Taksim Gezi Parkı’na dozerlerin girmesi ve ağaçların sökümü haberi üzerine gece gündüz nöbet tutuluyor. Peki, ‘İki ağaç söküldü diye koparılan kıyamet’ nedir?
1939’da Prof. Henri Prost’un bölge için yaptığı plan, aslında Gezi Parkı’nı Taksim Meydanı’nı ve Dolmabahçe Vadisini de içine alan geniş bir proje olarak tasarladı. Ancak, Hilton Oteli’nin yapılmasıyla plan delindi. Sonrası geldi elbet. Farklı yapılaşmalarla yeşil alan daraldıkça daraldı ve planın bütünselliği zarar gördü. Tek yeşil alan olarak kala kala şimdiki Gezi Parkı alanı kaldı. O da AVM yapılmasıyla karşı karşıya.
Ancak proje açıkça yasalara aykırı. Bunu Mimarlar Odası Genel Başkanı Eyüp Muhçu, altını çize çize ifade ediyor. Çünkü Koruma Kurulu izni yok. Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı İstanbul 2 No’lu Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu, bilgi, belge ve veri eksikliği nedeniyle projeyi reddetti. Nitekim Muhçu da, projenin bölgedeki imar koşulları açısından uygun olmadığını ifade ediyor. Buna rağmen yaşanan yıkımda, sorumluluğu olanların -Belediye Başkanı’ndan başbakan kadar- suç işlediğini söylüyor.
Peki aklın, mantığın ve halkın ‘hayır’ dediği bu projedeki ısrar niye?
Eyüp Muhçu bunun iki nedeninden söz ediyor. Birincisi ideolojik tercih. Yani iktidarın halkın dinlenme, eğlenme ve nefes alma ihtiyacını karşıladığı son alanı da halka kapatmak. Tek bir bina dahi yapılmaması gereken alana koca AVM’yi dikerek kent merkezini emekçilerden temizlemek. Diğer bir nedeni de, ekonomik yağma. Muhçu bu durumu şöyle açıklıyor:”İktidardan, her projeden rant elde etmek istiyor. AVM inşa ederek de rant elde edecekleri de açık.”
Muhçu, yeri gelmişken Mimarlar Odası Genel Başkanı olarak, “Topçu Kışlası da Topçu Kışlası” diye tutturulan yapının aslında mimari bakımdan hiçbir özgün karakteri olmadığı bilgisini de veriyor: “Hint ve Rus mimarisinin özellikleri var. Yani eklektik bir yapı.”
Böylece Başbakan’ın “Tarihi yapıları koruyoruz” sözünün de gerçeği yansıtmadığını belirtiyor: “Gezi Parkı’nın hemen yanındaki Tarlabaşı’nda sivil mimariye ait önemli yapılar bizzat Başbakan tarafından yok edilirken, tarih diyerek olmayan bir yapıyı yeniden inşa etmek ne kadar samimi?”
Evet Gezi Parkı’nı savunmak, sadece Gezi Parkı’nı savunmak olmaktan çıktı. Muhçu, “Demokratik hakları, hukuku ve çevre haklarını da savunma oldu artık mücadele” diyor ve tüm yurttaşları bu savunmaya çağırıyor. Yani, fetih ve işgal dönemlerini andıran yağma ve talana karşı, kentleri savunma mücadelesine…