Paris'teki Pantheon binasının 19. yüzyıldan kalma saati bundan altı yıl önce bir sabah aniden çalmaya başladığında şehir sakinleri ve Fransız yetkililer şaşkına döndü.
Çünkü saatin sesi 1960’lardan beri hiç duyulmamıştı. Hemen araştırmalar, soruşturmalar, mahkemeler başladı. Olan şuydu: UX (Urban eXperiment) adında, hacker ve sanatçılardan oluşan gizli bir kolektif, kimsenin haberi olmadan ve sadece geceleri çalışarak saati tamir etmişti. Grup, Paris’in yer altı tünel şebekesini avucunun içi gibi biliyor ve kentin herhangi bir binasına kapıyı çalmaya ihtiyaç duymadan rahatça girebiliyordu.
1981’de bir avuç genç tarafından kurulan ama zamanla sayıları yüzü bulan kolektif, bir yandan yer altı festivalleri ve sergileri düzenliyor bir yandan da şehrin yüzlerce yıllık altyapısını restore ediyordu. İzleyicileri sadece kendileriydi; ta ki Pantheon’un saatinin sesi duyulana kadar… Ses işitilince hem deşifre oldular hem de mahkemeye verildiler ama aklandılar. En kötüsü şuydu: Bir süre tıkır tıkır çalışan saat, yetkililer tarafından yine oksitlenme sürecine terk edildi ve zamanla durdu.
Tüm bu olan bitenler; tamir süreci ve mahkeme kayıtlarıyla birlikte dev bir enstalasyon şeklinde İstanbul Galata Özel Rum Okulu’nda sergileniyor. On gün önce kapılarını açan İstanbul Tasarım Bienali’nin ‘Adhokrasi’ başlıklı sergisi dâhilinde. Küratör Joseph Grima’nın daha en başından söylediği gibi “Bu sergi, bir şeyler üreten insanlarla ilgili.” Yoksa yaşadığı kenti seyreden, onunla yetinmeyip durmadan şikâyet eden, onunla da yetinmeyip ‘o neden öyle, bu neden böyle’ diye üst perdeden sorular sorup dertlenenlerle değil…
Bienal kapsamındaki bir diğer sergi ‘Musibet’ şehrin nüvesiyle çok daha ilgili. Küratör Emre Arolat ve ekibinin İstanbul Modern’in alt katına kurduğu sergi; boydan boya döşenmiş aynaların bitiminde açılan gıcırtılı demir kapı ve ardı sıra uzanan loş koridorlarla başlıyor. Ziyaretçi önce aynaya bakmak durumunda kalıyor ki… Uğur Tanyeli’nin Aksiyon’un geçen haftaki kapak dosyasında söylediği gibi “Şehre mecbur olmuyor, onu hep birlikte yapıyoruz. Şehirde kendimizi görüyoruz. Yansımamızı da değil, kendimizi. Kentten değil, kendimizden şikâyet ediyoruz. Kendimizi beğenmiyoruz.”
Gerçekten de… Kent bizzat biziz. Italo Calvino’nun da dediği gibi: “… Bir kenti kent yapan şey kapladığı alanın ölçüleri ile geçmişinde olup bitenler arasındaki ilişkidir.” O geçmiş de tek tek bireylerin yani bizzat bizim hikâyemizle kurulu. Kendi hikâyemizden bunca şikayetlenmek de -eğer kılımızı bile kıpırdatmıyorsak- biraz ayıp. 12 Aralık’a dek sürecek İstanbul Tasarım Bienali sergilerinde -tam da bu sebeple- bizi tetikleyecek pek çok iş var.
İstanbul-O-Matik(İstanbul Modern)
Yerde birtakım yuvarlak camlar var. Toki camı, politikacı camı, yıldız mimar camı, tarih camı, çevre camı… Birinin üzerine geliyorsunuz ve karşınızdaki kent görüntüsüne müdahale ediyorsunuz. Örneğin tarih camındasınız; kentinizde tarihi yapılar yükseliyor, parlıyor, öne çıkıyor. Bu sırada diğer görüntüler gürültüyle çöküyor. Pek çok farklı İstanbul silüetinin elde edildiği bu kent yapma oyununun hedefi, kent dediğimiz şeyin pek çok aktörün bir arada ve birbirleriyle ilişki halinde etken olduğu kolektif bir üretim olduğunu gösterebilmek.
40 Nasihat Made in İstanbul(İstanbul Modern)
İstanbul’da ne kadar komik görüntü varsa burada. Binaların terasına kurulan halı sahalardan kaldırımları işgal eden çantalara, deniz manzaralı sur odalardan tarihi yapıların üzerinde derme çatma bir şekilde yükselen kafelere… Nasihat avcısı proje ekibi, bir süredir başına üşüşen musibetlerle gündemde olan İstanbul’a, gündelik hayatın dağınık gerçekliği üzerinden bakmak istemiş.
Hayal et (Galata Özel Rum Okulu)
Sanatçı Pedro Reyes, Meksika’nın Culiacân şehrindeki yasadışı silahların gönüllü bağışı için ‘Silah Sarayı’ isimli bir kampanya başlatmış. Niyeti silahları toplumsal sorumluluk ürünlerine dönüştürmekmiş. Kampanya kapsamında toplanan silahların bir kısmı silindirlerle ezilip bir dökümhanede eritilmiş ve elde edilen metal kürek dökümü için kullanılmış. Daha sonra vatandaşlar bu küreklerle ağaç dikmiş. Projenin son tekrarında, Reyes, el konulan silahları flüt, gitar ve bateri de dâhil olmak üzere farklı müzik aletlerinden oluşan kapsamlı bir orkestraya dönüştürmüş. Bu enstrümanlar da Mexico City’den İstanbul’a uzanmış.