Büyük Paris Kentsel Dönüşüm Yarışması'nda seçilmiş 10 projeden birini tasarlayan ekibin başındaki isim Fransız Mimar Antoine Grumbach, Yapı-Endüstri Merkezi'nde (YEM) konferans verdi.
Fransız Anadolu Araştırmaları Enstitüsü (IFEA) iş birliği ile gerçekleşen “Büyük Paris” (Grand Paris) temalı tartışma-konferans dizisinin ilki olan toplantıda, Paris örneği üzerinden İstanbul’un planlanma süreci de tartışıldı.
YEM Yönetim Kurulu Başkanı Doğan Hasol, Fransız Büyükelçisi Laurent Bili ve IFEA Müdürü Nora Şeni’nin açılış konuşmalarıyla başlayan konferansta, Grumbach Paris’i “2 milyon kişinin yaşadığı küçük bir kent” olarak nitelendirdi. İdari sınırların Paris’i kısıtladığını ve kentin gelişiminde Seine Nehri’nin nasıl bir rol üstlendiğini anlatan mimar, yaptıkları çalışmanın 1965 yılında yapılmış olan Nazım İmar Planı’nın yenilenmesi olduğunu belirtti. Paris’in kentsel dokusu nedeniyle, çeperleriyle olan bağlantısı önemli bir sorun teşkil ediyor. Paris’te ulaşım büyük ölçüde metro ile gerçekleştiriliyor, ancak kentin bir ucundan diğer ucuna gidebilmek için merkezde aktarma yapılması gerekiyor.
Grumbach, konuşmasında “Neden Büyük Paris?” senaryosunu beş başlıkta özetledi:
1. Jeopolitik konum: Denize uzak bir kent olan Paris’i, Seine Nehri avantajını kullanarak “denize açmak.”
2. Coğrafi kimlik: Kentin daha işlevsel hale gelmesi için, coğrafi temelleri göz önüne alarak bölgenin kimliğini oluşturmak. Paris’i bir liman kenti olan La Havre’e Seine Vadisi ile (Paris-Ruen-Le Havre hattından) bağlamak.
3. Doğa-kent: Zengin doğal mirası koruyarak, endüstrinin nereye kurulacağını, şehrin ne şekilde gelişeceğini belirlemek.
4. Mobilite örgüsü: Demiryolu-denizyolu-toplu taşıma gibi her türlü ulaşım aracının içi içe geçmesi; bisikletten hızlı trene her ölçekte ulaşıma hitap etmek.
5. Bölgeyi harekete geçirmek: 19. yüzyılda olduğu gibi, Paris ile Le Havre arasında büyük bir evrensel sergi gerçekleştirilmesi önerisi.
Grumbach, böyle büyük ölçekli kentsel tasarım projelerinde belediyelerle müzakere evresinin yanı sıra kamusal tartışmanın önemine de değinerek, bu proje sürecinde hazırlıkların 1 yıl sürdüğünü, 50 kez halka açık toplantılar yapıldığını belirtti.
Konferansın ikinci kısmında ise Büyük Paris projesi, İstanbul perspektifinden değerlendirildi. Nora Şeni moderatörlüğünde gerçekleşen oturumda öncelikle söz alan MSGSÜ Öğretim Üyesi Şehir Plancısı Güzin Kaya, Grumbach’a plan-proje ilişkisi, yönetişim, devletin süreçteki rolü ve sürdürülebilirlik konusunun tasarımda nasıl ele alındığı üzerine sorular sordu. Grumbach’ın verdiği cevap, günümüzde düşünmek için elimizde olan araçların, geçmiştekinden oldukça farklı ve hızlı olduğu, internetin gelişimi ve dinamik yönetişim sistemlerinin ortaya çıkmasıyla daha cesur projeler önermenin ve büyük iddialar ortaya atmanın doğal olduğu yönündeydi. Kyoto Protokolü’nün getirdiği zorunlulukların projelere nasıl entegre edileceği konusunda çalışmalar yaptıklarını anlatan mimar, “Plan zamanı izlemelidir,” dedi.
İstanbul Şehir Üniversitesi Öğretim Üyesi Şehir Plancısı Murat Güvenç ise, Grumbach’ın anlattığı planla, İstanbul’u karşılaştırmamak istediğini dile getirerek, İstanbul’da Batı Avrupa’dakinden farklı bir büyüme olduğunu ve planlama sistemimizin, böylesine büyük bir metropolde yönetim etkinliği gösteremediğini söyledi.
Taksim Platformu, İnsan Yerleşimleri Derneği Başkanı Mimar Korhan Gümüş’ün Grumbach’a yönelttiği soru, müzakere alanının katılıma açılmasında yatırımcıların ne zaman devreye girdiği şeklindeydi. Yaratıcı düşüncenin güvence altına alınmasının önemine değinen Gümüş, mimarların yatırımcı ile anlaşmalar yapıldıktan sonra devreye girmesinin doğru bir yöntem olmadığına vurgu yaptı. Gümüş’ün sorusu üzerine Grumbach, Fransa’da kamu ile özel sermayenin tüm projelerde birlikte olduğunu, sadece yatırımcının projesinin kamu mekanını yaratmadığını söyledi. Binaların, bu ölçekte projeler söz konusu olduğunda “mikro” kararlar olduğunu belirten Fransız mimar, “Kentte sadece iyi mimarlar olsa çok sıkıcı olurdu,” dedi.
Atelye 70 Şehir Planlama ve Tasarım Grubu Kurucusu Şehir Plancısı Hüseyin Kaptan ise, karar aşamasında “ortak aklın” önemine değindi ve Fransız kentleri ile “iyi niyet” haricinde hiç benzemediğimizi söyledi.