Arkitera.com'un "Görüş" ve "Köşe Yazısı" bölümleri, diğerlerine oranla daha kişisel ve cesur yazılara ev sahipliği yapar. Bu sebeple hem beğenilip hem de eleştirilmeye açıklar. Arkitera olarak biz de bu durumdan payımıza düşeni almıyoruz desek yalan olur.
Gelelim 2014’ün en çok okunan, beğenilen, eleştirilen görüş ve köşe yazılarına… Zaten çok okundular, çoğuna rastgelmişsinizdir; eğer gözünüzden kaçan varsa, başlıklara tıklayarak yazıların aslına ulaşabilirsiniz. İşte bu senenin en çok okunanları:
2014 yılında Arkitera.com’da en çok okunan yazı Mehmet Berksan’ın roman eleştirisi oldu. Berksan’ın yazısı; sadece mimarlık dünyasında değil, genel basında da yer buldu, konuşuldu. Mehmet Berksan, görüşünü mizahi bir tonda ilerletirken aslında yapmak istediği ciddi eleştiriyi sonunda özetliyor:
Ülkemizde kitapları en çok satan yazar, 3 yıllık bir araştırmanın sonunda yazdığı kitapta, koskoca Selimiye’nin kubbesine dam derse, külhanı kazan dairesi zanneder, saray arsasını çorak arazi diye niteleyip, koskoca padişaha törenleri meydanın ortasında izlettirir, daha o dönemde olayların geçtiği sarayın adını dahi yanlış zikrederse bu neyin göstergesidir acaba? Ben bulamadım, varın siz düşünün biraz da…
Başlıkta “seks” olunca, yazıya en azından bir açıp bakmak kaçınılmaz oluyor. Yazının ana maddeleri ise Türkiye’de mimarlık çalışanlarının hakkını aramaması, fazla mesailer, piyasa fiyatlarının aşağı çekilmesi ve sağlıklı rekabet ortamının olmaması olarak özetlenebilir… Başlıktaki “seks” dolayısıyla yazıyı okuyanların “Peki ya seks?” sorusunu sorduğunu varsayan Sedat Bayrak, bunu şöyle cevaplıyor:
Seks meks yok size. Önce hakkınızı aramayı öğrenin.
Erdi Eralp Uğur’un “Mimar Ali”nin üzerinden yazdığı hikayesi tabi ki her yeni mezun mimarın başına gelenlere değiniyor. Bu yazının çok okunması ve paylaşılması da birçok insanın bu görüşü paylaştığının kanıtı belki de. Mimar Ali’nin idealist olarak mesleki hayatına başlama çabasının sonunu şöyle özetliyor Erdi Eralp Uğur:
Kaybettiniz Ali’yi. Mesleğini çok seven, sizden bir şeyler öğrenmek isteyen, sizin çalıntı veya devamlı birbirini tekrarlayan projelerinize ufak da olsa katkı sağlayabilecek, hevesli, para kazanıp ailesinden yük almak isteyen tertemiz bir beyni kaybettiniz. Sadece siz de değil, tüm sektör kaybetti.
Hadi Sedat Bayrak yazdı, peki Arkitera.com nasıl yayınladı? “Arkitera gibi bir kurumdan beklemezdim” eleştirilerinin en çok geldiği yazılar listesine de girebilecek bu köşe yazısı, sanırız beğeniden çok tepki aldı. Mimar egosunu kinayeli bir şekilde anlatan Bayrak’ın en çok eleştiri oklarını çektiği bölüm ise şu oldu:
Yaşanan evde rölöve almak zaten başlı başına bir dert. Elinde metre, ayağında çorapla evlerinde dolaşan teşekküllü bir tüpçü oluyorum artık. Hatta salonda perdeci, banyoda tesisatçı, garajda marangoz rolünü üstleniyorum. Taşkışla’da Converse, mezun olduktan sonra Camper giyerdim ben. Şimdiyse emprimiş bir çorapla yabancı bir evde geziniyordum. İTÜ’de sabahlara kadar çalıştığım dört yılın karşılığı bu muydu ya rabbi’?
Başbakanlık Binası, hem mimarlık dünyasında hem de genel basında çok konuşulanlar arasındaydı bu sene. Mimarı, binanın “ihtişamı”, yeri, mahkemesi; kısacası her şeyi tartışıldı, eleştirildi… Ömer Yılmaz, yazısında binaya olan eleştirilerini maddelerle sıraladı ve görüşünü şöyle özetledi:
Uzun sözün kısası bir yandan inşaat sektörü ana ekonomik damarın olsun; buna paralel teknik müşavirlik hizmetlerini desteklemek için tebliğ yayınla. Öte yandan tüm Türk mimarlık ortamını elinin tersi ile bir kenara it. Kibarlığa gerek yok yapılan tam da bu.