İki kardeş, peyzaj mimarı Sunay Erdem ve mimar Günay Erdem, bugüne dek 50'den fazla ülkede proje ürettiler ve yaklaşık 40 ödülün de sahibi oldular.
New York’da 2030 yılında apartman kültürü nasıl olabilir ya da San Francisco’daki evsizler için nasıl bir ev yapılabilir sorularının cevaplarını kültürümüzden esinlenerek veren, üstelik ödül üstüne ödül alan iki kardeş Sunay ve Günay Erdem dünyanın her yanında projelere imza atıyorlar. Sadece göz boyamak için değil insanların birebir etkileşime girdiği, verimli yeşili konut tipolojilerine entegre etmeye çalışan Erdem kardeşlerle projelerini konuştuk.
Dünya çapında bir çok projede ödül aldınız. En son geçen günlerde AIA, Amerikan Mimarlık Enstitüsünden de ödül aldınız. Bunun size geri dönüşü nasıl oluyor?
Günay Erdem: Ben bu süreci keşif, buluş yapmaya benzetiyorum. Yani bir nevi mimarlık gemimizle yeni kıtalar, kültürler, tanıyoruz keşfediyoruz… Kültürel temaslar sağlıyoruz. Kendi kültürümüze katkı sağlıyoruz. Bu süreçte biz hiçbir zaman ödül almayı birinci planda görmedik ve onun peşinde koşmadık. Projeler ürettiğimiz insanların gözlerinde ortaya çıkan mutluluk bizim için en büyük ödül. Ben her zaman gözlerdeki bu mutluluğun peşinde koştum. Bize verilen ödüller tamamen çalıştığımız insanların takdiri.
Sunay Erdem: Bugüne dek 50’den fazla ülkede proje ürettik. Yeni bir ülkede bir proje yeni bir kültür tanımak demek. Bu bizim için çok önemli. Mesela bu günlerde Yemen’de büyük bir proje için temaslardayız. Amerika’da veya Yemen’de proje üretmek bizim için aynı heyecan. Ayrıca biz öğrenmenin yaş sınırı da olmadığına inanıyoruz. Dünya çapında ünlü, yetmiş yaşını geçen mimarlar var,’lord, sir’ ünvanlı, hala yarışmalara katılırlar. İspanya’da katıldığımız bir yarışmada bu isimler ile projelerimiz yarışmıştı. Bu bir heyecan, ömrün sonuna kadar yitirmezsin. Ödül almak anlık bir mutluluk veriyor, emeklerine ufak bir takdir, sonra tekrar yumulur gece gündüz çalışırsın.
Yaptığınız projelerde doğa ve yeşili ön plana çıkartıyorsunuz. Modern bir şehirde doğa ve yeşil ne kadar mimari planlara dahil edilebilir?
Günay Erdem: Bu soruyu soruyor olmanız ne kadar değerli anlatamam. Mimar olarak Peyzaj Mimarlığı alanında doktora yapmamın arkasında da bu kaygı yatmaktadır. Doktora çalışmamda özetle Mimarlık ile Peyzaj Mimarlığı disiplinlerinin arasındaki sınırları yok etmeye ve disiplinler arasındaki mutlak entegrasyonun nasıl olması gerektiği üzerine çalışmaktayım. Aslında Peyzaj Mimarlığı disiplinlerinin arasındaki sınırları yok etmeye ve disiplinler arasındaki mutlak entegrasyonun nasıl olması gerektiği üzerine çalışmaktayım. Aslında size çok ilginç gelebilir ama yakın tarihimize baktığımızda endüstri devrimi sonucunda mimarlık ile peyzaj mimarlığı disiplini ayrışımı ortaya çıktı. Yani insanoğlu kendi elleri ile bu yapay ilişkiye sebep oldu. Şimdi ise bunun tamirinin nasıl olacağının peşinde koşuyoruz.
Modern projelerde uygulanan yeşil konseptleri ne kadar sahici buluyorsunuz? İnsanlar buradaki yeşil alanlarla sahici bir ilişki kurabilir mi?
Sunay Erdem: Yeşili sadece görsel, göz boyamak için yapmamak lazım. Sorunuzu ve kaygınızı anladım, bu kaygıyı biz de taşıyoruz. Örneğin günümüzde bina cephelerinde, kat aralarında vs. kullanılan görsel yeşil unsurları. New York projemizde biz bunları aşmaya çalıştık. Tasarladığımız yeşil kulelerde çekirdek daireler var. Adeta kulelerin tohumları gibi. Kapı komşun yok, katta bir daire, hatta üst ve alt komşun da yok. Alt ve üst komşun birer organik tarım bahçesi. Kapın organik tarıma açılan bahçelere açılıyor. Kısaca verimli yeşili konut tipolojilerine entegre etmeye çalışıyoruz.
Projelerin başarılı olabilmesi için bölgeyi ve bölge insanlarını iyi tanımak gerekiyor mu? Nasıl bir ön çalışma yapıyorsunuz?
Sunay Erdem: Eğer yeni ve tanımadığımız bir ülkede proje yapacaksak önce o ülkeyi tanımaya çalışıyoruz. Ülkeyle ilgili internette bilgilere ulaşıp, gerekirse kitaplar okuyor, hatta belgesel veya normal vizyon filmlerini bile izliyoruz. Çok zaruri ise gidip yerinde inceleme yapıyoruz. Kısaca o ülkeyi anlamaya çalışıyoruz. Bir çok ülkede proje yapınca da ülke kültürlerine daha kolay algılayabiliyoruz. Kentsel boyutlu projelerde ülkeler arası sorunlar zaten benzerlikler gösteriyor. Örneğin 19. yüzyılın sanayi devrimi sonrası atık sanayi alanları, yük limanları, tren garı manevra anları gibi işlevlerini yitiren bölgelerde sorunlar baş gösteriyor. Bu alanların iyileştirilip, kentlere kazandırılması isteniyor. Bunu şuna benzetebiliriz. Yaşlandıkça insanlarda çeşitli hastalıklar baş gösterir. Bunların tedavisi için de hastanelere, doktorlara gidilir. Biz de bir nevi şehirlerin doktorları oluyoruz. Öncelikle o şehrin hastalıklı bölgesini tedavi etmemiz lazım, şehrin arterlerini çalıştırmamız lazım. Hastaneye gelen ölümcül hastalıklı bir insana nasıl ki plastik ameliyat yapılmaz, biz de kentsel problemlere grafiksel ve yüzeysel yaklaşımlar ile yaklaşmamamız lazım. Şehrin bu sorununu temelde çözmemiz lazım. Biz de bunu yapıyoruz.
Yalnız Amerikan insanına sıcak komşuluk çözümü ‘İnsanlık için Ev’ yarışmasında ‘kütük apartman’ projesiyle ödül aldınız. Bu nasıl bir projeydi? ‘İnsanlık için Ev’ yarışmasında ‘kütük apartman’ projesiyle ödül aldınız. Bu nasıl bir projeydi?
Sunay Erdem: San Francisco dünyada refah seviyesinin en yüksek kentlerden birisi olmasına rağmen bu mega kentin de sorunları var, evsizleri var. Vision 2020 San Francisco kapsamında 400 evsiz için konutlar öngörülüyordu. Konutların kar güdülmeden ve tamamen gönüllüler tarafından yapılması planlanıyordu. Bu veriler doğrultusunda biz San Francisco’nun Bruno dağlarının yaşlı ağaçların devrilen kütüklerinden oluşturulacak ahşap konut tipolojisini önerdik. Konutlar da klasik tekil Amerikan evi yerine kompleks bir yapıda. Burada yalnızlaşan Amerikan insanının daha sosyal ve komşuluk ilişkilerine, aynen bizim kültürümüzde olan sıcak komşuluk ilişkilerine yöneltmeyi düşündük.
2030 yılının apartmanı böyle olacak ‘New York’un 2030 Yılı Apartman Yaşam Kültürü Nasıl Olacak?’ yarışmasında Life Edited in Apartment projesinde 32m²’lik çekirdek bir daire, gündüz ofis mekanına dönüşüyor, gece ise tekrar aile yaşam ünitesine bürünüyor. Bu bana eski Türk evlerini hatırlattı. Onlarda da yatak odası oturma odası gibi bölümler olmazdı. Gece yatak odası, gündüz yaşam alanı. Acaba bu Türk evlerinden bir esinlenme oldu mu?
Günay Erdem: Tespitiniz çok doğru. Tabii ki esinlendik. Tarihimize baktığımızda ve ayrıntılara takılmadan gözden geçirdiğimizde istisnalar hariç büyük çoğunlukla hiçbir şeyi sebepsiz yere yapmadığımızı görebiliyoruz. Bu kültür bize aslında inanılmaz veriler sunmaktadır. Belli bir süre bunu gereksiz yere yok saydık. Hiç kullanmadık. Daha yeni yeni tekrar bakmayı akıl ediyoruz aslında. Aslında mimarlık alanında önümüzü açacak pek çok veri bu kültürümüzde saklı sadece onu günümüz koşullarında tekrar ele almamız gerekiyor.
Haritalı Eserpark Türkiye mozaiği
Mısır Tahrir Meydanının yeniden düzenlenmesi projesi için finale kalmıştınız. Bu projenizde neyi öncelemiştiniz?
Sunay Erdem: Evet, projemiz beğenilen projeler arasında bulunup yayınlandı. Tasarımımızda Tahrir meydanında insanları Günebakan (ayçekirdeği) çiçeğine benzetmiştik. Aynen bu çiçek gibi insanlar özgürlüğe ışığa yönelmek istiyorlardı. Meydanın tüm yeşil alanlarına bu çiçekten ekilmesini önerdik. Bu çiçek de tam devrimin olduğu ayda açıyor ve güneşe yöneliyor.
Türkiye için yapmayı arzu ettiğiniz, bir meydan düzenlemesi olsun, sembol bir bina olsun, bir proje var mı?
Sunay Erdem: Ankara için fikirlerimiz vardı. Bu fikirlerimizin bir kısmını Esertepe mevkiinde yapılacak ve Ankara’nın önemli landmark parklarından olacak bir alanda uygulama fırsatımız oldu. Parkın şehre bakan yamacına dev bir Türkiye haritası( 300m x 150m) yaptık. Bu Türkiye haritası içinde İnsanlar gezecek, oturacak, eğlenecek, sohbet edecek, aynen Türkiye’nin zengin mozaiğini yansıtacak. Gece ise harita aydınlatılacak ve parlayan bir Türkiye Ankara’nın her tarafından görünecek.
Günay Erdem: Türkiye’nin her santimetrekaresi beni mimari olarak heyecanlandırıyor. Dolayısı ile gördüğüm, yaşadığım her yer ile ilgili ister istemez mimari projeler kafamda oluşuyor. Son dönem yaptığımız projelere baktığımda bunlardan Ankara’daki UPEM (Uluslararası Polis Eğitim Merkezi) ve BTK (Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu) projelerimiz hayalimdeki pek çok şeyi aktarabileceğim projeler olabildi.
Eskişehir’deki Ekolojik Köy projesi nasıl bir proje? Türkiye’de başka örneği var mı?
Sunay Erdem: Eskişehir’in Satılmışoğlu Mahallesi mevkiinde 60 dönümlük bir arazide permakültür ekolojik bir köy öngördük. Tasarımda temel ilke, sistemdeki her bir bileşenin, bir tavuğun, bir çitin, bir patikanın birden çok (mümkünse en az üç) işlev görebileceği ve de bileşenlerin birbirlerinin ihtiyaçlarını karşılayabileceği bir ilişkiler ağı içinde olmasıdır. Türkiye’de başka bir örneği var mı bilmiyorum, ama örneklerinin olması ve çoğalmasını isterim.
Türkiye’de tasarladığınız yapılarda Türk aile geleneklerini ve ihtiyaçlarına göre Türk insanına özel konut ve iş yeri tipolojileri geliştirdiğinizi söylemişsiniz?
Günay Erdem: Kültürümüzün pek çok değerini projelerimizde yansıtmaya çalışıyoruz. Samimiyet, İçtenlik, Cömertlik, Saygı, Mahremiyet, Merhamet v.b. Bu değerlerin bizim özümüzü oluşturduğunu düşünüyorum. Kimisi bizimle o kadar özdeşleşmiş durumdadır ki yabancı dillerde tam karşılığı dahi bulunmamaktadır.