Oktay Ekinci yazısında, Tarihi Kentler Birliği'nin (TKB) Şanlıurfa'daki Danışma Kurulu toplantısında Belediye Başkanı Dr. Ahmet Eşref Fakıbaba'nın koruma konusundaki uygulamalarını değerlendiriyor.
Kentsel dönüşüm, rant projeleri yerine tarihi yaşatmak için uygulanıyor
Tarihi Kentler Birliği’nin (TKB) Şanlıurfa’daki Danışma Kurulu toplantısında Belediye Başkanı Dr. Ahmet Eşref Fakıbaba’nın kentsel koruma projelerini de inceledik.
“Kentsel dönüşüm”le yeni rant alanları yaratmak yerine, toplumsal ve kültürel mekânlar elde etmeyi hedefleyen bu “muhafazakâr” Başkan, imar denince sadece “emlak pazarlaması”nı anlayan diğer “muhafazakârlar”a ve her partiden yerel yöneticilerimize neden örnek olamıyor?
Soruyu yanıtlamak başkanlara ve siyasetçilere; Fakıbaba’nın “farkı”nı anlatmak ise bana düşüyor…
‘Yükselmeyen’ Hilton
O gün ilk dikkatimi çeken, yeni açılan Hilton’un kentteki “izansız” yükselen “şımarık” binalardan olmaması…
Diğer kentlerimizde silueti, peyzajı ve hiçbir şehircilik kuralını umursamadan göklere tırmanan; bunun için de “ayrıcalıklı imar izinleri” alabilen Hilton, Şanlıurfa’da “4 kat”la yetinebilmiş!
Fakıbaba’ya “Bu nasıl sağlandı” diye sorduğumda, aldığım yanıt belediyecilik dersi gibiydi… “Kentin tarihî merkezinde, çevredeki eski yapılardan yüksek olamayacağı ve ‘Urfa mimarisi’ne uygun yapılması şartını getirdik.”
Aynı anlayıştaki bir Hilton’u yıllar önce Budapeşte’de görmüş; bir TKB sunumumda kentin ortaçağ dokusu içine adeta gizlendiğini göstermiş ve Başkanlarımıza sormuştum; “Oradaki tarihe saygıyı ülkemizde neden sağla(ya)mıyoruz?”
Fakıbaba’yı kutlarken gözüm, daha önce aynı bölgede yükselen devasa Dedeman ve Sheraton kulelerine takıldı… Demek ki kentlerimizin kaderi sadece imar yasalarımıza değil, sorumluların yasal yetkilerini kullanma niyetlerine de bağlı.
Üstelik Şanlıurfa’nın Hilton’u, yeşil alanda ya da tarım arazisinde yapılan “plan tadilatı” ile ruhsat almamış… “İmarlı alan”daki kaçak yapıların yıkılmasıyla yaratılan “yasal” arsada yer alıyor.
Geçmişi yitirmemek
Kenti yönetmeye başlamadan önceki 10 yılı aşkın süre Şanlıurfa SSK Hastanesi’nin Başhekimliğini yapan Fakıbaba, 2004 yerel seçimlerinde AKP’den Belediye Başkanı seçilmişti. 2009’da aday gösterilmeyince “bağımsız” olarak kazandı.
Peki, halkın böylesine güvendiği Başkan neler mi yapıyor?
Öncelikle belirteyim ki “Tarihin Sıfır Noktası” dediği kentinde, halkın “geçmişle buluşarak yaşama”sı için, antik dokuyu çiğneyen yüzlerce kaçak yapının, “sahiplerine yasal bir konut edinebilecekleri kadar para ödenerek” yıkılması görülmüş şey değil! O yapılar ki bin yılların izlerini gizledikleri gibi, kenti uygarlık birikimine yakışmayacak şekilde çirkinleştirmişlerdi.
Bu uygulamanın hedefi, Kale’den başlayıp, Balıklı Göl, Halepli Bahçe ve Samsat Meydanı’nı kucaklayan geniş bir arkeolojik alanın, Şanlıurfa’da “tarihin duyumsandığı kültürel bir mesire”ye dönüşmesi… Yani, yıkımlarla elde edilen “boşaltılmış” alanın TOKİ’ye ya da diğer kazanç peşindeki projelere değil, kent kimliğinin güçlendirileceği kamusal kullanımlara ayrılması…
Fakıbaba diyor ki; “Üç semavi dinin düşünce tarihi merkezi olan bir alanı, aynı yerdeki 16’ncı yüzyıla ait hanlar, 6’ncı yüzyıldan kalma Bizans köprüleri ve tüm kültür mirası yapılarla birlikte işgalden ve tahribattan kurtararak geleceğe aktarıyoruz.”
Bu büyük projeyle birlikte Bey Kapısı’nın burçları olan Mahmutoğlu Kulesi; Harran Kapı; tarihi çarşı ve hanlar da çevreleriyle birlikte restore ediliyor. Asırlık Hacıbanlar Evi, Mutfak Müzesi olurken Büyükyol ve Demokrasi caddeleri iyileştirme projeleri de “kimlikli kent” hedefine katkıda bulunuyor.
Samimi ‘katılımcı’lık
Belediyenin üzeri açık “turistik tur otobüsü”yle kenti dolaşırken stadyumun önünde yavaşladık. İstanbul’daki “Ali Sami Yen Stadı pazarlaması”nın, yine tam tersi bir düşünceyi simgeleyen “kentsel dönüşüm”e tanık olduk. Yenisi yapıldığından işlevini yitiren eski kent stadyumunun 40 dönümlük alanı toplumsal gereksinmelere ayrılmış. Satılık konut siteleri yerine park ve gezi alanları ile meydan düzenlemesi tasarlanmış.
Bu düşüncenin de diğerleri gibi sadece belediye yönetimince değil, Mimarlar Odası ve Harran Üniversitesi temsilcilerinin de yer aldığı İmar Komisyonu’nda “katılımcı anlayış”la geliştiğini söyleyen Fakıbaba’ya sordum: “Bu katılım göstermelik mi; samimi mi?”
Komisyonda mimarlar eleştirdiği için vazgeçilen projeleri saymaya başlayınca sözünü kestim;
“Tamam Başkan, sorumu geri alıyorum.”
Belediyecilikte “Fakıbaba farkı”nı sadece başkanlarımızın değil; yetkili, yetkisiz herkesin görmesi ve “kente bakış”ları için esinlenmeleri gerekiyor.