Provast, Cambridge Üniversitesi ve Smith and Wallwork mühendisleri ile birlikte gerçekleştirdiği uzun süreli çalışmaların ardından PLP Architecture, tamamen kompozit keresteden yapılacak olan otuz katlı The Lodge’un tasarımına dair detayları paylaştı.
PLP Architecture tarafından gerçekleştirilen yeni araştırmalar, ahşap kullanımının yarattığı potansiyelleri gözler önüne seriyor.
Kompozit kereste, geleneksel inşaat malzemelerine kıyasla daha hafif ve çok yönlü bir materyal olarak karşımıza çıkıyor. Daha hızlı gerçekleşen inşaat süreci boyunca daha az atık ortaya çıkartıyor oluşu, yapıdaki karbondioksit emisyonunu minimize etmesi gibi avantajları ile kompozit kereste, dayanıklı yapısı sayesinde kendi ağırlığını taşıması gereken yüksek binalar için de ideal bir alternatif. Genellikle ahşap yapılar oluşturmak için kullanılan CNC frezeleme uygulamaları ve modüler tasarımlar, çoğunlukla sahada ele alınan işlemlerin çoğunun kontrollü bir fabrika ortamında tamamlanmasına ve montaj işlemlerinin önceden yapılmasına olanak tanıyor. Böylece, alana yapılacak teslimatların sayısı azaltılabiliyor ve montaj süreleri de kısalabiliyor.
Tüm bunlara ek olarak, ahşap yapıların bireylerin ruh halini olumlu yönde etkilediği daha önceden gözlemlenmiş ve kabul görmüş bir gerçek olarak karşımıza çıkıyor. PLP Architecture ortaklarından Kevin Flanagan’a göre insanların ahşabı yeşil alanlar ile ilişkilendirmesi ve yeşil alanlara yakınlık hissediyor olması, ahşap yapıları kent merkezlerine getirmenin bireyler için yararlı sonuçlar doğuracağının bir göstergesi.
Bütün bu artıların ışığında tasarım sürecinin yürütüldüğü The Lodge, dünyanın tamamen sağlık ve sağlıklı yaşam üzerine odaklanan ilk yapı standardı olan WELL Building Standard’a göre inşa edilecek. PLP Architecture, tasarım ve inşaat konusundaki başarılı uygulamaları sağlığa yönelik bilimsel araştırmalar ile birleştirerek, yapılı çevreyi sağlık ve refahı destekleyen bir araç olarak kullanmayı amaçlıyor.