BATIMAT fuarını ziyaret etmek için gittiğimiz Paris'te inşa edilmiş, son dönemde öne çıkan 3 yapıyı görme fırsatı yakaladık.
Frank Gehry, Jean Nouvel ve Renzo Piano… Çağdaş mimarlığın bu üç önemli isminin Paris’te inşa edilmiş yeni projelerini sizler için inceledik.
Paris’in çağdaş yapılarından biri olan Filarmoni Salonu, Jean Nouvel’in 2007’de Paris Filarmoni tarafından açılan konser salonu yarışmasında birincilik ödülünü kazanan projesi. Henüz inşaatı tamamlanmayan ancak Ocak ayında konser salonunun açılışı yapılan bu bina, mimarlık medyasına yansıyan işvereni ile mimarı arasındaki gerilimle hafızalarımızda yer etti.
Konser salonunun açılışına katılmayan Jean Nouvel, inşa edilirken tasarımındaki özgün niteliklerin göz önünde bulundurulmadığı gerekçesiyle kendi projesini protesto etmişti. Hatta işveren ile mimar arasındaki bu gerilim mahkemeye taşınmış ancak mahkeme sonucunda orijinal projesinin bozulduğuna dair yeterince kanıt sunamadığı gerekçesiyle mimarı, kendi açtığı davayı kaybetmişti.
Nouvel’in yarışma projesi görselleri
Nouvel’in yarışma projesi görseleri
Paris’in kültür mekanlarının yer aldığı Parc de la Villette’de inşa edilen Filarmoni Salonu, metro istasyonundan çıktığınızda cephesindeki ışıltıyla uzaklardan sizi karşılıyor. İş makinelerinin ve inşaat işçilerinin çalıştığını görünce yapının henüz tamamlanmadığı anlaşılıyor. Gri tonlarındaki kuş figürleri ve alüminyum kaplaması ile dikkat çeken cephe yapım aşamasında. Çeşitli biçimlerdeki 340.000 kuş figürünün yerleştirilmesi planlanan cephe, bazı eleştirilerde Hitchkok’un Birds filmini andırdığı belirtilerek biraz ürkütücü bulunmuştu. 2400 kişilik bir konser salonu, prova odaları, Paris Filarmoni için yönetim merkezi, eğitim merkezi, sergi alanları, restoran, mağazalar bulunduran yapının formu, ziyaretçilerin üzerine tırmanabileceği bir tepeyi andırıyor. Nouvel’in, Paris’in üçüncü tepesi olarak adlandırdığı binada yaratılan açık teraslar iç mekana bağlanarak tepeden aşağıya tüm alanların deneyimlenmesine olanak tanıyor.
Paris’in en yeni binalarından bir diğeri, Frank Gehry tarafından tasarlanan Louis Vuitton Foundation. Ekim 2014’te açılışı yapılan bina, Gehry’nin sıradışı tasarımlarından biri olarak öne çıkıyor. Louis Vuitton Foundation’ın kültür merkezi binası olarak tasarlanan yapı tamamlanır tamamlanmaz birçok eleştiriyi de beraberinde gelmişti.
Fotoğraf: Iwan Baan
Bazıları binayı sadece bir “mimari heykel”, “logo mimarisi” olarak değerlendirip ağır eleştirilerde bulunmuş, hatta Gehry, katıldığı basın toplantısında bir gazetecinin bina hakkındaki olumsuz eleştiriler hakkında ne düşündüğünü sorması üzerine orta parmağını göstererek verdiği cevapla gündeme oturmuştu. Bazıları ise bu projeyi Louis Vuitton’un kente bir hediyesi ve “Gehry’nin son dönemdeki en büyük zaferi” olarak değerlendirmişti.
İlk bakışta bir yelkenliyi andıran bu çağdaş sanat merkezi, Paris’in en büyük ikinci parkı Bois de Boulogne’de inşa edildi ki yapının tasarımından ayrı olarak inşa edildiği bölge de ayrıca tartışma konularından biriydi. Gehry’nin 19. yüzyılın cam mimarisinden esinlendiğini belirttiği tasarımı, ana binanın üzerini kıvrılarak örten, 3.600 cam panelden yapılmış 20 kanattan oluşuyor. Çevresindeki yeşille ilginç bir kontrast oluşturan bu yapıyı özellikli kılan parçası, bulut görünümündeki bir kaplama oluşturan cam cephe tasarımı. İç mekanında çağdaş sanat koleksiyonlarının sergilendiği kalıcı sergiler ile geçici sergilerin yer alacağı 11 galeri, 350 kişilik bir oditoryum, etkinlik mekanları ve eğitim faaliyetlerinin sürdürüleceği mekanlar bulunduruyor.
Projede bahsedilmeye değer olan diğer mekanlar ise açık alanlar. Üst katlarda dışarıya açılan kapılar yardımıyla çıkılan teraslar, hem kullanıcılar için bir dinlenme alanı oluşturuyor hem de eserlerin sergilenmesi için farklı bir mekan sunuyor. Kent manzarasına hakim bu teraslar, cam kanatlar sayesinde rüzgardan korunmuş oluyor. Aynı zamanda yapının çevresinde dolanan merdivenler ile mekana girmeden de dolaşmak mümkün.
Renzo Piano Building Workshop tarafından tasarlanan Pathe Foundation binası, 19. yüzyılda inşa edilmiş, daha sonra sinemaya dönüştürülen bir tiyatro bloğunun ortasında yer alıyor. Fransız sinema endüstrisi Jérôme Seydoux-Pathé vakfı için tasarlanan bina, bir ofis alanı, Pathe’nin arşivlerinin sergilenmesi için mekanlar aynı zamanda 70 kişilik küçük bir sinema salonu yaratıyor.
İki tarihi blok arasında sıkışmış bir balon görünümünde olan bu binayı Piano, “organik yaratık” şeklinde tanımlıyor. Mevcut yapıların sınırlarına saygı duyarak tasarlanan proje ile aynı zamanda tarihi yapının restorasyonları da gerçekleştirilmiş. Kavisli hacmiyle öne çıkan yeni bina, iki blok arasındaki boşluğu kaplamaya yönelik geliştirilmiş. İç mekanların gün ışığından faydalanabilmesi için çatıdan başlayıp avluya kadar kıvrılarak alçalan binanın cephesinde yarısaydam cam levhalar kullanılmış.
Projenin üst katlarında vakfın ofis alanları yer alırken alt katlar sergileme mekanı olarak kullanılıyor. Bodrum kat ve 1. katta yer alan sergileri 6,5 Euro karşılığında gezebiliyorsunuz, şanslıysanız bodrum katta yer alan küçük sinema salonunda gösterilecek filmi de izleme imkanı da sunuluyor. Bodrum katta çeşitli afişler sergilenirken 1. katta bugüne kadar sinema endüstrisinde kullanılmış makineler sergileniyor.
Mekana girdiğinizde sizi şaşırtacak olan şey ise vakfın binaya ve mimara gösterdiği saygı oluyor. Girişte dizilen masalarda Piano’nun proje çizimleri, maketleri ve fotoğrafları sergileniyor.