Ataşehir Kaymakamlığı'nın çevresinde yaşayan Roman yurttaşlar, 28 Haziran Salı günü, barakalarının, çevik kuvvet ve zabıtalar eşliğinde yıkılmasıyla birlikte sokakta kaldı.
Geçen günlerde yağan yağmurla birlikte çok zor günler geçiren Roman yurttaşların çoğu tanıdık ve akrabalarının yanına sığınırken, birkaç aile yıkıntıların arasında hala yaşam mücadelesi veriyor.
HASTA AMCA HALA SOKAKTA!
Moloz ve çöp yığınları arasında kartonların üzerine battaniye sererek “barınmaya” çalışan bu ailelerden biri de, 35 yıldır ciğerlerinden hasta olan ve hortumlara bağlı yaşayan Aydemir Dalkoparan’ın ailesi. Ataşehir Kaymakamlığı, 7 kişilik aileye ev tutmaları için para yardımı yaptı, ancak verilen para, ailenin bir ev tutmasına yetmedi. “Hastanız var, geliriniz yok, kirayı ödeyemezsiniz” diye ev vermeyen de oldu, “Siz Romansınız” diyerek kapısını kilitleyen de. Çöp toplayarak geçinen aileden 800 TL depozit ödemesini isteyen de…
Aile, Kaymakamlığın verdiği parayla yalnızca bir ev bulabildi; o da çok rutubetli, sağlıksız bir evdi, Aydemir amcaya yaramaz diye tutamadılar. Sonuç olarak bir haftadır sokaktalar, hala ev arıyorlar.
NEDEN BİZE SAHİP ÇIKMIYORLAR?
Aydemir amcanın eşi Nazmiye Dalkoparan, yaşadıklarına isyan ediyor, “Hasta adam da canından bıktı, ben de” diyor. Bir haftadır, -hatta belki de yıllardır- sorduğu sorulara yanıt alamamış olmalı ki, tekrar tekrar aynı cümleler dökülüyor ağzından: “Biz bu ülkenin vatandaşı değil miyiz? Suriye’den gelen insanlara sahip çıkıyorlar da bize neden sahip çıkmıyorlar? Vakıflar’dan bize bir ev veremezler mi? Çocuklarıma iş veremezler mi?”
Nazmiye Dalkoparan, 65 yaşında. Çöp toplayarak çocuklarına, hasta eşine bakıyor. Ama yıkımdan sonra çöp toplamaya da gidememiş. Belediyenin aşevinden yemek getiriyorlarmış hafta içi. “Neden hafta sonu getirmiyorlar ki?” diyor, “Konu komşu yardım ediyor sağ olsun, yemek getiriyor bana. Dün iki çocuğumu bir komşuma, ikisini diğerine gönderdim. Ben sokakta yattım. Ama bu böyle nereye kadar? Onların da durumu yok ki, herkesin çoluk çocuğu var.”
‘SARI KIZ’ DA NAYLON ALTINDA
Aydemir amcanın bağlı olduğu makineyle birlikte yattığı, bezler ve kartonlarla çevrilmiş 1 metrekarelik “yer”in az ilerisinde, aynı şekilde yapılmış iki “yer” daha var. Eşlerini kaybetmiş iki kadın kalıyor burada. Birine “sarı kız” diyorlar, ikisinin de akli dengesinin yerinde olmadığı söyleniyor. “Neden bu kadınları bakımevine almadılar? Yazık değil mi?” diye soruyor Nazmiye teyze, “Komşular yardım ediyordu onlara, artık onlar da yok. Ne yapacak bu kadınlar?”
YAĞMURA TESLİM OLDUK, BİLİYOR MUSUN?
Orada kalan ailelerden biri de “Evim yıkılırsa ben 4 çocuğumla ne yaparım?” diye soran İlknur Yüksekova ve ailesi. Onlar da yıkılan barakalarının olduğu yerde, sokağa serdikleri battaniyenin üzerinde yatıyorlar. “Yağmur yağdı dün, görecektin halimizi” diyor Yüksekova, “İnan ki çil yavrusu gibi bir oraya bir oraya koştuk. Sırılsıklam olduk, nereye kaçacağımızı şaşırdık. Bebek kucağımda durmadan ağlıyor. Eşyalar mahvolmuş. Yağmura teslim olduk biz dün (önceki) akşam, biliyor musun?”
“İnan ki yaşamaktan nefret ediyorum artık, sırf çocuklarım için” diyen genç kadın, bir kez daha yetkililere sesleniyor: “Okullar açıldığında ben bu çocukları nasıl okula göndereceğim? Eşim işsiz, bir gelirimiz yok, evimizi de yıktılar, ortada kalakaldık. İnsanların gözünün içine bakıp yardım istiyoruz. Yaşanılacak şey mi bu? Bir ev istiyoruz biz, artık yıkılmayacağını bildiğimiz küçücük bir ev. Çok şey mi istiyoruz?”
HIRSIZLIK, UĞURSUZLUK MU YAPALIM?
Ve Sevim Duman. 7 yetim çocuğuyla yaşam mücadelesi veren bir kadın. Evi yıkılınca Dudullu’da tanıdıklarının yanına sığınmış, şöyle diyor: “Biz fukarayız, çöp toplar geçiniriz, onu bile yaptırmıyorlar. Üç kere arabama el koydu zabıta. Evim de gitti. Komşularımız vardı, ekmeğimizi, yemeğimizi paylaşırdık, artık onlar da yok. Ne yapalım biz şimdi, hırsızlık mı yapalım, uğursuzluk mu?”
ZABITA TACİZ EDİYOR
Roman yurttaşlar, belediye zabıtalarının gece yarılarına kadar gezdiklerini anlatıyor. Yeni bir baraka yapılmasın diye, evleri olanlar sokakta kalan komşularını, kardeşlerini yanlarına almasın diye sürekli geziniyor zabıta. Bize de soruyor, “Siz kimsiniz?” diye. Ama ne onlar ne de amirleri, ne üniformalılar ne de takım elbiseliler, hiçbiri, hiçbir yetkili, Roman yurttaşların şu sorusuna yanıt veremiyor: “Biz bu ülkenin vatandaşı değil miyiz?”
Romanlar kimi rahatsız etti?
Ataşehir Kaymakamlığı’nın talimatıyla yıkımı gerçekleştiren Ataşehir Belediyesi, Roman yurttaşlara yıkımın önceden haber verildiğini öne sürüyor. Ancak Roman yurttaşlar, ısrarla, yıkımdan ancak bir gün önce haberlerinin olduğunu, daha önce arsayı satın alan kişilerin kendilerine “Ben inşaata başlayana dek oturabilirsiniz” dediğini söylüyor.
Arsa sahiplerinden bazılarının “arsamdaki işgalciler çıkarılsın” talebiyle Kaymakamlığa başvurduğu, yıkım kararının bu nedenle alındığı da iddia ediliyor. Ancak konuştuğumuz arsa sahiplerinden biri “Benim öyle bir talimatım olmadı” diyor ve ekliyor: “Belediye beni de sıkıştırıyor arsayı temizlemem için. Yoksa benim arsamda kalmalarının bir mahsuru yok.” Roman yurttaşlar, ayrıca, şikâyette bulunan kişilerin arsalarının dışında kalan yerlerin de yıkıldığını, hatta ağaçların bile kesildiğini belirtiyor.