Ertuğrul Aksoydan, şehir plancılarının ve meslek alanının sorunlarını kaleme alıyor.
Plancıların çilesi, daha mezun olmadan başlar aslında…
Sanki okulu bitirince bütün dünyayı planlayacakmışçasına bir eğitim görürler neredeyse…
Uykusuz geceler, stres, bunalım…
Okulu bitirdikten yirmi yıl sonra bile, ‘bir dersten kalmış, mezun olamamış ya da yanlışlıkla mezun edilmiş ama sonradan mezun olamadığı ortaya çıkmış, diploması iptal edilmiş’ kâbusları ile uyanan plancı sayısı yadsınamayacak kadar çoktur…
Oysa okul bittikten sonra bakarsınız ki, kazın ayağı hiç öyle değildir.
Kamuda çalışıyorsanız, genellikle bireysel rant talepleri ile ilgili dosyalar gelir önünüze.
Serbest plancı olarak çalışıyorsanız, daha çok bir parselin etrafına ‘küçük yuvarlak daireler’ çizip, altına da ‘plan onama sınırı’ yazmaktan ibaret hale gelir mesleğiniz…
Belki de o nedenledir ki, planlama mesleği, daha önce de defalarca söylediğim gibi, herkesin yapabileceği, ihtisas gerektirmeyen bir meslek haline dönüşmüştür günümüzde.
Ve de siyasilerin de, birilerine rant sağlamak veya bir basamak daha yukarıya tırmanabilmek için ellerinde tuttukları bir güç enstrümanı olmuştur adeta.
2012 yılının Nisan ayında, Türkiye’nin batıya açılan penceresi olan ızmir ilinin metropol bir ilçesinde, sosyal demokrat bir partinin grubunda (isim mühim değil), “Seçilmiş her meclis üyesinin her ihtisas komisyonunda görev yapabileceğine” dair bütün grup mutabakat içindedir!
Buradan yola çıkarak, varılmak istenen esas amaç ise, “bakkal, kasap, manav hiç farketmez. Herkes imar komisyonunda görev alabilir” yaklaşımını pekiştirmektir. Yoksa amaç ‘esnaf komisyonunda’ görev almak değil.
Sanırsınız ki, belediye meclis üyeliğine aday olan herkes örneğin KPDS türü bir sınavdan geçmiş ve sınav sonucuna göre meclis listelerine yazılmıştır.
Meclis üyesi olmadan önce bir parselin imar durumunu, ya da planlama açısından neler yapılabileceğini plancıya soran vatandaş, meclis üyesi olduktan sonra, yaşadığı kentin planlama süreci konusunda karar verici oluyor birden bire!…
Sakın yanlış anlaşılmasın, sadece kamu yararı adına!…
Yıllarca okuyup, yirmi yıl sonra bile, yazının başında yazdığım kâbusları gör, sonra birden acı gerçeği öğren : “Senin mesleğin, herkesin yapabildiği sıradan bir meslekmiş.
Yani boşuna okumuşsun!
Daha önce de birileri söylememiş miydi: “Planlama bilimi esnektir” diye…
Vay canına.
Plancı olmanın dayanılmaz hafifliği…
1999-2004 yılları arasında, Balçova Belediyesi’nde birlikte meclis üyesiydik. O Balçova da, ben de Büyükşehir’de imar komisyonu başkanlığı yaptım…
Mezun olduğundan bu yana, serbest piyasada çalışmış, hiç devlete bulaşmamıştı. Tam 25 yıl aralıksız büro tescili de olan serbest şehir plancısıydı.
Geçen yaz yine Balçova meclis üyesi idi kaybettiğimizde. Mekânı cennet olsun. ‘F grubu’ şehir plancısı olarak rahmetli oldu!
Meslek yaşamı boyunca hiç plan çizmeden ‘A Grubu’ karne sahibi olanların vicdanı sızlar mı dersiniz?
Bir düşünün, bu insan planlamayı bitirdikten sonra beyaz eşya işiyle uğraşmamıştı. Hep mesleği ile ilgili çalışmıştı. Ancak ne yazık ki, bir zamanlar planlamada birkaç yıl görev yapan mimarlar bile daha üst planlama karnelerine sahip olurken, onun gibiler, yaşamını ‘F grubu plancı’ olarak tamamlıyor.
Şehir Plancıları Odası, ‘karne yönetmeliği’ de denilen Plan YapımınıYükümlenecek Müelliflerin Yeterliliği Hakkında Yönetmelik’i tartışmaya açarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na yeni bir öneri götürmeye hazırlanıyormuş. Umarım bu konular ve de meslektaşlarımızın bu güne kadar kazandığı haklar ‘sehven’ dikkatlerinden kaçmaz!
Bir kızımız var bizim. Meslektaşımız Dilek Çakanşimşek…
Geçen aylarda 25. Yılını kutladı meslekte.
Bu uzun yıllar boyunca, hiç devlette çalışmadı. Hala, günde yüzlerce kilometre yol kat ederek çeşitli kurumlardaki işlerini kovalamaya devam etmekte.
ŞPO İzmir şubemizin gelirlerinin % 10’unu Dilek karşılamıştır desek sanırım yanlış olmaz.
“Oturduğum yerden meslektaşlarımın işlerine çelme takayım, ya da yaptıkları planları raporlarla müfettişlere şikâyet edeyim” dememiş, hep koşturmuş.
Hem devlet memuru, hem siyasi, hem de serbest plancı olarak çalışmış biri olarak, serbest çalışmanın zorluklarını bilen bir meslektaşınızım… O nedenle serbest çalışanları görünce üzülüyorum.
Ama elbette arkanızda ‘makam sahibi bir yakınınız’ varsa, o zaman iş değişir!
şunun, bunun ağız kokusunu bir ömür boyu çekmek kolay iş değildir…
Bu kadar yıllık çalışmanın karşılığında Çakanşimşek hangi grup karneye sahiptir sizce?
Peki, bu durum vicdanları kanatmıyor mu?
Hadi işi biraz daha ileri götürelim: Oda gelirlerinin % 10 unu karşılayan bir insanın, meslek örgütünde söz sahibi olmaması adaletli midir?
‘Parayı veren düdüğü de çalmalıdır’ gibi bir yaklaşım içinde değilim elbette. Ancak, parayı vermeyenlerin, parayı verenlerin parasıyla alınan düdüğü kullanarak, parayı verenlere patronluk taslamalarını da tuhaf buluyorum açıkçası. (Karışık bir cümle oldu ancak, yine de anlamlı bence!)
O, genel kurula gidecek delege bile olamazken, aidatını bile ödediği şüpheli olan birçok insanın delege olup, bir de Oda olanaklarıyla Ankara ya gitmesine ne demeli?
Hep AKP’den adalet bekliyoruz.
Oysa adaletsizlik her yerde!
Ankara’dan bir meslektaşım anlatıyor: “Büromda beş şehir plancısı çalışıyor. Öyle bir ücret belirlenmiş ki serbest bürolarda çalışacak plancılar için, eğer bunu uygulamak zorunda kalırsam, yanımdaki beş plancıdan ikisini işten çıkarmak zorunda kalabilirim.”
Şimdi insan düşünmeden edemiyor. Acaba bu ücretler belirlenirken, serbest büro sahiplerinin ne düşündüğü hiç sorulmadı mı?
Sorunlar ağır…
4 Nisan Çarşamba günü, yaşlı ve yorgun bedenimi yorma riskini de göze alarak, Odamız ızmir şubesine kadar gitmek suretiyle, (daha önce söz verdiğim gibi), genel kurul sürecinde Odamızın ne kadar bir harcama yaptığının ve kimlerin bu olanaklardan yararlandığına dair listesinin tarafıma verilmesi için yazılı dilekçe verdim.
Oradayken şube başkanımı da telefonla arayarak, bu durumla ilgili bilgilendirmek istedim. Ancak kendisi telefonuma yanıt vermedi ve geriye de dönmedi. şu ana kadar dilekçeme de herhangi bir yanıt gelmedi.
Bekliyorum…
Alsancak ziyaretimin olumlu yanı, MSM’ ye uğradığımda, ‘Umutsuz Ev Kadınları’ adlı dizinin Zeliş’ ini oynayan Evrim Solmaz’la (Evrim Hoca) tanışmam oldu.
Boşuna uğraşmayın. Bu konu ile ilgili ağzımdan laf alamazsınız…