Sığınma evlerinin gündeme geldiği şu günlerde, yönümüzü tarihe çevirmeliyiz. Çünkü, Türkiye'deki ilk sığınma evi Osmanlı Devleti tarafından 18. yüzyılda İstanbul Eyüp'te açılmış.
Adı Hatuniye Dergâhı. Burada, şiddet gören ve zor durumda olan kadınlara zanaat öğretilip onların kendi ayakları üzerinde durmaları sağlanıyor, psikolojik rahatsızlıkları olanlarsa tedavi ediliyor.
Geçtiğimiz hafta, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin’in kadın sığınma evleri ile ilgili yaptığı açıklamalar hayli meşgul etti gündemi. Bakan Şahin, bu alanda yenilikler getireceğini söylemiş ve mağdur kadınlar için bir adım atmıştı. Bunlardan en çok konuşulanı, yasada yapılması düşünülen değişiklik oldu. Şahin; “50 binin üstünde nüfusu olan yerlerde sığınma evi açılabilir.” ifadesinin ‘açılır’ olarak değiştirileceğini söyledi ve sığınma evi sayılarının artırılması konusunda bir açılım yaptı.
Kadına yapılan şiddetin azalmadığı, üstüne her geçen gün arttığı ülkemizde bu girişim önemli. Çünkü Türkiye’deki kadın sığınma evlerinin sayısı sadece 65. Yani, oldukça az. Modern bir çağda, bu konuya şimdiye kadar önem verilmemiş olması ise ülkemiz açısından olumsuz bir durum. Çünkü, Türkiye’nin mağdur kadınlar için açtığı ilk sığınma evinin tarihi hayli eskiye, 18. yüzyıla kadar uzanıyor. İlginç gelebilir ama Osmanlı Devleti’nde sığınma evlerinin açılış tarihini 300 yıl öncesine götürecek bir yapı mevcut: İstanbul’daki “Hatuniye Dergâhı”.
Mimar Fatma Sedes’in Tarihî Mirası Koruma Vakfı bünyesinde yaptığı çalışmalarla keşfettiği yapıyı bundan iki yıl önce Aktüel dergisinde Gökçen Beyinli Dinç’in hazırladığı bir dosyayla öğrenmiştik. O dönem yapı Büyükşehir Belediyesi tarafından restore edilmişti. Şimdi ise, Fatma Şahin’in sığınma evleriyle ilgili yaptığı açıklamalar gözlerimizi, 2010 yılında âtıl durumdan kurtarılmış yapıya, Osmanlı’nın sığınma evine çevirdi yeniden.
Yapının, tam olarak hangi tarihlerde yapıldığı ise ihtilaflı. Çünkü Pier Loti’nin hemen altında 2000 metrekarelik bir alanda kurulu bu mekan, sığınma evi olmadan önce bir Mevlevî tekkesiymiş. Bir başka rivayete göreyse 16. yüzyılda Bektaşilerin kaldığı bir ibadethaneymiş. Ama bilgilerden en sağlıklı olanı 18. yüzyılın başlarında Hoca Hüsamettin tarafından yapıldığı ve bir süre sonra sığınma evi olarak kullanıldığı. Bu yüzden; İstanbul Büyükşehir Belediyesi, restorasyonu bitirince buraya Hoca Hüsamettin Tekkesi adını vermiş.
13. yüzyılda bile kadın sığınma evi vardı!
Kaynaklarda anlatıldığı üzere, Doğu’daki ilk sığınma evi Osmanlı’ya ait değil. Yazar Fatma Aliye’nin Hanımlara Mahsus gazete’de 1895 yılında yayımladığı “Meşahir-i Nisvan-ı İslamiyyeden biri: Fatma binti Abbas” adlı makalesi bu konuda bilgi veriyor. Makalede, Fatma binti Abbas’ın 13. yüzyılda Ribatü’l-Bağdadiye tekkesinin şeyhi olduğu ve tekkede kocasından boşanmış, kocası tarafından kovulan, aciz kalan kadınların korunduğu bildiriliyor.
Tekke restorasyon öncesi harabeydi!
Peki, dergah restorasyon öncesinde nasıldı, şimdi nasıl? Mahalle sakinlerinin söylediğine göre, burada sadece tarihî mezarlıklar, cami minaresi bir de harabe bir ev varmış ve defineciler tarafından kazılara maruz kalmış. 1990’larda ise tekkenin bulunduğu bahçe, gecekondularla dolmuş. 2008’de başlayan ve 2010’da biten restorasyondan sonra ise mezarlara bakım yapılmış, bahçeye peyzaj düzenlemesi getirilmiş ve kaynaklarda geçtiği üzere tekke ve tekkeye bağlı mescit yeniden inşa edilmiş. Şimdi Büyükşehir Belediyesi tarafından özel davet ve toplantılar için kullanılıyor. Etrafı setlerle çevrili ve oldukça bakımlı. Bahçesinde çeşit çeşit ağaçlar ve Osmanlı’da kadınlar için kullanılan çiçekli kırık mezar taşlarının sergilendiği bir alan dahi var.