Van İpekyolu Belediye Merkezi Mimari Proje Yarışması'nın ödül töreni ve kolokyumu 13 Şubat 2016 tarihinde Berivan Kültür Sanat Merkezi'nde yapıldı.
Toplantıya halk yoğun ilgi gösterdi. Ödül töreninin ardından kolokyum başladı. Kolokyumun moderatörlüğünü danışman juri üyelerinden Ünsal Keser yaparken asli jüri üyelerinden Özcan Uygur, Yeşim Hatırlı, Devrim Çimen, Derya Ekim Öztepe ve yedek jüri üyelerinden Fatih Yavuz toplantıda hazır bulundu. Kolokyumun en can alıcı tartışmaları sivil belediyecilik anlayışının ve eş başkanlık modelinin nasıl bir mekan üretebileceği ve bölgeye ait bir yerel mimarlık tanımının mümkün olup olmadığı üzerine oldu.
Kolokyumu açan Ünsal Keser, açılış konuşmasında yarışmayla proje elde etmenin nitelikli proje elde etmek olduğunu vurguladı. Keser’in ardından sözü alan jüri başkanı Özcan Uygur, belediyelerin sivil çevreler üretmeleri gerektiği üzerinde durdu; jürinin ve Van İpekyolu Belediyesi yönetiminin bu konuda aynı fikirde olduklarını belirtti.
Sonrasında soru-cevap kısmına geçildi. Bu bölümde salondaki bir izleyici, seçilen projelerin çoğunda cephelerde cam ve alüminyum malzemenin kullanımının öngörüldüğünü fakat bölgede böyle durumlarda işletme noktasında çok ciddi sorunlar yaşandığını, binaların ısıtılması için çok ciddi maliyetler ortaya çıktığını belirtti. Malzemelerin yörenin kültürü baz alınarak seçilebileceği eleştirisinde bulundu.
Eleştiriye Özcan Uygur cevap verdi. Projeleri değerlendirirken jürinin pek çok kriteri olduğunu, iklim verilerinin de bunlardan biri olduğunu söyleyen Uygur, günümüzde aliminyum ve cam kullanılan binalarda da verimli ısı yalıtımı yapılabildiğini belirtti. Devrim Çimen ise yarışmanın kazananından her sorunu çözmesini bekleyemeyeceklerini, jüri notlarında eksiklikleri belirttiklerini, kazanan projenin ise büyük ölçüde ihtiyaçları karşıladığını ve ilerleyen etaplarda bu sorunların çözüleceğini düşündüğünü ilave etti.
Salondaki seyircilerden 1. projenin nasıl belirlendiğine dair soru geldi. Soruya cevap veren Yeşim Hatırlı, jürinin projeleri değerlendirirken pek çok kriteri olduğunu, matematiksel olmayan ve açıklaması zor bir değerler sisteminin bulunduğunu ve bu sistematik içinde özellikle belediyenin ihtiyaçlarını göz önüne alarak en iyi projeyi seçmeye çalıştıklarını belirtti. Doğru demenin zor olduğunu; fakat kriterler sistemi içinde en uygun olanı bulmaya çalıştıklarını vurguladı.
Devrim Çimen süreçte projeler üzerinde yapılan tartışmalar katmanlandıkça projelerle ilgili fikirlerin değiştiğini, ilk elemelerde daha yüzeysel bakılsa da ilerleyen aşamalarda plan şemalarının, kütlenin etkisinin ve insanla kurduğu ilişkinin devreye girdiğini ekledi. İlk bakışta etkileyici gelen projelerin eleme sürecinin ilerleyen evrelerinde iç işleyiş ve kullanıcı konforuna dair kriterler devreye girdiği zaman daha alt sıralara düşebildiğini; ilk bakışta çarpıcı gelmeyen projelerin ise daha üst sıralara çıkabildiğine dikkat çekti.
Özcan Uygur, projelerin kendi iddialarını yerine getirip getiremedikleri, kendi içlerinde ne kadar tutarlı oldukları üzerinde durduklarını belirtti. Zaman zaman kişisel beğeninin de rol oynayabildiğini fakat jürinin beş kişi olmasının bu noktada önemli olduğunu ve projeler üzerinde tartışarak bir yere gelindiğini ekledi.
Söz alan Ömer Yılmaz yarışma sürecinin aslında çok önceden başladığına, jürinin Van’a gelip belediye yetkilileriyle ve şehrin diğer paydaşlarıyla beraber konuyu olgunlaştırdığına, bu sürecin yaşanmadığı yarışmaların ise başarısız olduğuna dikkat çekti. Soru- cevap aşamasında tartışmanın bir kademe daha olgunlaştırıldığını belirtti.
Yılmaz’ın ardından söz alan Van İpekyolu Belediyesi Eş Başkanı Veysel Keser öncelikle yarışmaya kaliteli eserlerin katıldığını belirterek katılımcılara teşekkür etti. Belediyecilikte yeni bir model geliştirmekten bahsettiklerini ve bu taleplerinin mekansal anlatımının da çok önemli olduğunu, mimari proje yarışmasının eş başkanlık modelinin mimari tercümesini bulmak açısından değerli bulduğunu belirtti.
İzleyicilerden Ozan Öztepe, jürinin Van terminolojisine yakın yeterli sayıda proje katılımı olduğunu düşünüp düşünmediklerini sordu. Batı terminolojisiyle Van’ın yorumlanmaya çalışıldığını algıladığını ekleyen Ozan Öztepe, yerellik özelinde yarışmanın jürinin beklentisini karşılayıp karşılamadığını öğrenmek istedi.
Bunun üzerine Devrim Çimen, Van’dan iki proje geldiğini ekledi. Raportör yardımcılarından Serap Baş’ın teyit ettiği bilgi üzerine konuşmasına devam eden Çimen, kimlik tartışmasının genel bir tartışma olduğunu, bunun TOKİ üzerinden veya herhangi bir devlet kurumunun mekanı üzerinden de tartışılabileceğini söyledi. Bir yandan bakıldığında ise kimlik sorununa verilen refleksin bizi Osmanlı-Selçuklu batağına saplayabileceğini ve kimlik siyaseti gibi kimlik mimarlığınında bu anlamda problemli olduğunu vurguladı. Van’ın bir mimari kimliğinden kentleşme pratiklerine bakıldığı zaman çok kolay bahsedilemeyeceğini söyleyen Çimen, Van’ın belli noktalarında gezerken “burası Aydın da olabilirdi” veya tam tersinin söylenebileceğini söyledi. Mekan üretme kültürümüzün bir problemi olarak artık her kentin birbirine benzediğini, sorunun önemsiz olmadığını, değerli olduğunu söyleyen Çimen, “ama bizi kurtaracak şey bu mudur? Van’ı yansıtan bina mıdır?” diye de ekledi. Bu durumda yarışmadan önce Van’ın kültürünün, kimliğinin, geçmişinin, belki Osmanlı’nın, Ermenilerin ve onların mimariyi üretme biçimlerinin tartışılması gerektiğini dile getiren Çimen, bu mekansal kopuşların bizi sonunda kimliğin de silindiği bir mekansal üretim sürecine getirdiğini ve bunun bütün Türkiye’nin hatta dünyanın sorunu olduğunu söyledi.
Salondaki izleyicilerden, aynı zamanda yarışmaya katılan gruplardan birinde yer alan bir mimarlık öğrencisi ise seçilen projelerde kültür ve tarih dokusunu korumaya yönelik bir yansıma göremediğini ve buna üzüldüğünü söyledi.
Yeşim Hatırlı yerellik mevzusunun ana akım medya tarafından çok etkilendiğini ve yerel mimari tartışmasının da buna paralel gittiğini belirtti. Hangi tarihi döneme referansla yerel mimarlık yapılacağının mimarlar arasında süren uzun bir tartışma olduğunu vurguladı. Çağdaş bir mimari dilin Van’da da, Aydın’da da, Ankara’da da olabileceğini söyledi.
Jüri ekibinden söz alan Derya Öztepe, Van’a baktıklarında sivil mimaride ayakta kalan, doku olarak ilham verecek veya imge olarak yarışmaya taşıyacakları bir şey görmediklerini söyledi. İpekyolu özelinde belediye binası düşünüldüğü zaman ise halkla kucaklaşmayı, kamusal kazanımı, park alanının kamusal boşluğu tanımlamasını, kentlinin alana ait hissetmesini önemsediklerini belirtti. Kullanıcıya tanıdık gelen, insan ölçeğinde, insana yakın, hepimize tanıdık gelen imgeleri önemsediklerini vurguladı. Tarihten kopyalayıp yapıştırmanın veya imgesel olarak referans vermenin çokta gerekli olmadığını; onun yerine ihtiyaçların neler olduğunu belirleyip sosyal kültürel birimleri kentle iç içe sokmaya çalıştıklarını, mekanların davetkar olmasını önemsediklerini söyledi.
İzleyiciler arasındaki Semra Uygur ise dergilerde sunulan imajlarla mimarlık yapılmasını kabul etmediğini, mimarlığı yapanın yaptığı yerdeki derde deva olmadığı sürece ne mimar olduğunu ne de yapılanın mimarlık olduğunu söyledi. Yerelliğin, ülkenin, belki de bütün dünyanın sorunu olduğunu fakat bunun yanlış tartışıldığını söyleyen Uygur, “yerellik” yerine “bağlam” diyerek tartışılması gerektiğini vurguladı. Özlem duyulanın aslında yapılanın, bulunduğu yere ait olmasının verdiği his olduğunu, oysa tarihsel dediğimizde o tarihte orada yaşayanlarla anlamlı bir durumdan bahsedildiğini ekledi. Bizim aldığımız eğitimde ve ülkemizde yapılan mimarlıkta ne yazık ki yere ait olmaktan öteye giden ve uluslararası dile dönüşen bir durum olduğunu söyledi.
Kolokyumun bir bölümünü videodan takip edebilirsiniz.
3 yorum
“Jüri ekibinden söz alan Derya Öztepe, Van’a baktıklarında sivil mimaride ayakta kalan, doku olarak ilham verecek veya imge olarak yarışmaya taşıyacakları bir şey görmediklerini söyledi. İpekyolu özelinde belediye binası düşünüldüğü zaman ise halkla kucaklaşmayı, kamusal kazanımı, park alanının kamusal boşluğu tanımlamasını, kentlinin alana ait hissetmesini önemsediklerini belirtti.”
Sivil mimari, doku olarak esinlenecek bir şeyin olmaması yine biz mimarların ve STK’ların işi. Her şey kaybolmuş deyip hiçbir şeye benzemeyen veya güncel ne varsa kullanılan planlar kent kimliğinin kaybolmasına çanak tutmaktır. Mimarlık sadece çizgiden ibaret değildir. Kentin kültürünü hatta küçük ölçekte çevrenin oluşumunu yansıtmak ve yaşatmaktır. Batıda kaybolan kimliklerin yanında doğu bölgelerde henüz korunduğu, planlama yapılırken iyi araştırma yapılması gerektiği hatta mimar sanat tarihçilerin yarışma ekiplerinde bulunması gerekliliği bu boşluğu dolduracaktır.
Semra Uygur hanım olması gerektiğini açık bir şekilde ortaya koymuş. Maalesef eğitimimiz de bunlar dikkate alınmayan hususlar ki çok önemli.
Van gibi bir şehirde, adı İpekyolu olan bir ilçede tarih kültür doku bulamadık kaybolmuş demek bu bölgeyi hiç görmediğim halde bana inandırıcı gelmiyor.
İpekyolu Belediyesi diye tarayınca gördüm, her halde eski belediye binası olsa gerek giydirme cam cepheli ve parapetinde
İPEKYOLU BELEDİYESİ/ŞAREDARIYA İPEKYOLE yazıyor. Evet yarışmacılar haklıymış.
“Jüri ekibinden söz alan Derya Öztepe, Van’a baktıklarında sivil mimaride ayakta kalan, doku olarak ilham verecek veya imge olarak yarışmaya taşıyacakları bir şey görmediklerini söyledi. “
Van’da niçin sivil mimarlık örneklerinin yok olduğuna da çok ince çanak tutuyor mevcut belediye binası.