Studio Pei Zhu, dünyanın "porselen başkenti" olarak bilinen Jingdezhen'in tarihi bir bölgesinde bir müze tasarladı.
1.700 yıldan fazla süredir çanak çömlek üretilip ihraç edilen bölge, artık çok eski fırın komplekslerinden oluşan bir dokuya sahip. İlk olarak 2016 yılında tasarlanan yeni müze, yüzyıllardır çanak çömlek yapımında kullanılan fırının geleneksel formuna dayanan, tuğla tonozlardan oluşuyor. Her biri farklı boyut, kavis ve uzunluktaki tonozların bir kısmı projenin inşaatı sırasında keşfedilen mevcut kalıntılarla entegre edilmiş.
Ofis projeyi anlatıyor:
“Ming ve Qing hanedanlarından kalma porselen endüstrisinin kalıntıları, yeni müzenin bulunduğu alanı çevreliyor. Müzenin tam karşısında, Tang Hanedanlığı döneminde ortaya çıkan ve o zamandan beri birkaç kez değiştirilen oldukça yeni üç katlı Dragon Pearl Pavilion yer alıyor. Alt katta, iç ve dış mekanlar birbirine bağlı. Tonoz ve avluların her biri, birinci katla birlikte güçlü bir yerel kültürel temele sahip üç boyutlu bir alan oluşturuyor.”
Müzenin eski fırınlar gibi benzersiz, kemerli yapıları, sadece karmaşık alana uyum sağlamakla kalmayıp samimi bir iç mekan ölçeği elde etmek için zemin seviyesinin altına da ulaşıyor. Bu strateji – kısmen çevredeki tarihi binaların yüksekliğine bir tepki – binanın yatay formuyla ilişkili olarak üretken bir belirsizliğe yol açıyor. Binanın alanın zeminine “yerleştirilmesi” sokak seviyesinde bir dizi kamusal alan üretiyor; ayrıca müze içinde bir dizi daha mahrem açık tonoz ve avlu tasarımına izin veriyor. Jingdezhen’de, yazın çok sıcak ve yağmurlu olduğu için bu kamusal alanların çoğu yağmurdan ve sıcaktan korunaklı gölgelikliklere sahip.
Ziyaretçiler, köprüden geçip fuayeye girdikten sonra, dizi kemerli ve farklı açıklıklara sahip sergi alanından geçerek sonunda 5 farklı batık avluya inen bir merdivenle karşılaşıyor. Bununla beraber, ziyaretçiler cephede eski tuğlalarla çeşitli katman deneyimleri oluşturan porselen, kalıntılar ve batık avluları gördüklerinde üçü bir arada (fırın-porselen-insanlar) müze deneyimi yaşıyor. Fuayeden sağa döndüklerinde, sırasıyla kitapçı, kafe, çay salonunu geçerek nihayet kemerin altındaki yarı açık bir alana ulaşılıyor ve tablo gibi bir manzaraya şahit olunuyor.
Farklı büyüklükteki 5 batık avlu, altın, ahşap, su, ateş ve toprak olmak üzere farklı temaya sahip. Bu beş tema sadece eski Çin’in dünya hakkındaki düşüncesini yansıtmakla kalmıyor, aynı zamanda porselen yapım teknikleriyle de ilişkilendiriliyor. Müzenin genel deneyimi, Jingdezhen’in köklerini yeniden keşfetmeye, fırın, porselen ve insan arasındaki geçmiş deneyimi yeniden yaratmaya çalışıyor.
Müzenin temel yapısı kemerli yapı sistemi olup, iki kat yığma tuğla duvar arasına dökülen betondan yapıldı. İki kemeri birbirine bağlamak için dik olarak yerleştirilen küçük bir kemer bulunuyor.
Müzenin malzemelerine tuğlalar hakim, geri dönüştürülmüş eski fırın tuğlaları, yerel inşaat kültürünü yansıtmak için yeni tuğlalarla karıştırıldı.
“Yeni ve eski tuğlaların bir araya gelmesiyle önerilen iki farklı tarihsel evrenin bu iç içe geçmesi, kaçınılmaz olarak anıları çağrıştıran ve benzersiz bir deneyimin tadını çıkaran insanların zihniyle etkileşime girerek ilgi, merak uyandırmalı, yeni sorular yaratmalı ve yeni yanıtlar vermelidir. Geçmiş silinemez, yeni bir farkındalık ve olgunluk, bir tür çağdaş arkeoloji anlatılarak yeniden yazılır.”
Ziyaretçi, dokunuşu, kokuyu, duymayı ve görmeyi uyaran ve ziyaretçiyi geçmiş, şimdi ve doğa arasında bir tür yolculuğa taşıyan dış ve iç mekan arasında tekrarlanan temas yoluyla 360 derecelik bir duyusal deneyime sahip olabiliyor.