Silueti Bozan Gökdelen Asla Tıraşlanmamalı

Her şeyin ortasından yükselen bu siluet fetişizmi, kentin iç organlarına yayılmış mikrobu görünmez kılıyor. Bir anıt gibi dursun o kuleler.

Diyorlar ki “İstanbul’a hangi açıdan bakmanız gerektiğine siz karar verin”. Haklılar.

Siluet nedir? Siluet karaltıdır, uzaklardan yükselen gölgedir, bir çizgidir. Bir şehri önce siluetiyle sevmek mümkündür. Ama bir şehri sadece siluetiyle sevmekte, manav tezgâhlarının ön sırasına dizilen mostralık elmaları hatırlatan bir yan vardır. Kurtlu yanları arkaya döndürülmüş, diğer yüzleri kadifeyle parlatılmış elmalardan bir kuledir. Siluet, fotoğraflarda hangi profilden burnunun daha iyi çıktığını önceden çalışmış bir adamdır; uzaktan bakıldığında göz çevresi çatallarını görünmez yapan fondöteni keşfetmiş kadındır.

Şehirlerin siluetleri önemlidir. O insansız gölgenin altında insanların nasıl yaşıyor olabileceğine dair fikir verir. Hükümetlerin, belediyelerin ve halkın neyi önemsediğini anlarsınız. Şehirlerini neye benzetmek istediklerini, neyi arzuladıklarını, tarihin ve yeninin onlar için ne demek olduğunu… Kıyıların kime ait göründüğü, yeşilin miktarı, alçacık binaların arasından nelerin göğe doğru yükselebildiği, o kentte, o ülkede iktidarın nasıl kullanıldığına dair ipuçları içerir. Şehirlerin siluetleri önemlidir ama siluet şehirde neye önem verdiğinizin gölgesidir sadece.
Kılıflar hazır

2011’in eylülünde Radikal’den Ömer Erbil, Zeytinburnu Belediyesi hudutlarındaki o üç gökdelenin tarihi yarımadanın minareleri arasından filizlenişini işaret ettiğinde daha vinçlerin motoru sıcak, ‘yaşam alanlarının’ çimentosu ıslaktı. Sultanahmet Camii’nin böğründen daha da yükselecek kulelere tepki büyük oldu. Mimarlar Odası çok önceden tehlikeyi raporlaştırmıştı ama Büyükşehir Belediye Başkanı bir ihmal bulunduğunu o haberle itiraf etti. Dedi ki: “Farklı girişimlerimiz var. Daha sonra açıklarız”.

Velhasıl OnaltıDokuz isimli üç gökdelenlik proje tamamlandı. Hatta 1+1 ve 2+1’lerden sadece altıncı katta kalmış. Ederi 2 milyon 700 bin TL olan daha yukarıdaki 4+1’lerden de çok az kaldığı söyleniyor. Fakat Başbakan sahibine küsmüş.

Bir yandan hepimiz iyi biliyoruz ki, Başbakan Erdoğan’ın gönül kırgınlığını açıkça beyanından sonra şimdiye dek belki kâğıt üzerinde tam olan her şey değişecek. Zor diyorlar ama belki de bina cerrahisinin son teknolojisiyle kadraja giren fazlalık dilimlenecek. Başbakan küstüyse, zor diye bir şey yok.

Oysaki Mimarlar Odası raporlarının göz ardı edilişi, koruma kurullarının zaten hayatımızdan çıkışı, birtakım bilirkişi kombinasyonlarıyla işlerin şıpınişi değiştirilişi, sistematikleşmiş bir pratiği gösteriyor. Misal Emek Sineması hadisesini çok iyi anlatacak birkaç veriden biri: Uygulama projesinin dayanağı olan raporda imzası bulunan İTÜ Mimarlık Fakültesi’nden Prof. Dr. Kemal Kutgün Eyüpgiller, aynı zamanda projenin danışmanlarından biri. Böyle işler…

Endüstriyel miras kapsamındaki tarihi fabrikalar rezidanslaşır, çivi çakılamayacak tarihi yarımada otellerden müteşekkil bir turizm setine dönerken, yoksullar merkez dışına süpürülürken, hayat AVM’leşirken ve hepsinin bin türlü kılıfı hazırken diğer yanda bir siluet fetişizmi…

“İstanbul’a hangi açıdan bakmanız gerektiğine siz karar verin”, 360 derece kent manzarası vaat eden OnaltıDokuz kulelerinin satışında kullanılan bir cümle. Ve haklılar. İstanbul’a hangi açıdan baktığınız mühim. Eğer tüm bunların ortasında sadece tarihi silueti bozan bu kulelerden yakınıyorsanız, şahsen öylece durmalarından yanayım. Demek sizi rahatsız eden sadece bu; bırakalım anıt gibi kalsınlar öyle. Siz de İstanbul’a bakarken içi acıyanlara eklenin.

Etiketler

Bir yanıt yazın