Retro-fütürizm: Başarısızlığa Uğramış 13 Kentsel Tasarım Fikri

Pek çok mimarın şehir merkezleri için hayal ettiği planlar vardır. Fakat hayallerinin gerçek kentsel ortamda gerçekleşebildiğini mimarların pek azı görebilmiştir.

İnşa edilmemiş bu çok sayıdaki tasarım teknik olarak yapılabilir ve yaşayabilirken, geri kalan az miktardaki tasarım ise kaçıkça, gerçek dışı veya düpedüz acayip, biçimsizdir. Gelecek için ortaya atılmış geçmişe dönük bu 13 kentsel tasarım fikri – bu fikirler mükemmel derecede eşitlikçi toplumlardan deli bir diktatörün bencil taleplerine kadar uzanmaktadır – muhtemelen hiçbir zaman gerçekleşmeyecek. Böylelikle birçok durumda daha iyi durumdayız.

Gillette’nin Metropolü

Adı emniyetli tıraş bıçakları ile ayrılmaz bir şekilde ilişkilenmemişken, King Camp Gillette, şelalenin gücünden faydalanmak amacıyla onun etrafını dolaşacak şekilde yerleşecek ve “Metropol” olarak adlandırılacak bir şehre ilişkin ütopyaya sahipti. Bu hayali şehrin tüm sakinleri aynı hoşluklara ulaşabilecekti: etrafı mükemmel gözüken bahçelere sahip bina çatısı; yaşayabilecekleri, çalışabilecekleri, oyun oynayabilecekleri, yemek yiyebilecekleri şekilde farklı faaliyetlerin gerçekleştirilmesine dönük olarak bölümlenmiş binalar. Gillette’nin pek çok fikri gibi, bu tasarım da ortadan kaybolmadı; ancak açık bir şekilde sürdürülebilir kentsel merkezler için oluşturulmuş oldukça modern 21.yüzyıl yapılarına benzetildi.

Broadcare Şehri

Gillette’nin Metropol’ünde olduğu gibi “Broadcare Şehri” ile kastedilen de kentsel bir ütopya. Fakat ünlü mimar Frank Lloyd Wright yarının kusursuz toplumunu hayal ederken, yalnızca oldukça sıkıştırılmış ve etkin kullanımlı çok katlı binaları değil, evin genişleyen kendini sürdürebilir eklentilerini de gözünün önüne getirdi. Orijinal hali 1932’de tasarlanmış olan “Broadcare Şehri” her bir konut sahibini, kendileri tarafından bahçelerle dolu arazinin tümü üzerine tek ailelik olacak şekilde yapılmış evlere yerleştiriyordu. Ön bahçelerin her birinde uçak alanı olmasaydı her bir aile için arabalar da eklendiğinde burası neredeyse geleceğin banliyösünün gerçek bir öngörüsü olacaktı.

Atomurbia

Amerika’daki her bir aileye bir arazi vermek imkansız gözüküyorsa, “Atomurbia” gerçekleşirse nasıl bir hayata sahip olunacağını hayal edin. Bu tasarım 1947 tarihli Life dergisinde şu şekilde ayrıntılandırıldı: Atom bombasını keşfeden Amerika’nın nüfusu geometrik bir sistemle ülkenin tümüne nasıl yayacağı, her bir bombanın zararı minimum olsun diye tüm endüstrinin yer altına alınacağı anlatıldı. Tüm bu planın bugünün değeriyle kabaca 5 trilyon Dolar’lık bir maliyeti olacaktı. Yazarlar, Şikago’dan atom bilimciler bu planın on yıl içinde gerçekleştirilebileceğini düşündüler.

Hotel Attraction

Antoni Gaudi’nin mimarisi İspanya’nın Barselona şehrini bugün bile hareketli kavisleri, aksettiren yüzeyleri ve kendine has şekilleri ile tanımlar. Fakat Barselona, Manhattan’ın görece daha ağırbaşlı manzarasından çıkıntı yapmış bir başparmak gibidir. 1908’de siparişi verilen ve Grand Hotel olarak da bilinen “Hotel Attraction”ı Gaudi’nin aklına getiren belki de buydu. Yuvarlak, uzay gemisine benzeyen bu yapı, tamı tamına sonradan Dünya Ticaret Merkezi’ne ait İkiz Kuleler’in inşa edildiği yerde yükselecekti. Fakat otel fikrinden en sonunda vazgeçildi. 11 Eylül 2011’deki saldırının ardından Gaudi’nin gerçekleşmemiş tasarımının Patlama Merkezi’nin abidesi olması olasılığı düşünüldü.

Dünya Başkenti

Hepimizin bildiği gibi (şükürler olsun ki) Adolf Hitler’in hırsını yansıtan pek çok planı hiçbir zaman gerçekleşmedi. Fakat diktatör Hitler’in yeni Berlin için tasarladığı ve II. Dünya Savaşı’nda beklediği zaferden sonra inşa edeceği “Welthauptstadt”ı (“Dünya Başkenti”nin Almanca’sı) pek az kişi bilir. Hitler, dünyadaki diğer imparatorluklardan çeşitli unsurları alarak, kendine ait “Zafer Takı”nın yanında şehir merkezinin aşağısında geniş bir “Zafer Bulvarı” hayal etti. Berlin’in bataklık alanlarının bile bu tür ağır bir Romanesk mimariye uygun olup olmadığını belirlemek için bir test binası yapıldı. Bu bina bugün de ayaktadır.

Sovyetler Sarayı

Sovyetler Sarayı 100 metrelik boyuyla dünyanın en uzun yapısı olacaktı. Saray ayrıca, Lenin’e adanmış bir anıt olmak üzere, yıkılmış İsa Mesih Katedrali’nin yerine yapılacak ışıl ışıl yanan orak ve çekiçle taçlandırılacaktı. Tüm bunlar 1941’de Naziler’in istilası gerçekleşmeseydi olabilirdi. Nazi istilası yapımın durmasına neden oldu. Yapının çelik iskeleti, güçlendirme çalışmalarında ve köprülerde kullanılmak üzere parçalandı. Her şey katedral yeniden inşa edilebilsin diye doldurulduğunda, yapının temelleri 1995’ten kısa bir süre önce dünyanın en büyük açık hava yüzme havuzu olarak hizmet vermeye başladı.

Çağdaş Şehir

Le Corbusier olarak tanınan mimar, modern mimari olarak bildiğimiz mimarinin gelişimindeki temel figürlerden biridir. Le Corbusier’in sıkışmış şehirlerin sakinlerinin hayatlarını daha iyi hale getirmeyi amaçlayan pek çok teorik kentsel tasarım projesi bulunmaktadır. Le Corbusier, büyük şehirlerdeki kaosun neden olduğu hoşnutsuzlukla, “Çağdaş Şehir”i tasarladı. “Çağdaş Şehir” düzenli yapısıyla 3 milyon insana yerleşim imkanı sunuyor, sanayisi ve eğlence alanları bulunuyordu. Birbirinden uzak tüm meskun alanlar ulaşım için kişisel araçların kullanımını destekleyen yollarla birbirine bağlanacaktı.

Seward’ın Başarısı

Rusya İmparatorluğu’ndan ilk olarak Alaska’yı almak Seward’ın ahmaklığıysa, iklim kontrollü, camlarla çevrelenmiş 40.000 kişilik şehir olan “Seward’ın Başarısı” belki de bunu telafi edebilirdi. Belki de edemezdi. 1968’de önerilen, 1972’de ise iptal edilen inşa edilmemiş bu toplum Alaska’da bulunan Prudhoe Körfezi’ndeki petrol rezervlerinin keşfedilmesinin ardından, projeyi geliştirenlerin insan yığınlarının bölgeye geleceğini hayal etmesiyle ortaya atıldı. Daima 68 derecelik tepede bulunan parlak mücevher 20 katlı Alaskalı Petrol Merkezi olacaktı. Bu merkez; evler, ofisler, perakende satış alanları ve kapalı spor salonlarıyla çevrili olacaktı.

Triton Şehri

Buckminster Fuller’in “Triton Şehri”, 1960’ların estetik anlayışının tam bir göstergesi olmasa da bugünün su yüzünde gezen çevre dostu şehirlerine neredeyse oldukça kolay bir şekilde uydurulabilirdi. Fuller’in 6.000 kişiye kadar uygun kıyı bölgesi olan Tokyo Körfezi için bu dört yüzlü metropolü hayal etmesine bakarak, bir gelecekçi, mimar ve kaşif olarak bilindik çağdaşlarından, zamanından ileri olduğu görülmektedir. Fuller; deniz suyunu arıtma ve yeniden dolaşıma sokma olasılığına ilişkin çok sayıda yararlı, kirlilik yaratmayan yöntemler ve ülkedeki modası geçmiş yapıların malzemelerini kullanma hakkında yazılar yazdı. Tüm bu fikirler kendi zamanında neredeyse hiç popüler olamadı.

Geleceğin New York’u, “Gökdelenler Şehri”

1925 yılına gelindiğinde New York şehrinde halihazırda çok sayıda gökdelen bulunmaktaydı. Fakat zamanın gelecek bilimcileri sadece daha fazla gökdeleni değil, dizi dizi yüksek platformların üzerine inşa edilecek havai uygarlık ve etraflarında durmadan uçan, belki de sayıları tehlike yaratacak derecede çok olan, hava araçlarını hayal ediyordu.

New York Şehrinin Hayal Havaalanı

1925 yılına ait kartpostalda yer alan uçakların tümü kesinlikle New York’ta abidevi bir hava alanına gereksinim duymaktaydı. Manhattan’ın merkezine bırakılacak gerçek bir izden daha iyi bir seçenek neresi olabilirdi? “New York Şehrinin Hayal Havaalanı” şaşılacak derecede büyük, bazı kimseler çirkin olduğunu söyler, bir piste sahip olacaktı. Fakat bu canavarlık tüm gayrimenkulleri bir çırpıda mahvedebilirdi. Çünkü bu tasarımda aynı anda sıfır hata payıyla sadece birkaç uçağın idare edilebileceği ve hatalı uçakların ise Merkezi Park veya Batı Nehri’ne gideceği görülüyor.

Gecekondusuz, Dumansız Şehirler

Gecekonduların tamamıyla ortadan kalktığı, hiç kimsenin kirli hava solumak zorunda kalmadığı, oldukça eşitlikçi bir şehir nasıl inşa edilir? Bahçeli kent anlayışının babası Ebenezer Howard, yoğun bir şekilde iskanın olduğu merkezi bir şehre kanallar aracılığıyla bağlanacak 6 tane uydu tipi bahçeli şehrin özenli bir yerleşimle gerçekleştirilebileceğine inandı.

Boozetown

“Tamamıyla alkol kültürünün merkezinde olduğu bir dinlenme yeri hayal et. Bir alkoliğin cenneti, özellikle içmesini ve devamında iyi vakit geçirmesini kolaylaştıracak şekilde inşa edilir. Burası barların, kulüplerin, likör mağazalarının asla kapanmadığı bir yer olacaktır.” Mel Johnson’un “Boozetown”ı tamamıyla doğru bir proje. Çünkü “Boozetown”, Orta Amerika’da bir dinlence şehri yaratılmasını sağlayacak şekilde “Cin Sokağı”na, “Viski Bulvarı”na sahip olacaktı ve bu şehir er ya da geç kalıcı konutların, banliyölerin olduğu ve yalnız yetişkinlerin yaşayacağı şekilde genişleyecekti. Para sağlamak için uğraşılan ve bunun tedirginliğinin yaşandığı uzun yıllardan sonra Johnson, 1960’ta bu hayalinden vazgeçti. 1962’de ise bir akıl hastanesinde hayatını kaybetti.

Etiketler

Bir yanıt yazın