Mimarlar Odası Kayseri Şubesi tarafından düzenlenen Kent Tartışmaları paneli dün başladı. Birçok farklı disiplinden konuşmacıların "yeniden kent" temasını masaya yatıracakları panel bugün de devam ediyor.
23 Şubat’ta Kayseri’de başlayan panelin açılışını Mimarlar Odası Kayseri Şubesi Başkanı Eda Velibaşoğlu yaptı. “Bir seri olarak sürdürmeyi planladığımız bu etkinlik yaşadığımız kente karşı sorumluluğumuzdur ve sonuçlarının da kente değer katmasını umuyoruz” diyen Velibaşoğlu’ndan sonra kürsü, tematik sunuşu yapmak üzer Uğur Tanyeli’nin oldu.
“Kentsel dönüşüm ne zaman ahlaki ve demokratik olmaz?” başlıklı sunumu yapan Uğur Tanyeli, “Türkiye’de kentsel dönüşüm ahlaki ve demokratik olamadı. Bunun için bir grubu suçlamıyorum, bu hepimizin düşünmesi gereken bir sorun” diyerek sözlerine başladı. Konuşmasında değişim ve dönüşüm kavramları arasındaki farkı “Kentler çağlar boyunca değişiyor ama değişim kentsel toplumsal yapıyı etkiliyorsa buna dönüşüm diyebiliriz” sözleriyle açıklayan Tanyeli, “asıl sorun kentin yapılarının değişmesinden çok toplumsallığının değişmesidir” dedi. Kentlerdeki fiziksel değişimle toplumsal değişimin farklı seyrettiği üzerinde duran Tanyeli, konuşması boyunca 15. yüzyıldan günümüze kadar geçen süreçte Avrupa ve Amerika kentlerinde yaşanan değişimleri örnekledi. Örneğin Venedik’in 18. yüzyıldan itibaren fiziksel çevresinin aynı kaldığını ancak siyasal merkez ve ticaret kenti olma özelliğini yitirmesinden ötürü dönüşüme uğradığını söyleyen Tanyeli, “Dönüşüm, Türkiye’de bahsettiğimiz gibi binaların yıkılıp yapılması meselesi değildir” dedi.
Dönüşüm tartışmalarında sıkça tartışılan rant meselesini de ele alan Tanyeli, toprağın Osmanlı’da 18. yüzyıldan itibaren rant değeri kazandığından bahsederek “dönüşüm sözcüğünü kullandığımız andan itibaren kapitalizmden bahsediyor sayılırız” dedi. Avrupa’da ilk kadastronun 15. yüzyılda kurulduğunu da sözlerine ekleyen Tanyeli, kadastro=spekülasyon=kapitalizm=dönüşüm denkleminin çok da yanlış olmadığını ifade etti.
Konuşmasında konutun toplumun farklı kesimleri için anlamını da irdeleyen Tanyeli, “18. yüzyılda İngiltere’de en karlı yatırım yoksullara ev yapmaktı, zengine ev yaparak para kazanmak zordur. Bu, bugün de böyledir. Ancak konut, zenginler için bir yatırım aracıyken yoksullar için bir protezdir, yani onsuz yaşamaları olanaksızdır.” diyerek Sulukule ve Tarlabaşı’ndaki dönüşüm süreçlerinin orada yaşayan halkı nasıl etkilediği üzerine konuşmasını sürdürdü.
Avrupa ve Amerika’daki dönüşüm süreçlerini ele alan Uğur Tanyeli, “Avrupa ve Amerika’da, Türkiye’deki gibi devletin arsaya el koyarak spekülasyon yaratma süreci yok, tamamen piyasa odaklıdır. Bizde ise arsa spekülasyonunun bu kadar safça yürütülmesi bir Türk mucizesidir. Türkiye’de spekülatif kazanç sağlamak yeni bir Türk sporu haline gelmiştir.” dedi. “Türkiye, sanıldığının aksine çok yavaş dönüşen bir ülke ancak çok vahim şekilde dönüşüyor.” diyen Tanyeli, Detroit’i örnek vererek “Gün gelecek toprak satın alınmaz bir değere düşecek. Dönüşümün Detroit’teki halini yakın zamanda biz de göreceğiz” diyerek sözlerini noktaladı.
Uğur Tanyeli’nin konuşmasının ardından konuşmacılarının Sezai Göksu, Hatice Kurtuluş ve Hakkı Yırtıcı olduğu panelin ilk oturumu Korhan Gümüş moderatörlüğünde başladı.
Oturumun ilk konuşmacısı Sezai Göksu, neoklasik iktisat öğretisinin bugün kentleri nasıl etkilediğini ele alarak kentlerin ekonomi-politiğini tartıştı. “Türkiye’de yasal düzenlemelerin, bir ucu merkezde bir ucu yerelde olan yeni bir güç geometrisi tarif ediyor” diyen Göksu, “Siz hiç helikopterle ulaşım güzergahı belirlendiğini duydunuz mu?” sözleriyle planlama disiplininin siyasal iktidarın elinde nasıl bir güç oluşturduğundan bahsetti.
Göksu’dan sonra söz alan Hatice Kurtuluş, sunumuna başlarken “Artık her kent birbirine benziyor. Kayseri’ye geldiğimde ise karşılaştığım manzara beni sevindirdi, en azından dağ yerinde duruyor!” sözleriyle salonda kahkahalara neden oldu. Sunumunda dünyanın farklı kentlerinden eşitsiz manzaraları fotoğraflarla gösteren Kurtuluş konuşmasında, kentsel dönüşümün hangi dinamikler etrafında şekillendiği ve nasıl sonuçlar doğurduğuna değindi. Sunumunun son bölümünde “yeni kentin demokratik inşası için ideolojik soyutlamalardan daha fazla ne yapmalı?” sorusuna yanıt arayan Kurtuluş, artık kentlerin planlama dilinden sıyrılmış yeni kavramlara ihtiyaç duyduğunu ifade ederek “bir mahalleye kentsel arazi demek bana hakaret gibi geliyor. Artık yeni kentin ve kamunun yeniden tariflenmesi gerekiyor, kamulaştırma değil kamusallaştırma istiyoruz” diyerek sözlerini noktaladı.
Hatice Kurtuluş’tan sonra konuşmasına başlayan Hakkı Yırtıcı, oturumun belki de en ilginç sunumuna imza attı. Kentsel dönüşümü psikanaliz üzerinden yorumlayan ve ülkenin güncel sorunlarının mekâna nasıl yansıdığını irdeleyen Yırtıcı, “Rüyalar uykunun koruyucularıdır, uykuyu uzatır. Aynı zamanda korkularımızı da maskeler. Bugün kent dediğimiz yer ise kabus gibi bir ortam, sanki bir rüyada yaşıyor gibiyiz.” ifadelerini kullandı. Son zamanlardaki kadına karşı şiddet konusuna da değinen Yırtıcı, “en temel sınıfsal konum olan kadın ile erkeğin eşitsizliği kentte bir güvenlik söylemi yaratıyor.” diyerek AVM’lerin, korunaklı sitelerin bu güvenlik söyleminin mekânsal karşılığı olduğunu belirtti. Son olarak, Türkiye’de yaratılan Osmanlı ilgisinin devletin güçlü tarihini yeniden canlandırmak üzerine ortaya çıktığından, bu amaçla da yapılmak istenilenin kafa tutmak olduğundan bahseden Yırtıcı, “Bir türlü büyüyememe, ergen kalma hali en büyüğünü inşa etmek, mega proje yapmak şeklinde karşılık buluyor” diyerek sözlerine son verdi.
Günün son oturumunda Koray Velibeyoğlu moderatörlüğünde Hüseyin Kahvecioğlu ve Mehmet Nazım Özer’in sunumları yer aldı.
İlk konuşmacı Hüseyin Kahvecioğlu sunumunda, kentlerde plancının/tasarımcının rolünü tartıştı. “Önceden organik biçimde gelişen kentler, modern yaşamda mimarın dahil olmasıyla manipülasyona açık hale geliyor” diyen Kahvecioğlu, mimarın devraldığı yetkiyi nasıl kullandığının üzerinde durulması gereken bir mevzu olduğunu belirtti. Mimarların mesleğin içeriğini nasıl doldurduğunun ve aldığı pozisyonun çok önemli olduğunu ifade eden Kahvecioğlu, “Sorunları hep iktidar üzerinden anlatınca sisin arkasını görmek zorlaşıyor. Kentteki sorunların sadece iktidarla ilgili olduğunu düşünmüyorum, bireylerde de al gülüm ver gülüm durumu hakim” diyerek meslek insanları olarak tasarımcıların kentlere olan etkisini tartıştı.
Kahvecioğlu’ndan sonra sözü alan Mehmet Nazım Özer, kendi mesleki deneyimlerinden yola çıkarak Türkiye’de kentsel tasarım düşüncesinin nasıl değiştiği üzerine bir sunum gerçekleştirdi. “Türkiye’deki en temel sorun akademik planlama ile uygulama alanının çakışamaması” diyen Özer, ülkenin başarılı planlama için tüm düzenlemelere hakim olduğunu ancak uygulama aşamasında büyük sorun yaşandığını ifade etti.
Dün başlayan Kent Tartışmaları paneli, çeşitli oturumlar ve çalıştay programı ile bugün de sürüyor.