 19. ve 20. yüzyıllarda Sullivan, Gaudi, Horta ve Rudolf Steiner ile gelişti. Bu akım 20. yüzyılın ortalarında 2. Dünya Savaşı nedeniyle kesintiye uğruyor ve savaş sonrası dönemde kitlesel üretim ortaya çıkıyor. Savaş sonrası modernist havayı dağıtmak üzere yola çıkan mimar Jacques Gillet, 1962 yılında başladığı projesinde insanlığın köklerini, doğayı ve organik mimariyi hedef aldı. 1960’ların organik mimari dalgasıyla steril, temiz, fonksiyonel mekanların yerini kimliği belirsiz organik formlar almaya başladı.
1931 yılında Liege’de doğan Gillet mimari eğitimini 1956 yılında Académie des Beaux-Arts’ta tamamladı. Bundan sonra da kendini betonun inşasında şiirsel biçimleri keşfetmeye adadı ve Sculptural House projesiyle zirveye ulaştı. Projeye başlamadan önce ruh eşleri olarak anılabilecek heykeltraş Felix Roulin ve mühendis Rene Greisch ile bir araya geldi. Bu proje bir bakıma bilimin, sanatın ve mimarlığın bir kombinasyonu olarak ortaya çıktığı vurgulanıyor.
Gillet tasarımı şu sözlerle anlatıyor:
“Yaratmam gerekiyordu. Yeni, orijinal, açık havada kendi ellerimle inşa edebileceğim bir çalışma olması gerekiyordu. İşte bu da böyle bir proje. Mimariyi bir heykeltraşın heykelini şekillendirdiği veya bir ressamın tablosunu yarattığı gibi tasarladım. Bina için bir fonksiyon belirlememe gerek yoktu. Bana göre bir yapının fonksiyonu, içinde ne yapılıyorsa odur.”
Gillet, Roulin ve Greisch, daha önce konut yapımında kullanılmamış bir teknik kullanmıştı. Çabuk donan beton, serbestçe biçimlendirilmiş metal kafesin üzerine püskürtülerek 5 cm kalınlığında bir tabaka elde edilmişti. Gillet, kullanılan tekniğin ve malzemelerin ekibe yaratıcı bir özgürlük tanıyarak standart mimari üretimin dışında üretimin yapılmasına fırsat verdiğini belirtiyor. Bu sayede doğa, mekan, malzeme ve şiirsellik arasında bir birliktelik kurulduğunu vurgulayan Gillet bu süreci şöyle anlatıyor:
“Çelik çubuklar kıvrıldı ve teker teker yerleştirildi. Oluşturulan metal ağ ile ortaya çıkan formun üzerine beton dökülerek yapı, ana görüntüsüne kavuştutuldu. Hiçbir ek olmadan iç mekanın kabuğu yapının dış kabuğunu oluşturdu. Biçim ve malzeme arasındaki uyumu göstermek için yapının dışı, herhangi bir örtü ile kaplanmadan çıplak bırakıldı.”
İnşaat süreci
Yapının şekli ve mekansal organizasyonu ise önceden planlanmamıştı. Her şey inşaat süresince yerinde gerçekleştirilmişti.
1967 yılında hayata geçirdikleri projeleri ile neredeyse proje planları bile yapılmayan yaşanabilir bir heykelsi obje tasarlamışlardı. Projenin inşa sürecinde bir kaya gibi çevresindeki doğa ile bütünleşen spontane bir organik mimari ortaya çıktı.
Finalde ortaya çıkan ürün organik yapıya tezat olacak şekilde büyük pencelerler ile tamamlandı. İç mekandan dışarıya dış mekandan içeriye beklenmeyen manzaralar yaratıldı. İç mekanın kabuğu yalıtkan köpük ile kaplandı. Ev, çalışmadan 14 ay sonra, 1968 yılında tamamlandı. İç mekan aydınlık, rahat bir mağara, göçebe mekanı havasına bürünürken dış mekana doğal bir kaya görüntüsü verilmiş. Temel yaşam alanını oluşturan oturma odası, yemek odası ve mutfak geniş pencerelerle manzaraya açılan, geçişken mekanlar olarak kurgulanmış. Bu evde merdiven yok, yaşayanlar farklı katlara beton rampalarla veya düzensiz merdivenlerle ulaşıyor.