Oktay Ekinci'nin 10 Mayıs Perşembe günü Cumhuriyet Gazetesi'nde yayınlanan yazısı.
Mimarların ‘mimarlık yoksunu’ imar politikalarına karşı ortak duyarlılıkları
İstanbul Serbest Mimarlar Derneği’nin (İSMD) aşağıdaki bildirilerini okurlarımızla da paylaşabilmek için Mimarlar Odası’nın 17-19 Şubat’taki İstanbul Şube ile 13-15 Nisan’daki merkez genel kurulu ve seçimlerini “sabır”la beklemek ne zor geldi bilemezsiniz…
Bildiriler, “mimarlık kültürü yoksunu” politikalara karşı Mimarlar Odası direnişini destekleyen “serbest mimar” görüşlerini özetliyor.
Bu “mesleki dayanışma” belgelerini genel kurullar sürecinde yayımlasaydım denecekti ki: “Gazete köşesini meslek odası seçimleri için kullanıyor; Cumhuriyet gibi ilkeli bir gazete buna nasıl göz yumabiliyor?”
Hatta eklenecekti: “Köşe yazısında bir grubu övmek, gazetecilik etiğine uymaz; Oda’nın politikalarını eleştirerek seçimlerde aday olanların da fikirlerine neden yer verilmiyor?”
İşte bu gibi, özde toplum yararına mimarlığı yıpratmaya yönelik sözde “tarafsız”lık polemiklerine karşı gazetemi de korumak için “Sabrın sonu selamettir” deyip bugünleri bekledim.
Doğrusu merak ediyorum, “Mimarlar Odası’nı kapatmak lazım” diyebilecek seviyesizliği gösterebilen kimi emlak taciri inşaat kralları bu bildirileri okuduklarında, “Mimarlığı da kapatmak lazım” mı diyecekler?
Ya da yine genel kurullarda “yıllardır seçilemedik”leri yönetimlere yeniden aday olurken “Oda, mimarların görüşlerini almadan siyaset yapıyor” diyebilenler, aynı bildiriler karşısında acaba ne düşünüyorlar?
Her neyse… Mimarlar, oylarını bir kez daha “toplum, kent, çevre ve kültür” yanlısı; yani “mimarlık” yanlısı tutumlara verdiler… İSMD de mimarlığın “kent yağmasının ve emlak sömürgeciliğinin maşası” ol(a)mayacağını, tarihe geçen bildirileriyle vurgulamış oldu.
Önce, İSMD’nin oda seçimlerinden önce, “üye”lerine yaptığı 8 Şubat 2012 tarihli genel çağrıyı özetleyelim:
“İstanbulumuzla ilgili önemli projeler birbiri ardına açıklanmakta ve uygulanmalarına başlanmaktadır. ‘Kapalı kapılar ardında’ alınan kararlara göre tasarlanan bu projeler, kent sakinleri ve mimarlık camiasının bilgi ve katılımlarından -adeta- kaçırılarak oldubitti şeklinde hayata geçirilmektedir. Kentsel boyuttaki kararların, ‘mimarlık ve şehircilik denetimi’nden tamamen uzak alınabilmesi için, odalar, koruma kurulları, üniversiteler ve sivil toplum örgütleri gün geçtikçe ‘etkisizleştirilmek’tedirler.
Mesleki rekabet ve şeffaflık sağlanmadan elde edilen projeler, mimarlık ve kentsel planlama ilkelerine ters düşen, ‘kentin tarihi dokusuyla kimliğini tahrip eden’, İstanbulluların yaşam kalitesini düşüren ve bedelleri gelecek nesillerce de ödenecek sonuçlar doğurmaktadır.
İstanbul’da mimarlık mesleğini uygulayan biz serbest mimarların, yaşadığımız çağın gereklerine uygun olarak İstanbulluların yaşam kalitesini yükseltecek değişim projelerinin destekçisi olmamız son derece doğaldır. Ancak aynı derecede doğal diğer bir husus da endişe verici boyutlarda karşımıza çıkan uygulamalara yukarıdaki nedenlerle karşı çıkıyor olmamızdır.
Meslek kuruluşlarımıza sahip çıkmamızın son derece önem kazandığı bu dönemde, mimarlık mesleğinin çatı örgütü Mimarlar Odası’nın genel kurul ve seçimlerine katkı koyacağınıza inanıyoruz.”
Aşağıdaki bildiri de Haliç’e tasarlanan “metro köprüsü” hakkında; Mimarlar Odası’nın dünyadaki “eşsiz tarihsel kent peyzajı”nı zedeleyeceği kaygısıyla eleştirdiği tasarım için “Projeyi beğenen bağımsız mimarlar(!) da var” denmişti… Buyurun özetini okuyalım:
“İSMD, kentimizin kesintisiz çalışan, yaşamı ve ulaşım olanaklarını geliştiren bir metro ağı oluşturulmasına ihtiyacı olduğuna kesinlikle inanmakta ve her türlü çalışmayı desteklemektedir.
Ancak sadece mühendislik çözümlerinin değil, tarihi doku ve çevresiyle kurduğu ilişkinin de düşünülmesi gerektiğine inanıyoruz.
D 100 köprüsü dışında, Haliç’teki köprüler kent siluetini bozmamışlardır. Ancak yeni köprü için yayımlanan proje uygulanırsa tarihi kent siluetini olumsuz etkileyecektir. Çok yüksek pilonlar ve perde şeklinde gergi kabloları gerektiren bu köprü tipinin seçilmesi yanlıştır. Geçilen açıklıkta dokuyu bu derece zedeleyen taşıyıcılara ihtiyaç yoktur.
Bu son derece önemli projenin hazırlanması için seçilen mimar meslektaşımızın hangi kıstaslara göre belirlendiği açıklanmalıdır.
UNESCO’nun uyarısı da üzüntü vericidir. Kültürel mirasımızı koruyacak bilince ve gelecek nesillere örnek tasarımlar bırakacak tasarımcılara sahibiz. Daha geç kalmadan, kısıtlı kaynaklarımızı doğru kullanarak İstanbul’umuzu bu köprünün yaratacağı olumsuz etkilerden kurtaracak yeni projenin tasarlanması gerektiğine inanıyoruz.”
Acaba bir kamu yetkilisi, Dernek Başkanı Oğuz Öztuzcu ve Yönetim Kurulu’na mimarlık, kültür ve İstanbul adına teşekkür etti mi?
Biz duymadık da…
1 Yorum
İşimize gelince genelkurmay açıklama yapmasın deriz. İşimize gelince açıklama yapan genelkurmay darbecidir. İşimiz başka türlü gelince açıklama yapan genelkurmay muhafazakar hükümetin emrinden çıkmaz.
İşimize gelince oda seçimleri öncesi açıklama yapıp siyasete alet olmak istemedim deriz. İşimize gelince oda seçimleri öncesi onlarca haberi köşemizde yayınlarız.
Tek kelime ile midem bulanıyor. Yazını yaz, adam gibi İSMD ile paralel düşünüyorum de ama geçmişte yaptığın kötülükleri de unutma yahu. Mide yok mu sizler de!