Devletin yeniden yapılanması; kadroların, yönetim birimlerinin karışmasıyla ilgilenilmiyor. Anlayamıyorum, ne iştir?
Kimsenin ses çıkardığı yok ama yine yazıyorum. Son Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK’lar), duygularımı incitip sinirlerimi bozuyor.
Evvelki gün bir yenisi yayımlandı: 653 sayılı yeni KHK’nın başlığını lütfen okuyunuz: “Ekonomi Bakanlığı’nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname”. Karışık olduğu ve devlet örgütünü karıştıracağı açık değil mi? (Resmi Gazete, 17 Eylül)
Başlığa bakarsanız, KHK’nın esas konusunun ‘Ekonomi Bakanlığı’ olduğunu sanırsınız. Oysa bu yasanın sadece 5 maddesi Ekonomi Bakanlığı’yla, diğer 15 maddesi diğer bakanlıklarla ilgilidir. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Kararnamesi’nin 8, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın 2 maddesi değişmektedir. Bunlara ek olarak, şimdiye kadar yüz elli kezden fazla değişen 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun iki maddesi, 1983 yılında çıkarılan Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu ile Genel Kadro ve Usulü Hakkında KHK’nın birer maddesi, 1999 yılında çıkarılan Türkiye Kalkınma Bankası Anonim Şirketi’nin Kuruluşu Hakkında Kanun’un birer maddesi olmak üzere 7 yasanın 20 maddesi değiştirilmiştir.
Son KHK ile önemli değişiklik, Diyanet İşleri Başkanlığı’nda yapılmaktadır. Diyanet İşleri Başkanlığı’nda öğretmen, murakıp, eğitim görevlisi, başvaiz, uzman vaiz, cezaevi vaizi unvanıyla 3 binden fazla kadro ihdas edilmektedir. Haber kanalları, gerekçelerinden birini duyurdular: “Tarihi camileri ziyaret edenlere rehberlik ihtiyacı”. Ek kadronun çok azını ilgilendiren bu gerekçe, turist rehberliğinin Diyanet İşleri’nin görevleri arasına girmesinin gereğini ve nedenini açıklayamıyor.
KHK’da, ‘Din hizmetlerinde etkinliği sağlamak amacıyla başkanlık tarafından belirlenen yerlerde’, 40 ‘başkanlık müftüsü’ görevlendirilmesi öngörülmüştür. Bunların görevleri nedir? Yeri, görevi değişen ve başkana bağlı görev verme yönteminin sakıncaları herhalde göz ardı edilmiş!
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Kanunu’na, imar planı değişikliğiyle ilgili yazımı karışık bir madde eklenmiştir. Galiba özeti, yapı projeleri ve işletmelere, üç aylık başvuru süresi geçtikten sonra bakanlık, resen yapı ruhsatı, yapı kullanma izni, işyeri açma ve çalışma ruhsatı verecektir. Bakanlığın 644 sayılı kuruluş KHK’sı zaten yasal düzenlemenin önemini bir yana koymuştu. Son KHK ile ileri bir adım daha atılmış olmaktadır. Bakanlık KHK’sının yayınından bir buçuk ay sonra değiştirilen iki maddesi, bu yeni KHK’nın bir maddesiyle yeniden değiştirilmektedir: Biri, öncekinde yanlış yazılmış bir ibare düzeltilmekte; diğeri, bir önceki düzeltmede getirilen, analiz ve tarifleri hazırlamak ve yayımlamak görevlerinden bir kısmının veya tamamının kamu kurumlarıyla paylaşılabilmesi imkânı kaldırılmaktadır. Neresini ele alıp neresini irdeleyeceksin?
Bilindiği gibi bundan önceki KHK’larla da aynı KHK’larda değişiklik yapılmıştı. İki ay içinde birden fazla KHK’nın aynı maddeleri ele alınmış, değiştirilmiştir. Bakanlar, tasarı hazırlama görevini kimlere veriyor? Bir hata bulununca aynısını tekrarlasın diye mi acaba diğer kararnameler de aynı kişilere veriliyor? Görülmemiş şeyler!
Kanunların belli başlı bir konusu vardır, o konunun dışına çıkıldığında yasa tekniğine uyulmamış olur! 1970 öncesinde çok az başvurulan ‘ihtiyaç karşılama’ yanlışlığının, giderek sıklığı ve miktarı arttı, Özal döneminde hızlandı ve sürüp gidiyor. Seçimden önce ‘Torba Kanunu’ adı verilen kanun ile rekor kırıldı derken seçimler sonrasında KHK’lar peş peşe yayımlandı. Sonunda mevzuatımız içinden çıkılmaz hale geldi.
Başlangıçta belli bir proje bulunduğu izlenimi veriliyordu; hükümetin baştan sona yenilenmesi zorunlu olan devlet örgütünde yeniden yapılandırmaya başladığı sanıldı. Seçim sonrasında toplumda yerleşmiş kurallara ve yasa tekniğine saygısız metinler yayımlandığında bütünlüğü olan projenin bulunmadığı anlaşıldı. Yenilenmenin politikası ve ilkesi, nerede ne yapılacağına dair kimsenin bilgisi ve kararı yoktur. Hükümet sorumluluğu taşıyanlar, umursamazlık içinde bir gün bir kural, ertesi gün çok farklı bir kuralı onaylamaktan çekinmemektedirler!
Muhalefet ve aydınlarımız da bu işlerle ilgilenmiyor!